KISA HİKAYE:
Şiddetli yağmur ve sisli bir havada insan gözünün görmeye zorlandığı akşam vakitleriydi. Çingene kızı han kapısından içeriye zor attı kendini nefes nefese kalmıştı. Yağmurdan nasibini almış pelerinin kapşonunu indirdiginde dağınık siyah gür saçlarının arasına iliştirilmiş koyu kırmızı güllerden…devamıKISA HİKAYE:
Şiddetli yağmur ve sisli bir havada insan gözünün görmeye zorlandığı akşam vakitleriydi. Çingene kızı han kapısından içeriye zor attı kendini nefes nefese kalmıştı. Yağmurdan nasibini almış pelerinin kapşonunu indirdiginde dağınık siyah gür saçlarının arasına iliştirilmiş koyu kırmızı güllerden biri yere düştü. Dikkat çeken bir güzelliği vardı, siyah uzun dalgalı gür saçlarından sonra laciverte çalan koyu mavi gözleri uzun kirpiklerinin arasından beliriverdiğinde orada bulunanlardan birisinin dikkatini epeyce çekmiş bulunuyordu. Ayıboğan bir adamdı epeyce iri yarıydı. Ayılarla boğuşurken soğukkanlılığını hiç yitirmemiş olan bu adam bir çift koyu mavi göze denk geldiğinde yüreği yerinden çıkıverircesine yerinden hoplamıştı. Yüreğinin bu kalkmasına karşın hemen sağ elini yüreğine koyarak kalbini dizginlemeye çalışmıştı ama kalp yerinden bir kez çıkacak gibi olmuştu. Ayıboğan yüreğini dizginleye dursun çingene kızı gözden kayboluvermişti. Tek başına gezen genç bir çingene kızı, bir tek ayıboğan adamın değil handa bulunan herkesin dikkatini çekmişti. Çingene kızı ise esasında bir şifacıydı. O gün nerden gelir hangi derde şifa olmaya giderdi kimse bilmezdi. Günlük hayatta herkesin görüp görmezden geldiği hatta üzerine basarak geçtiği otların şifasını bilirdi, nadir bulunan ilaçları yapardı. Hissiyatı çok kuvvetliydi ayrıca kalp gözü de açıktı. Kalp gözüyle gördüğü kişilere bakardı ve hislerinin götürdüğü yere giderek hastalara şifa dağıtırdı.Yine hislerinin kuvvetiyle yol almaktaydı ki, şiddetli bir yağmura yakalanıp hana sığınmak durumunda kalmıştı. İri adam kızın yere düşürdüğü gülü alıp kılıcının kabzasına bağladı. Bir çift koyu mavi gözün büyüsüne kapılan adam bir umut çingene kızını görme umuduyla oradan ayrılmadan sabahladı. Han kapısından girerken koyu gözlerinin büyüsüne kapılan iri yarı adamı görmemek mümkün müydü ki, çingene kızı bu adamı görmeden geçsin. Tesadüf mü tevafuk mu bilinmez lakin bu rastgelme pek hayra alamet değildi. Zira kızın yüreği bir kez dünya insanı ile kör olursa bir daha iflah olmazdı. Bu yüzdendir kendisinde etkisi şiddetle tesir edecek bu ayıboğanın gözlerine bir kez daha gözlerini denk getirmeye cesaret edememişti. Zira gözlere dikkatle bakmak, kalbi kör etmeye yeterdi. Çingene kızı sabaha karşı handan ayrılırken elinde kılıcıyla içi geçmiş bulunan ayıboğan adama ve kabzasının ucundaki güle gözü ilişiverdi. Adama yaklaştı, zira adam uyuyordu. Bir kez gördüğü ve bir daha görmek isteyip, denk gelmek istemeyeceği gözlere sevgiyle, tutkuyla ve özlemle birer buse kondurup içinde tarifi mümkün olmayan tuhaf hislerle handan uzaklaştı. Atına binip dörtnala hızla yol aldıktan bir müddet sonra bir nehir kenarında elini yüzünü yıkarken ardında yüzü kapalı beliren bir adam silüetinin suya yansıdığını gördü. Kız, hızla hançerine davrandı adamın gırtlağına dayandığında adamın hiç bir şey yapmadığını fark etti. Çingene kızı adamın yüzündeki üzündeki örtüyü indirdi ve göz göze geldiklerinde ikisinin de yüreğinde tesirli bir aşkın etkisiyle kaplaniverdi. Çingene kızı yüreğinden soğuk bir his akarken sıcak hislerle kalbinin dolup gözlerinden yaş olarak taştığını hissetti. İri adam zaten koyu mavi gözlere esir olmuştu, adamın haline acıyan kılıcın kabzasındaki gül, adama onu kıza götürebilecek yolu göstermişti. Kızın şifa kalp gözü kapanmıştı lakin gerçek aşkın saf ve masum papatyaları yüreğinde sonsuza dek filizlenecekti. Bundan gayri çingene kızı kendi gönlüne şifa olanı bulmuştu lakin artık başka insanlara şifa dağıtan şifacı olamayacaktı...