Spoiler içeriyor
Adamın hayatının içine ürün yerleştirmişler resmen...
Muhteşem ötesi bir filmdi. Bütün klişeliklerden arınmış, gerçekten değişik ve ilgi çekici bir senaryo. Truman Burbank doğduğu andan itibaren bir simülasyonun içinde yaşar. Bebekliğinden 30 yaşına kadar hayatı 7/24 kameralarla izlenir ve bütün dünyaya…devamıAdamın hayatının içine ürün yerleştirmişler resmen...
Muhteşem ötesi bir filmdi. Bütün klişeliklerden arınmış, gerçekten değişik ve ilgi çekici bir senaryo. Truman Burbank doğduğu andan itibaren bir simülasyonun içinde yaşar. Bebekliğinden 30 yaşına kadar hayatı 7/24 kameralarla izlenir ve bütün dünyaya da bir realiti şov olarak izlettirilir. Ada gibi bir yerde yönetmenin ona kurguladığı hayatla başbaşadır. Gittiği okullardan tutun da, yaptığı işe, seçtiği arkadaşlara ve hatta eşine varınca her şey onun için tasarlanarak önüne konulmuştur. Hayatındaki herkes bir figürandır. İşin ilginç yanı Truman 30 yaşına gelene kadar hiçbir şeyin farkında değildir. Etrafındaki herkes de bu gerçeği ondan saklar. Ama bir yerden sonra ipler kopuyor tabii. Truman bir şeylerin ters gittiğini anlıyor. Ve artık bu sahte dünyanın ötesine çıkıp çıkmayacağının kararını vermek zorunda.
Film aslında bir çok bakımdan ele alınabilir. Öncelikle hepimize kendi hayatını sorgulatıyor. Ya bizler de birer simülasyonun içinde yaşıyorsak. Ya aslında gerçekliğimiz sandığımız şey bizim gerçekliğimiz değilse. Bir bakıma da öyle zaten. Biz de kendi hayatlarımızın içerisinde bir simülasyonu yaşıyoruz. Gerek ailemizin bize dayattıklarıyla, gerek eşimizin, çoluğumuzun, çocuğumuzun, gerek toplumun, hatta bazen arkadaşlarımızın ve patronumuzun bile. Ne mutlu bu simülasyondan sıyrılabilene.
İkinci bir konuda mahremiyet. Eğer Truman'ın böyle bir şeyden haberi olsa buna izin verir miydi? Ya da biz verir miydik? Ben vermezdim şahsen. Günlük yaşantımda bile mahremiyete önem veren biriyim herkes her şeyimi bilmez. Bu yüzden hayatımı tüm dünyanın izlemesini istemezdim. Her ne kadar kurgulanmış sahte bir hayat da olsa. Bu durumu etik ve ahlaki değerlere uygun bulmuyorum. Ama işin şu açısı da var ki her ne kadar yanlış bile gelse başkalarının hayatını hep merak ederiz. Bu yüzden filmde birçok insan evinde, küvette duş alırken, kafelerde maç seyreder gibi Trumun'ın hayatını izledi. Fakat ben olsam 30 yıl boyunca bu durumu çoktan anlardım gibime geliyor. Truman'ın anlayamaması biraz da psikolojik nedenlerden kaynaklı. Her şeyden önce bu değişimi kabul etmek insanın içinde olmalı. İnsan korkularını yenip kendi gerçekliğinin üzerine gidebilmeli. Son sahne de Truman tam olarak bunu yaptı. Rahat bir hayatının olduğu sahte dünyayı elinin tersiyle itip acılarla dolu bile olsa gerçek dünyayı seçti.
Çok önemli başka bir noktaya daha değinmek istiyorum. Filmde Truman'ın hayatını gözlemleyen kamera aslında Tanrı'nın gözü konumundadır. İçimizde yaşadığımız bu simülasyonu da bizim için Tanrı kurguladı. Kamera filmin içerisinde bir ilah konumuna getirilmiş ve böylelikle Tanrı'ya bir atıfta bulunulmuş. Bizim filmimizin yaratıcısı ve yönetmeni de Tanrı der gibi. Yukardan ilahi bir göz bizi izliyor. Demek istediğim filmin dini bir boyutu da vardı.
Oyunculuklara gelicek olursak ben zaten tam bir Jim Carrey hayranıyım. Kendisinin oyunculuğunu her zaman çok beğenmişimdir. Ama bu filmdeki performansına bir kez daha aşık oldum. Adam her rolün altından çok ustaca kalkıyor. Komedide başarılı, dramda başarılı, romantizmde başarılı, her türde başarılı. Bravo demek istiyorum kendisine. Gerçekten çok iyi bir performans. Böylesine bir rolün üstesinden de ancak Jim Carrey gelirdi zaten.
Çok çok iyi bir film. Mutlaka izlenmesi gereken filmler arasında bence. Asla pişman etmez...🎬
"Günaydın! Olur ya, belki sizi göremem iyi günler, iyi akşamlar ve iyi geceler."