Gayet güzel bir eser, bana bu kitabı ezberleten Abdullah Balıkçı’ya selam olsun.
Bir gün cerrahpaşada okursanız kendisinden sınıf yönetimi dersini seçmeyin- mümkünse verdiği hiç bir dersi seçmeyin hatta, iyi günler.
“But for all that, although, of course, one may concede both this, that, and the other, one may even well, but aren't there preposterous things everywhere? All the same, after all, when you really think about it, truly, there is…devamı“But for all that, although, of course, one may concede both this, that, and the other, one may even well, but aren't there preposterous things everywhere? All the same, after all, when you really think about it, truly, there is something to all this. No matter what you say, such events do happen in the world-they happen rarely, but they do happen.”
Normalde bağımsız gönderi atmam fakat rahatsızlık duyduğum bir meseleyi dile getireceğim.
Burada 3.5 senedir varım ve seneler geçtikçe kalitesizleşmeye başlayan bir platforma döndü raf. Bazı kullanıcılar vardı ki gönderi atsalar da okusak dediğimiz, ya hesaplarını kapattılar ya da uygulamaya elveda…devamıNormalde bağımsız gönderi atmam fakat rahatsızlık duyduğum bir meseleyi dile getireceğim.
Burada 3.5 senedir varım ve seneler geçtikçe kalitesizleşmeye başlayan bir platforma döndü raf. Bazı kullanıcılar vardı ki gönderi atsalar da okusak dediğimiz, ya hesaplarını kapattılar ya da uygulamaya elveda dediler. Şimdi bakıyorum da ilgimi çeken 3-5 kullanıcı dışında raf twittera dönmüş. Biri gidiyor şarkı sözü paylaşıyor, öteki garip garip etkinlikler yapıyor diğeri absürt ilişki tavsiyeleri almak için post atıyor.
Ben eski rafı özledim. İnsanların başka insanların fikrini, izlediklerini ve okuduklarını merak edip inceleme paylaştıkları günleri özledim. Bu yeni rafı sevmiyorum artık. Raf halen daha fazla bir kitleye sahip değil lakin anlık kullanıcılarıyla da o eski sofistike ve üzerine vakit, emek harcanmış gönderilerden mahrum kaldık.
Rafın altın çağı geride kaldı.
Buraya yazmış olduğum şiirleri paylaşmak istiyorum:
Mirror
Her face is as reflection of the moon,
Her looks as if they are rays of sunshine
Oh beauty, only if mirrors knew how beautiful you are,
They would shatter into million pieces.…devamıBuraya yazmış olduğum şiirleri paylaşmak istiyorum:
Mirror
Her face is as reflection of the moon,
Her looks as if they are rays of sunshine
Oh beauty, only if mirrors knew how beautiful you are,
They would shatter into million pieces.
16/12/2022
— — —
Fake Magnanimity
Torment, seeing you without me,
I seek night to come so that I can sleep
To see you In my dreams,
So that you can disperse the reality.
I dream about you,
And It relieves me,
but only to wake up
and feel the torture,
again, again and again.
Alas, I’m stuck,
between reality and imagination
waiting for you to save me
So I tell you now,
Save me for an eternity
or leave me be!
25/12/2022
Kitapta geçen distopyayı zaten bilmeyen yoktur artık, muhteviyatından ziyade kitapta bulduğum anlatım yanlışlıklarına değinmek istiyorum ben. Kelimeyi yanlış yerde kullanma yanlışını tercüman (Ümit Tosun) çok yapmış, okurken defalarca kilitlendim kaldım kitapta o yanlışlara denk gelince.
Kitap hakkında ufak kelamlar edecek…devamıKitapta geçen distopyayı zaten bilmeyen yoktur artık, muhteviyatından ziyade kitapta bulduğum anlatım yanlışlıklarına değinmek istiyorum ben. Kelimeyi yanlış yerde kullanma yanlışını tercüman (Ümit Tosun) çok yapmış, okurken defalarca kilitlendim kaldım kitapta o yanlışlara denk gelince.
Kitap hakkında ufak kelamlar edecek olursam da, ilginç düşünülmüş bir distopya fakat maalesef ki Huxley atiyi görmüş tee 1940 senelerinde ve kitapta yazılanların gerçekleşmeye doğru bir dünyadayız artık. Distopik eserler normalde yönetimin devrilip yerine hürriyetin gelmesiyle biter fakat bunda tam olarak öyle bitmiyor. Kitabın sonsözünde Huxley’in Amerika’yı öcüleştirdiğini yazar lakin 2. Cihan Harbinden sonra bu fikri Hitler Almanyasıyla tamamıyla değişir. Huxley kitabın sonunu değiştirebilseydim değiştirirdim diyor hatta ama iyi ki değiştirmemiş
7.5 puan
“Keşke her duyduğumu hatırlayabilsem ve keşke zaman çok kısıtlı olmasa, daha çok hayranlık verici olay anlatırdım. Fakat acele etmezsem, gemiyi kaçıracağım.”
Kaptanın maşallahı var, 100-150 sayfa değerinde kitap yazdırıyor be halen daha hayranlık verici olay anlatabilseydim diyor.
Kitap 16. Yüzyıl…devamı“Keşke her duyduğumu hatırlayabilsem ve keşke zaman çok kısıtlı olmasa, daha çok hayranlık verici olay anlatırdım. Fakat acele etmezsem, gemiyi kaçıracağım.”
Kaptanın maşallahı var, 100-150 sayfa değerinde kitap yazdırıyor be halen daha hayranlık verici olay anlatabilseydim diyor.
Kitap 16. Yüzyıl ütopya kategorisinden olduğundan çok da irdelememek lazım, açık hızlı bulunur yoksa. Alttan alttan “ütopya” diye ütopik hıristiyan ülkesi yazmış Campanella. Thomas More gibi o da Platonun “Politea” kitabından etkilenmiştir. 1 Günde oturup bitirilir, çerezlik.
Muharriri (yazar) bugüne kadar Türkiye tarihinde en büyük tartışılagelmiş şahsiyetidir Kadir Mısıroğlu. Atatürke olan ithamlarıyla meşhurdur lakin bu incelemede tam olarak o kısma bakmayacağız.
Bu kitap adı üstünde yazdığı gibi Türkçe’yi doğru bilme ve kullanma üzerine yazılmış. Bir İngilizce muallim…devamıMuharriri (yazar) bugüne kadar Türkiye tarihinde en büyük tartışılagelmiş şahsiyetidir Kadir Mısıroğlu. Atatürke olan ithamlarıyla meşhurdur lakin bu incelemede tam olarak o kısma bakmayacağız.
Bu kitap adı üstünde yazdığı gibi Türkçe’yi doğru bilme ve kullanma üzerine yazılmış. Bir İngilizce muallim namzedi (aday) olarak “yabancı bir lisana vakıf olabilmek, kendi lisanını iyi bilmekten geçer” lafını bildiğimden İngilizcemden evvel unutulmaya yüz tutmuş Türkçemi bilmeyi ve terakkisini (ilerleme, gelişme) sağlamam lazımdı. Ben de bu uğurda böyle bir kitap okudum ve bugün sizlerle paylaşacağım.
Yazıya geçmeden evvel kitaptan bir iktibasla (alıntı) başlamak istiyorum:
“Gerçekten, “kelb” kökünden gelen ve köpekleşmek demek olan “inkilab” kelimesi yeni nesillerce “inkılâb” yerine bol bol kullanılmaktadır.” S.95
Osmanlı’nın çöküşünden sonra Cumhuriyetin ilanına ve sonrasına kadar yüzümüzü Batıya çevirmenin bizi ve lisanımızı ne gibi felaketlere sürüklediğine şahit olduk. Agop Dilaçar gibi vaktinde ülkeden hainliği hasebiyle sürülmüş kimselere lisan hususunda makam mevki verildiğini gördük. Bu kitap işte tam olarak güzel Türkçemize yapılan suikasti anlatıp, lisanımızı nasıl müdafaa edeceğimizi izah ediyor.
Yazıyı okuyacak birçok kişi belki karşı çıkacaktır yazılanlara lakin ben size birkaç tame misal vereyim lisanımızın nasıl yozlaşıp kendimizi ifade bile edemeyecek kelimelerden mahrum oluşumuzu.
Şimdi gelin bakalım savaş kelimesinin Osmanlı Türkçesindeki hangi kelimelerin yerine geçip lisanımızı zayıflattığını:
“Harb, Muhârebe, Cidal, Mücâdele, Cihad, Mücâhede ve Cenk gibi kelimelerin hey’et-i umûmiyesinin yerine hep bu zavallı “savaş” kelimesi kullanılmaktadır. Halbuki muhârebe harbin aksâmındadır. Meselâ Birinci Cihan Harbi içinde sayısız muhârebe bulunan bir harbtir. Cidal ve cihad arasında da birinin dînî bir vasıf taşıması bakımından fark vardır”
Görüyor musunuz dostlar, bu sadece bir misaldi. Kâfi değil derseniz buyrun bir tane daha.
Müteveffa, müteveffiye, merhum, merhume, mevta, maslub, maktul gibi kelimelerin yerine “ölü” gibi birkaç kelime öldüren bir kelime kullanıyoruz. Kısaca manalarına değinecek olursak:
Müteveffa - Gayrimüslim erkek
Müteveffiye - Gayrimüslim kadın
Merhum - Müslüman erkek
Merhume - Müslüman kadın
Mevta - Normal ecel ile ölmüş olan
Maslub - Asılarak öldürülmüş olan
Maktul - Katledilerek öldürülmüş olan
manalarına gelirler. Harf İnkılabı adı altında bizi türkçemizden soydular ve biz bu soyulmaya halen daha katkıda bulunuyoruz uydurma kelimeler kullanarak.
İmtihan yerine sınav
İhtimal yerine olasılık
Hürriyet yerine özgürlük
Hakim yerine yargıç
Maksad yerine amaç
ve daha niceleri
kullanmaya devam edersek şu an dalga geçtiğimiz o uydurma kelimeleri yakında kullanmaya haberimiz olmadan başlarız.
Kitap uzun bir kitap değil, kısa bir kitap ve ben incelemeyi çok karışık yazdım biliyorum fakat sadece bu faciadan haberiniz olsun istedim, okuyup okumamak; tahribata katkıda bulunup bulunmamak size kalmış fakat böylesine ciddi bir mesele kesinlikle es geçilecek bir mevzu değil kanaatimce. Bu kitaba “Kadir Mısıroğlu yazmış ben okumam” diye bakmayın. İlla bakmayacaksanız da “Bye bye Türkçe”yi okuyabilirsiniz ama iki eseri de okumanız tavsiyemdir.
Vesselam.
Çoğunuzun kafasında bir soru işareti olarak şu vardır: Uzun ve kaliteli içerik hazırlayan kanallara nereden ulaşabilirim? Bu soru hele hele günümüzde tiktok instagram gibi dikkatimizi 60 saniyenin altına çeken beyni suistimal eden platformların da olduğu bir vakit diliminde cevabını bulmayı…devamıÇoğunuzun kafasında bir soru işareti olarak şu vardır: Uzun ve kaliteli içerik hazırlayan kanallara nereden ulaşabilirim? Bu soru hele hele günümüzde tiktok instagram gibi dikkatimizi 60 saniyenin altına çeken beyni suistimal eden platformların da olduğu bir vakit diliminde cevabını bulmayı istediğim bir sualdi, algoritmayı başarılı bir şekilde bu videoları karşıma çıkarması için ayarladım ve bugün sizlere izlemeyi beğendiğim, bana gündemden tarihten bilimden genel kültürüme katkıda bulunan birkaç kanal paylaşmak istiyorum. Talep geldikçe part 2 part 3 diye de yayınlayabilirim. Yorumlarda sizlerin de tavsiyelerini görmek beni mesud eder.
Şimdi, tavsiye edeceğim kanalların ortak olan tek yönü videoları biraz uzun ve İngilizce lisanında hazırlamalarıdır. İyi okumalar.
— — — — —
SunnyV2: Genel itibariyle batı sosyal medya draması hakkında ilgi çekici 10-15 dakikalık videolar çekiyor.
penguinz0: Genel olarak medya, politika, gündem vs konuşmak istediği her şey hakkında konuşan bir abimiz Charlie. Dediklerinin genelinin doğru olmasından öte kullandığı İngilizce ve teklemeden güzelce konuşabilmesi kendisini izlenebilir kılıyor.
blameitonjorge: “Lost Media” dediğimiz kayıp medyalar hakkında uzun videolar çekiyor, esrar sevenler severek seyredebilir.
Nexpo: İnternetin karanlık köşeleri hakkında uzun metrajlı(1) videolar çeken bir abimiz. Akıcı ve yine esrar sevenler için haz uyandıracak bir kanal.
THE SQUIDD: Araba belgeselleri hazırlayan müthiş bir kanal. İnanılmaz bir kalite akıyor gerek tarihini anlatmasında gerekse editlemesinde, arabayla ilgisi olmayanları bile ekrana bağlayacak derecede bir kalite.
TREY the Explainer: Genel manada bilim üzerine videolar hazırlayan bir kanal. Is humor timeless, books you can (never) read, archaeology iceberg vs gibi ilgi çekici videolara sahip.
The B1M: İnşaatla alakalı bir kanal, hangi ülkede ne inşaatı yapılmış, ne projeler var, nasıl yapılmış çok güzel izah ediyor. Amatör mü profesyonel mi bu belgeseller hususunda tam anlamadım ama profesyonel hissettirdiği kesin.
Natural World Facts: Deniz ve okyanusların derinine dalıp bize orda nelerin yaşadığını gösteren, öğreten bir kanal. Hayran kalmamak elde değil, inanılmaz bir belgeselcilik.
TVNET: Türkiye siyaseti ve politikasıyla ilgili güzel kısa-uzun belgeselleri var. En sevdiğim yönüyse söylediklerini delillerle desteklemeleri, boş konuşmuyorlar yani. (Türkiyeden başka genel dünya gündemi yahut farklı içerikler de var fakat Türkiye yoğunluklu daha çok)
Dark Records: Gerek doğal gerek beşeri faciaları anlatan bir kanal. 3. Sayfada gördüğünüz “FACİA! 35 ÖLÜ” tarzı haberleri videolaştırıp felaketi, baisini, öncesini ve sonrasını detaylı anlatıyor. Favori kanallarımdan bir tanesidir.
peabiru: Henüz 5 videosu var fakat zamanla yükselecek kanallardan olacaktır diye tahmin ediyorum. Meme şeklinde tarih videoları çekiyor. Arada resmi tarihten okumaktan sıkılırsanız güzel bir mola olur hem de tamamıyla boş da geçmemiş olur molanız.
Waterline Stories: Dark Records ama içinde su var.
Kyle Hill: Ödüllü(2) bilim kanalı, Aydan aya kaliteli videolar çeken tiplerde bir kanal, hoştur güzeldir. Görselleri başarılı kullanıyor.
Sidemen: Bir tane de eğlence kanalı koymak istedim. KSI ve ekibi pahalı pahalı etkinlikler yapıyorlar ve bunu videoya çekiyorlar. Videolar genelde 1+ saat lakin izlemesi de bir o kadar keyifli.
Qxir: Yine favori kanallarımdan. Last Moments ile Tales from a bottle adlı iki serisi bulunuyor. Last moments adından da anlaşılacağı üzere son anlar manasına geliyor. Tales from bottle ise genel kültür ve ilginç videolar serisi.
Primal Space: Uzayla ilgili. Videoları çok da uzun değil hatta listedeki en kısa videolara sahip kanaldır belki de. Görselleri bu kanal da güzel kullanıyor, çerezlik.
Internet Historian: Adı üstünde İnternet müverrihi(3). Belirli bir içerik tarzı var denilemez az çok kafasına ne eserse onu paylaşıyor. Epey eğlenceli bir kanal ama.
Noyan Şen: Dark Records ama Türk. Bu arkdaşımızın henüz 1 videosu var o da Dumlupınar faciasına ait. İnanılmaz bir emek sarfetmiş bu yüzden bu listede de yer vermek istedim. Peabiru gibi yükselecek kanallardan birisi bence.
32. Gün: Ekseriyetle geçmiş Türkiye siyaseti/tarihi/politikası hakkında olabilecek en rasyonel malumat bu kanalda.
Hoog: 3D renderi, editi ve animasyonlarıyla ilgimi çeken, enteresan meseleleri anlatan bir kanal.
Ekleyeceğim daha çık kanal var fakat talebe göre part-2yi yayınlarım. İyi tahsiller ve izlemeler.
(1)-En az 40 dakika olmak suretiyle çekilen Filmler
(2)-Biosunda gördüm yazımı hazırlarken. Doğrudur herhalde içerik kaliteli çünkü.
(3)-Tarihçi (müverrih)
Büyük Şair Yahya Kemal,
İstanbul Sevdalısı Yahya Kemal,
Dertlerime 100 sene evvelden ortak olan Yahya Kemal.
Bir İstanbul’lu olarak en az Yahya Kemal kadar maatteessüf İstanbulun bu haline acıyorum. Şair efendi daha 100 sene evvelden bu Frenkleşme üzerine endişelerini bildirmiş…devamıBüyük Şair Yahya Kemal,
İstanbul Sevdalısı Yahya Kemal,
Dertlerime 100 sene evvelden ortak olan Yahya Kemal.
Bir İstanbul’lu olarak en az Yahya Kemal kadar maatteessüf İstanbulun bu haline acıyorum. Şair efendi daha 100 sene evvelden bu Frenkleşme üzerine endişelerini bildirmiş bu yazılarında zaten. Daha da ilerlediğini görüp bu inanılmaz medeniyetlere beşiklik etmiş, savaşlara yer vermiş, uğruna kanlar dökülmüş İstanbulu bu halde görseydi mezarında ters dönerdi rahmetli. Maneviyatı ve kalemi kuvvetli bir şairden eski İstanbul güzellemesi okumak isteyenler için şahane bir kitap. Kendisi Cumhuriyet dönemlerinde yaşamış olsa bile İstanbulun tarihini bir Vak’a-Nüvis gibi izah etmiş. Ala bir kitap, eski maneviyatını özlemle yad eden İstanbul sevdalısı biri olarak içimde buruk bir hüzünle okudum bu kitabı ayrıca. Şimdi birkaç alıntı eklemek istiyorum:
"Biz ki minareler ve ağaçlar arasında ezan seslerini işiterek büyüdük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doğan, Frenk terbiyesiyle yetişen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!”
— — —
Birçok günlerimi Ziya Gökalp ile konuşarak geçirdim. Diyarbakır’ın bir harika olan bu oğlu konuştuğu zaman istikbalin muhayyel bünyanını kuran dev gibi bir mimara benzerdi; ilk Müslümanlar gibi mütedeyyin ilk Türkler gibi bani idi. Maziyi arkasına çevirmiş sabit bir bakışla yalnız istikbale bakardı. Maziye karşı daüssılamı hararetle söylediğim bir gün dedi ki:
Harâbîsin harâbâtî değilsin,
Gözün mâzîdedir âtî değilsin.
Ben de mazinin kulağıma fısıldadığı bir sesle cevap verdim:
Ne harâbî ne harâbâtîyim,
Kökü mâzîde olan âtîyim!
— — —
BİR BAŞKA TEPEDEN
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yapan.
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü'yada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.
Süleymaniye de Bayram Sabahı şiirini de çok beğenirim, çok uzun olduğu için eklemeyeceğim ama siz yine gidip bir bakın.
Vesselam.