Mutluluktan ya da mutsuzluktan sözetmemek daha iyi - bu tür sözler, kumun üzerine sıçrayan buz gibi gelgit suları gibi, menekşelerin kokusuna bulanmış leylak renginde belirsiz bir özlem uyandırır.
Eğer yaratan bir Tanrı varsa, erkek olsun kadın olsun ya da hangi zamirle anılıyor olursa olsun, hiçbir şey bilmeden ve anlamadan tapan kalın kafalı birini tercih eder mi? Yoksa, taraftarlarının gerçek evrene bütün giriftliğiyle hayranlık duyanını mı tercih eder?
İnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu. Utanılacak bir cinayet… Bir takım silahlar çıkartıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar. Evlerine, sosyal statülerine ve paralarına hiçbir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar. Anlıyorsun beni değil mi anne? Halkın…devamıİnsanların ruhunu öldürüyorlar anne. İşte asıl cinayet bu. Utanılacak bir cinayet… Bir takım silahlar çıkartıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar. Evlerine, sosyal statülerine ve paralarına hiçbir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar. Anlıyorsun beni değil mi anne? Halkın ruhunu kurutuyorlar ve hiç bir şey anlamaz hale getiriyorlar.
En aydınlık biçimde ışıldayan kafalar heyecan, huşu, sadakat ve sevgiyle uzaktaki bir doruğa bakıyordu, bütün hayat, bütün düşünceler ve bütün ışık onlara buradan akar gibiydi. Onların kendilerine özgü düşünceleri bulunmadığını, bunun yerine görünmez bir mekanizma sayesinde bu dorukla bağlantı içinde…devamıEn aydınlık biçimde ışıldayan kafalar heyecan, huşu, sadakat ve sevgiyle uzaktaki bir doruğa bakıyordu, bütün hayat, bütün düşünceler ve bütün ışık onlara buradan akar gibiydi. Onların kendilerine özgü düşünceleri bulunmadığını, bunun yerine görünmez bir mekanizma sayesinde bu dorukla bağlantı içinde olduklarını ve oradaki yaşamın kapısını sürgülediklerini fark ettim.
15
Kendine şeyi, varlığı büsbütün rafa kaldırıp ne nesnenin ne de ruhun olduğunu, sadece fenomenden ve görecelikten söz edebileceğimizi göstermiştim, zira ruhun veya dış nesnenin töz olduğunu veya onun yapan ve acı çeken olduğunu söylüyorsak, bu ancak bizim ona kattığımız bir çeşnidir.
20
İnançlar değişir, fikirler değişir ama ruhun derinliklerindeki bir parça hiç değişmez. Tanrı inancı yok olabilir ama inanca duyulan ihtiyaç sabit kalır.
321
Doğuyor, altmış-yetmiş yıl yaşıyor, sonra ölüyor ve çürüyüp gidiyordunuz. Hayatınızın her ânı, eğer mihai bir amaçla kurtarılmamışsa, asla…devamıİnançlar değişir, fikirler değişir ama ruhun derinliklerindeki bir parça hiç değişmez. Tanrı inancı yok olabilir ama inanca duyulan ihtiyaç sabit kalır.
321
Doğuyor, altmış-yetmiş yıl yaşıyor, sonra ölüyor ve çürüyüp gidiyordunuz. Hayatınızın her ânı, eğer mihai bir amaçla kurtarılmamışsa, asla kelimelere dökülemeyen ama yüreğinizde gerçek bir sancı olarak hissedilen türde gri bir niteliğe, bir terk edilmişlik haline bürünüyordu.
322
Ona göre yalnızlık, başkalarıyla beraber olma isteğiydi.Ama arkadaşsızlık yüzünden, yalnızlık duygusunun hiç fark edilmeden insanın ruhuna çökebileceğini bilmiyordu.
Yalnızca kendi dünyasında, başkalarının değer yargılarının önemli olmadığı dünyasında yaşıyor. İyi ama zaten delilik nedir? İçine dönmek, dünyadan kaçmak değil midir?
Gözlerini ve kulaklarını açık tutmak, gerçekleri birbiriyle ilişkilendirmeyi bilmek gerek. Başkalarının kesin farklılık gördükleri yerde benzerliği görmek, bazı olayların çeşitli seviyelerde gerçekleştiğini hatırlamak gerek; başka şekilde gerekirse, pek çok olay aynı aspektten gelir Ve dünya, hiçbir şeyin ayrı olarak var…devamıGözlerini ve kulaklarını açık tutmak, gerçekleri birbiriyle ilişkilendirmeyi bilmek gerek. Başkalarının kesin farklılık gördükleri yerde benzerliği görmek, bazı olayların çeşitli seviyelerde gerçekleştiğini hatırlamak gerek; başka şekilde gerekirse, pek çok olay aynı aspektten gelir Ve dünya, hiçbir şeyin ayrı olarak var olmadığı büyük bir ağ, bir bütündür.
2018 nobel edebiyat ödülü sahibi Olga Tokarczuk eseri. Tavsiye ederim.
Bu kentin halkı o zamanlar çok mutlu bir topluluktu. Gerçek, vefalı dostluklar vardı. İnsanlar birbirlerine sıcak davranır, sevgiyle yaklaşırdı. Muhteşem bir toplumduk bir zamanlar.
Yeterince çocuk vardı dünyada. Kadınlar, çocuk değil, umut doğurmalıydı. Ancak umut doğurabilirse, gerçek birer ana sayabilirdik onları. Yaşama sevincinden, umuttan yoksun bir çocuk dünyaya getirmek, bağışlanmaz bir bencillikti.