Merhaba, nasılsınız? Umarım her şey olmasa da çoğu şey yolundadır hayatınızda.
Robert Oppenheimer. Bir çok insan için maalesef film ile öğrenilen, duyulan bir isim ama benim için filmden çok daha önce bilinen bir isim.
Bilgi ile övünmek ya da hava…devamıMerhaba, nasılsınız? Umarım her şey olmasa da çoğu şey yolundadır hayatınızda.
Robert Oppenheimer. Bir çok insan için maalesef film ile öğrenilen, duyulan bir isim ama benim için filmden çok daha önce bilinen bir isim.
Bilgi ile övünmek ya da hava atmak gibi bir gayem yok fakat Edison gibi bir insandan önce Teslayı bilmek, anlamak veyahut Einstein gibi bir insandan önce ya da o insan ile birlikte Robert gibi birini tanımak, anlamak çok zevkli.
Christopher Nolan yeni bir film çekeceğini duyurduğu an mutlu oldum, filmin kadrosu açıklanınca çok daha mutlu oldum, her şey ilerleyince ve filmin Robert Oppenheimer ile ilgili olacağını öğrendiğim an, işte o an çok ama çok daha mutlu oldum.
Christopher Nolan gibi biri böyle eşsiz bir insanın biyografi filmini çekse sanırım o sene insanlar bir yıllık ya da çok daha uzun yıllar sinema ihtiyacını karşılar.
Ve nihayet Nolan çekti ben de IMAX ile deneyimleme şansı elde ettim ve 12 dakika önce salondan çıkıp Spotify üzerinden filmin eşsiz playlistini bulup bu yazıyı yazmaya başladım.
Evet kesinlikle ilk bahsetmek isteyeceğim şey müzik olacak.
Ludwig Göransson Tenet filminin müzikleri ile beni kendisine aşık ettirmiş daha sonra da bir sürü farklı film için yaptığı müzikleri dinlememi sağlamıştı fakat Oppenheimer eşsiz bir deneyim sundu.
Çok ama çok uzun yıllardır müzik eşliğinde izlediğim en iyi filmdi.
Genelde filmlerde bir sahnede girer, etkisini hissederiz sonra da çıkar gider fakat Oppenheimer filminde müzik hep var. Tonu bazen harika derecede kuvvetli bazen de hiç olmadığı kadar az ama o hissiyat ufacık olsa bile var.
O eşsiz sahnede başka bir yönetmen olsa sesi kökler sanırım ya da bunu belirtir ama Nolan patlama sahnesinde aksine sesi tamamen kesmeyi düşünmüş ve iyi ki düşünmüş.
Ses üzerine aslında binlerce kelime yazabilirim çünkü yazılabilir, film ve Ludwig bunu sağlıyor. Yine de kendisine teşekkür edip geri kalan detaylara değinmek istiyorum.
Işık kullanımı sesten sonra benim için gelen ikinci detay.
Sinematografi, ışık kısaca görsellik kendini bir saniye olsun bozmadı ve aksine her sahnede eşsiz bir şekilde sundu. Tekrar ve tekrar.
Hava kapalı, açık, gündüz, gece ya da atom bombasının patlamasına uygun olsa bile ışık, sinematografi her zaman oradaydı ve harika görünüyordu.
Oyunculuğunu beğenmediğim gerçekten kimse olmadı.
O kadar dikkatle izledim ki biri bir hata yapsın ya da kötü oynasın diye ama başrol, yan rol, figüran bile eşsiz bir şekilde oynamış.
Christopher Nolan yeni Kubrick olma yolunda ama bunu oyuncular üzerinde kurduğu baskı ile değil, sanırım onlara tanıdığı özgürlük ile sağlıyor. Her oyuncu Nolan ile çalıştığının farkında olarak, bir Nolan filminde oynayacaklarını bilerek oynuyor ve oyunculuk da bu yüzden sanırım eşsiz oluyor.
New Mexico, Santa Fe, Los Alamos...
Belki de binlerce filmin çekildiği, çekim için seçilen yerler ama Christopher Nolan gibi biri bu üç yere eşsiz bir hava katmış.
Mekan seçimleri ve o döneme ait dekorasyonlar, kostüm seçimleri de tıpkı bu üç yer gibi harika.
Yazıyı uzatmak istemiyorum çünkü her zaman dediğim gibi kusursuz bir iş için diyebilecek, yazılabilecek, söyleyebilecek kusursuz cümleler yok.
Kubrick çekmiş, Nolan çekmiş, Tarantino, Fincher, Spielberg, Tarkovski çekmiş dersin ve geçersin. Oppenheimer ise böyle bir filmdi.
Nolan çekmiş, mutlaka izle.
Özellikle teşekkür ederim; Christopher Nolan, Ludwig Göransson, Hoyte Van Hoytema, Albert Einstein ve Robert Oppenheimer...
Diğer yazılara göre kısa ama bence olması gerektiği gibi olan bu yazıyı okuduğunuz için teşekkür ederim.
Gününüz ve hayatınız Eyes Wide Shut filmi gibi olsun, hoşça kalın.