Çeşitli terör örgütlerinin içine yerleştirilen ajanların bilgilerinin yer aldığı bir harddisk İstanbul'da Patrice isimli bir kişi tarafından çalınır. 007 Bond adamın peşinden gider ve İstanbul sokakları, Kapalıçarşı ve banliyö treni gibi mekanlarda bir kovalamaca başlar. Bond trenin üzerinde Patrice'le kavga…devamıÇeşitli terör örgütlerinin içine yerleştirilen ajanların bilgilerinin yer aldığı bir harddisk İstanbul'da Patrice isimli bir kişi tarafından çalınır. 007 Bond adamın peşinden gider ve İstanbul sokakları, Kapalıçarşı ve banliyö treni gibi mekanlarda bir kovalamaca başlar. Bond trenin üzerinde Patrice'le kavga ederken orada bulunan bir başka MI6 ajanı Eve Moneypenny, M'den gelen emir üzerine görüntü net olmamasına rağmen ateş eder ve istemeden Bond'u vurur ve Bond nehre düşerek gözden kaybolur. Patrice ise kaçar. Öldüğü düşünülen Bond, Türkiye'de tatil yaparak bu durumun tadını çıkarırken MI6 binasının bombalı saldırıya uğradığını öğrenince göreve geri dönmeye karar verir. Bu sırada listeyi çalanlar da harddisk'in şifresini çözmek üzeredirler ve tehditler yağdırmaktadırlar. Bundan sonra James Bond kendisini eski bir MI6 ajanına kadar götürecek olan Şangay'dan Makao'ya oradan tekrar Londra ve en sonunda İskoçya'ya kadar uzanan yeni görevine doğru yola çıkar. Bu süreçte kendisini yine seksi kadınlar, Londra metrosunda amansız bir mücadele ve geçmişe dönüş olarak da okunabilecek İskoçya'daki baba evinde yapılacak olan son bir savaş beklemektedir.
Film bence ilk filmin seviyesinde olmamakla birlikte ikinci filmden çok daha yoğun bir hikayesi vardı. Yine sinematografisi ilk film kadar başarılı olmamakla birlikte ikinci filmden çok daha iyiydi. Filmin daha ilk sahnesinde İstanbul'da başlaması tabi ki bize özel ekstra bir güzellik de katıyor. Anlatımı daha basit bir yapısı var Skyfall'ın ve hikayesi herhangi bir sürpriz sunmuyor bu sefer. Bu nerden baktığınıza göre güzel de olabilir kötü de olabilir. İlk filmin mesela daha karmaşık bir yapısı vardı ama sonunda derdini anlatabildiği için bu durum filmin değerini çok yukarıya taşıyordu. Bu filmde ise herşeyi kolaylıkla anlıyorsunuz çünkü zaten çok basit bir akışı var. Buna güzel de diyebilirsiniz ama bence bu basitlik filmi biraz ucuzlaştırıyor. Filmin kötüsünü canlandıran Javier Bardem'in karakterini de şahsen ben hiç sevmedim çünkü aşırı yapay duruyordu ve bu da canımı çok sıktı açıkçası.
Bazen kişisel zevkleriniz devreye girer. Aslında daha kötü olduğunu bildiğiniz bir filmi siz daha çok seversiniz. Bu filmlere verdiğiniz puanları değiştirmez belki ama zevkleriniz ve duygularınız da orada bir yerde durur hep. Asla kaybolmaz. Arada bir şekil değiştirebilirler ama o vakte kadar siz çoktan söz konusu filmle kişisel anılarınızı oluşturmuşsunuzdur bile. Bazen hatırlarsınız ve bu nostaljiye dönüşür. Doğal akışına bıraktığınız zaman nostalji her zaman değerini korur. Daha başarısız olan sizin için daha başarılıdır artık. Yani söylemeye çalıştığım şey üçüncü film, ikinci filmden daha güzel evet. Ama ben ikinci filmi daha çok sevdim. :)