Aslında hepimiz biraz, Kafka değil miyiz? Gri yalnızlığımız içinde boğulup, beyaz hayaller kuruyor, siyah hayal kırıklıklarına uğruyoruz. Herkes biraz Kafka'dır. Aksini iddia edenler bile.
"Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar Sonra yüzün, onun ardından gözlerin, dudakların Sonra her şey çıkıp geldi" Bu gönderimi ise Cemal Süreya'nın "Önceleyin" şiiri eşliğinde paylaşıyorum. Birçok şair tanır ve severim fakat; Cemal…devamı"Önce bir ellerin vardı yalnızlığımla benim aramda
Sonra birden kapılar açılıverdi ardına kadar
Sonra yüzün, onun ardından gözlerin, dudakların
Sonra her şey çıkıp geldi"
Bu gönderimi ise Cemal Süreya'nın "Önceleyin" şiiri eşliğinde paylaşıyorum. Birçok şair tanır ve severim fakat; Cemal Süreya yüreğime en çok dokunanlardan. Türk Edebiyatı böyle güzide bir insana sahip olduğu için çok şanslı.
“Bir aşk da böylece geçip gitti… Acaba böyle geçip giden kaç aşk vardır!" Bugün ki kitabımız Jane Austen kaleminden "Aşk ve Gurur." orijinal adı "Gurur ve Önyargı." fakat çoğu yayınevi tarafından diğer adıyla tanınıyor. Fikrimce, ilk sayfaları yavaş ilerlese de,…devamı“Bir aşk da böylece geçip gitti… Acaba böyle geçip giden kaç aşk vardır!"
Bugün ki kitabımız Jane Austen kaleminden "Aşk ve Gurur."
orijinal adı "Gurur ve Önyargı." fakat çoğu yayınevi tarafından diğer adıyla tanınıyor. Fikrimce, ilk sayfaları yavaş ilerlese de, bir süre sonra sizi içine çekiyor. Aşktan çok gurur duygusuna odaklanan bu nadide kitap, ölmeden önce okumanız gereken kitapların arasında olması gereken nadir bir eser. Okuyacaklara iyi okumalar diler, okuyanların ise fikirlerini paylaşmasını çok isterim.
"Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum." Masumiyet Müzesi'nin ilk sayfası ve ilk cümlesi. Bu cümleyi okurken, aklımda şunlar dönüp durdu. Hepimizin mutlu anı var değil mi? Peki o mutlu anları son anımız gibi yaşıyor muyuz, o anlara sahip çıkıyor muyuz? Yarın…devamı"Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum."
Masumiyet Müzesi'nin ilk sayfası ve ilk cümlesi. Bu cümleyi okurken, aklımda şunlar dönüp durdu. Hepimizin mutlu anı var değil mi? Peki o mutlu anları son anımız gibi yaşıyor muyuz, o anlara sahip çıkıyor muyuz? Yarın sağ olacağımızın bir garantisinin olmadığı bu güzel dünyada, neden mutlu anlarımızın değerini bilmiyoruz. Üzgün olmaya o kadar çok alışmışız ki, mutluluk ve huzur görünce onları görmezden geliyoruz.
Hayat çok kısa, her anın değerini bilmeniz dileğiyle. İyi okumalar.
"Bizim gibi basit ve ölümlü insanlar, en nihayetinde kaybediyordu." Dostoyevski'nin en çarpıcı eserlerinden olan Kumarbaz'ı ele alıyoruz bugün. Psikolojik realizmin en önemli örneklerinden biri olan bu kitap, konusu kadar yazılma öyküsüyle de insanda çarpıcı bir etki bırakıyor. Dostoyevski'nin Kumarbaz kitabını…devamı"Bizim gibi basit ve ölümlü insanlar, en nihayetinde kaybediyordu."
Dostoyevski'nin en çarpıcı eserlerinden olan Kumarbaz'ı ele alıyoruz bugün. Psikolojik realizmin en önemli örneklerinden biri olan bu kitap, konusu kadar yazılma öyküsüyle de insanda çarpıcı bir etki bırakıyor.
Dostoyevski'nin Kumarbaz kitabını kumar borcunu ödemek için yazdığını biliyor muydunuz?
Kurnaz bir yayınevi sahibi olan Stellovski, Dostoyevski'e borçları karşılığı bir roman yazmasını teklif eder.
Romanı 2 yıl içinde yazmak zorundadır Dostoyevski, bir gün bile geç verirse, romanın tüm hakları Stellovski'nin olacaktır.
Dostoyevski, tereddüt etmeden bu şartı kabul eder. Fakat 23 ay boyunca bir roman yazmadan durur, teslim tarihine 1 ay kala sadece 29 gün içinde romanı yazar!
Bu kısa anıdan çıkardığımız sonuca göre; Dostoyevski risk almayı seviyor ya da biraz üşengeç!
"Tıp, hukuk, bankacılık -bunlar hayatı sürdürmek için gereklidir. Peki ya şiir, romantizm, aşk, güzellik? Bunlar ise uğruna hayatta kaldığımız şeylerdir!"
uykusuz geceler sesimi gece dinlesin ruhumu gece anlasın kalbimi gece kırsın değişmemi gece sağlasın belki de bu yüzdendi sürekli uykusuz geçen gecelerimin sebebi
"Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu, ya beni etkilemek gibi bir derdi yoktu, ya da beğenilmeye çok alışkındı."