Spoiler içeriyor
yine bir sahaf gezerken karşıma cep boyunun çıktığı, hayatımda harcadığım en iyi üç buçuk lira olduğunu düşündüren kitaptır kendisi. gerek alt metni, gerek polisiye kısmı, psikolojik travmaları, ters köşeleri, psikoanalizleri, yansılmalarıyla yani neredeyse her şeyi ile bayıldığım bir kitap. "duygular…devamıyine bir sahaf gezerken karşıma cep boyunun çıktığı, hayatımda harcadığım en iyi üç buçuk lira olduğunu düşündüren kitaptır kendisi. gerek alt metni, gerek polisiye kısmı, psikolojik travmaları, ters köşeleri, psikoanalizleri, yansılmalarıyla yani neredeyse her şeyi ile bayıldığım bir kitap.
"duygular seni o kadar derine çekebilir ki, o karanlık dünyada yaşamaktansa ölmeyi tercih edebilirsin."
galiba kitabın en beğendiğim kısmı psikoanalizleriydi. luke'un duygu durumunun değişkenliği, lana'nın kimlik macerasının son ana kadar yazarın bize belli etmemesi, cinayet-kurban-dna'nın mükemmel uyumu. psikolojik gerilimi o kadar iyi yansıttığı bölümler vardı ki, içim gide gide okudum. hele ki luke ile lana'nın arasında oluşan tuhaf ilişkinin gittiği nokta çok ilgi çekiciydi. satranç oynadıkları bölümler ve sonunun da ismine yaraşır bitmesi güzel detaylardı.
günlük kısımları benim uzun süre kafamı karıştırdı. çünkü her defasında ipuçlarını yakalayıp bu kesin annesi diyip diğer bölüme geçiyordum. o bölümde de olmaz gibi geliyordu. bir adım gidip iki adım geldiğim çözemediğim bir karmaşası vardı o bölümlerin ama sonda aklıma yatan bir mantıkla bitince içime su serpildi.
annesinin durumu içler acısıydı. sürekli kız kardeşinin evliliği, kocası, çocukları... kendine dönüp baktığında bu üçlemenin hiçbiri onda sağlıklı bir şekilde var değildi. ebeveynlik macerasının tamamen sorunlarla geçerken kimsenin ona yardımcı olmadığı-dahası onun yardım isteyemeyecek hale gelmesi yürek yaralayıcıydı. empati yapmaya çalıştığım her durumda nasıl bir çözüm bulacağımı bilemediğim olaylarla yüz yüze geliyordu. her günlük bölümünde, hayatının nasıl karardığını okudukça kadının mum gibi eriyip gidişine şahit oldum.
"birini affetmek sadece öfkeyi ve kini serbest bırakmak demektir. bu her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmez. bu sadece suların durulduğu anlamına gelir. artık o kırgınlığa dokunduğunda eskisi kadar acımıyordur canın. bu kadar."
beck'in kaçırıldığı andan itibaren onu kimin kaçırdığını az çok tahmin ediyordum. bu konuda pek ters köşe oldum diyemem. yalnızca lagndon'un bunu neden yaptığını çözmek kalmıştı benim için. sona doğru beck'i bulmaya çalıştıkları bölümler, luke'un git gide değişen tavırları, polisin yanlış kişiden şüphe duyması derken bir çırpıda bitti. sona doğru bol psikolojik-gerilim yaşadık. bu açıdan gerçekten başarılıydı. ve son olarak, lana'nin cinsel kimliği beni gerçekten şaşırttı. çünkü onun hep kız olduğunu düşünerek okumuştum (zaten bu yüzden günlükte bahsedilen çocuğun lana mı değil mi diye ikileme düşmeme sebep olmuştu.). sonda gerçek kimliğine kavuştuğunda, rehabilite merkezinde çalışmaya başladığında, dahası beck ile aralarının iyiye gittiğini görünce içten içe mutlu oldum.