Çok güzel sembolizmler içeren dönemin karşıt ruhunu çok iyi yansıtan bir yapım. Sanatsal içerik göndermeler ve kurgu olarak çok başarılı buldum. Sovyetlerde yasaklanan tek animasyon filmidir aynı zamanda. Dali esintilerini görmek de çok güzeldi:)
Kocaman bir gemi var malzemesine vs baya bir para gidiyor. Hayvan gibi mesai zaman gidiyor düşünün. Borca harca girip yapılmış zaten sırf armatör hava atsın diye. Bir tane deneyimli kaptanı başa geçiriyorlar geminin. Diyorlar İngiltere’den Amerika’ya gideceksin tabii o zamanlar…devamıKocaman bir gemi var malzemesine vs baya bir para gidiyor. Hayvan gibi mesai zaman gidiyor düşünün. Borca harca girip yapılmış zaten sırf armatör hava atsın diye. Bir tane deneyimli kaptanı başa geçiriyorlar geminin. Diyorlar İngiltere’den Amerika’ya gideceksin tabii o zamanlar uçak yok GPS’de yok yola koyuluyorlar. Gemiye de kaçak giren bir sünepe adam var. Bir de şımarık bir kadın.
Gemi giderken herkesin kafa 5 karış havada akılları fikirleri oynaşta orada şurada burada. Önüne bakan yok. Neyse tabii bu kadar boşlamayla ne olacak? Eşşşekkk kadar gemiyi gidip dank diye bodoslama burundan koca buz dağına çarpıyorlar. Ezel’in kör annesi koklaya koklaya daha iyi bulurdu rotayı. Buz dağı sanki oraya sonradan gelmiş kaç zamandır orada ama işte insan egosu. Bunlar gelip koca gemiyi direkt çarpıyorlar.
Neyse tabii birden gemi çarpınca herkes bir küfür ediyor şimdi burada yazmayım. Sarsılıyorlar tabii. Bu yukarıda bahsettiğim adamla kadının aklı fikri oynaşta tabii. Geminin mühendislik harikası olmasıymış, buz dağıymış vs hak getire akıllar gitmişş.
Neyse işte gemi ortadan ramazan pidesi gibi yarılınca bunlar diyor kadınları dolduralım küçük kayıklara. Adam diyor ki bu cinsiyet eşitsizliği. Neyse ucundan kıyısından milleti Charlie’nin Çikolata fabrikasındaki obur çocuk gibi ittire kaktıra bir sandala zorla tutunuyor ama nasıl tutunmak oğuz atay görse kitabın ismini değiştirir. Amele sümüğü gibi yapışıyor kayığa. Kayığa öyle bir ağırlığını verip asılıyor ki kayık alabora oluyor. Herkes buz gibi suda bu sünepe de tutunuyor kayığa. Kadın üstüne çıkıyor kayığın diyor sen burada suda kal burada yer yok şimdi gelecekler kurtarmaya. Tabii kimse gelmiyor. Adam ölüyor kadın adamın hikayesinden birde best seller yazıp parayı buluyor olan sünepeye oluyor Rose mutlu Rose rahat. Kurtuluyor hayatına bakıyor 87 yaşına kadar varlık içinde yaşıyor. The End.
Geçmiş günü beyhude yere yâd etme, Bir gelmemiş an için de feryat etme Geçmiş gelecek masal bunlar hep Eğlenmene bak ömrünü berbat etme. Niceleri geldi, neler istediler, Sonunda dünyayı bırakıp gittiler. Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenler de…devamıGeçmiş günü beyhude yere yâd etme,
Bir gelmemiş an için de feryat etme
Geçmiş gelecek masal bunlar hep
Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.
Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.
Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün...
Zira senin üstünde de otlar bitecek
Filmlerde kullanılan o ünlü çığlığı bilenleriniz var mı? Hollywood sayesinde ortaya çıkan bu çığlığa “Wilhelm Çığlığı” deniyor ve bugüne kadar onlarca filmde kullanılmıştır. Aksiyon sevenlerin aşina olacağı bir sestir. https://youtu.be/4YDpuA90KEY
Ne ironikti, insanın yalnız olmakta hiç yalnız olmaması. Çünkü yalnızlar, yalnızlık konusunda hiç kimsenin olmadığı kadar uzaktı yalnızlığa. Bunca yalnız ruhun bu durumda aynı noktada olması nasıl bir cilvesiydi hayatın? Binlerce insan aynı odada ama birbirini göremiyor gibi..
Ne zaman? Ne zaman unuttuk birbirimizi Ve kardeşliğimizi Ne zaman döndü insanlık birbirine sırtını Ve ne zaman bezendi hayat samimiyetsiz gülüşlerle Söylesenize ne zaman bu kadar uzak ve samimiyetsiz olabildik birbirimize? Ve nerede kaybettik birbirimizi bağlayan iplerimizi Söyleyin ne zaman…devamıNe zaman?
Ne zaman unuttuk birbirimizi
Ve kardeşliğimizi
Ne zaman döndü insanlık birbirine sırtını
Ve ne zaman bezendi hayat samimiyetsiz gülüşlerle
Söylesenize ne zaman bu kadar uzak ve samimiyetsiz olabildik birbirimize?
Ve nerede kaybettik birbirimizi bağlayan iplerimizi
Söyleyin ne zaman yok oldu kalbimiz
Ve köreldi vicdanımız
Ne zaman empati bir kelime olarak kaldı
Ve gözlerimizin bebeği karardı
Ne zaman baktık ama göremez
Yaşar ama hissedemez olduk
Kalbe bakar göremez olduk
Et dedik birbirimize ancak dokunduğumuzu hissedebilir olduk
Ne zaman anlayışı kardeşliği ve ortak atamızı unuttuk
Ve nasıl yalanlar söyledik kuzenlerimizin yüzlerine
Arkalarından kahkaha nidaları atarken
Ne zaman bencillikle yıkandık ve tiksinebildik bize dahi iyi olabilenlere
Ne zaman değer bilmeyi yitirdik ve hissedebilmeyi
Anlamak ne zaman sözlüğe karışan sıradan bir kelime oldu
Ve kalp ancak kitaplardaki bir organ oldu
Bilmiyorum…
Ancak artık bir önemi yok. Bu evrendeki küçücük dünya.. soğuk.. aynı içindeki ruhlar gibi ve buz tutmuş aradaki bağlar ve kırıldığında ancak kalmış geriye binlerce buz tanesi. Önemli olan yapmaktı yok etmek değil ve hissedebilmekti makineleşmek değil. Biz ama insanoğlu olarak ey evren çok iyi olmuştuk kötü olmakta!
Ve artık sona ulaştık! Gururluyuz bencilliğimiz, samimiyetsizliğimiz ve soğukluğumuzla! Sonumuzu kutlayacak kadar neşeliyiz soğuğun içinde bebekler gibi uyuyarak ölümünü bekleyen bir hasta edasıyla….
Bir tek ben mi Türk sineması adına bir şeyleri kaybettiğimizi düşünüyorum.. Şimdi bakıyorum Youtube’a da mesela Maskeli Beşler serisi Hababam Sınıfı serisi keza Kolpaçino ve bu tarz filmlere bakıyorum.. Birşeyleri kaybetmiş gibiyiz sanki.. Eski döneme bakıyorum Yeşilçama insanlar imkanlar kısıtlı…devamıBir tek ben mi Türk sineması adına bir şeyleri kaybettiğimizi düşünüyorum.. Şimdi bakıyorum Youtube’a da mesela Maskeli Beşler serisi Hababam Sınıfı serisi keza Kolpaçino ve bu tarz filmlere bakıyorum.. Birşeyleri kaybetmiş gibiyiz sanki..
Eski döneme bakıyorum Yeşilçama insanlar imkanlar kısıtlı olsa da emek veriyormuş oyunculuk sanatçılık diye bir kavram varmış (Adile Naşitler, Münir Özkullar, Şener Şenler) bir kere ve içi de boş değilmiş.. Mesela üzgün olun gidip Neşeli Günleri açın bir şeyiniz kalmıyor.. O tarhana kokusunu o aile sıcaklığını cidden alıyorsunuz. Ki bakın ben o dönemde doğmamıştım yani bu sadece klasik çocukluğa özlem olsa 70’ler dönemini de sevmezdim. Bence 2000’lerin başından itibaren sosyal medya ve telefonlarla bir şeyleri kaybettik.. Evet bunu bir telefondan yazıyorum evet burası da bir sosyal medya sayılır ama eksileri çok fazla.
Artık insanlar zaten sosyal medya fenomenlerinin filmine gidiyor, insanlar artık kendi küçük içerik üreticilerin ürünlerini izliyor haliyle piyasaya girme eşiği düştü ve kalite de bozuldu.. Artık bir çok vasıfsız insan fenomen adı altında milyonların odağına sahip bunu hakettiklerini düşünmüyorum ama toplum bunu kendi yarattı ve bu kişiler skeç yapıyor onu bunu yapıyor. Evet belki bir maskeli beşler serisi çok kaliteli değildi yeşilçam kadar da değildi evet ama belli bir standartı vardı.. belki yeşilçamın çoğu holywood gibi müthiş değildi ama oyunculuk vardı emek vardı sanatcılık vardı aktörülük vardı amacım basit ucuz romantizm değil. Holywood’da bile kalite düştü Avrupa sinemasında da.. Her şeyin kalitesi düşüyor ve yaşlanmak değil cidden değil.. Bizim sinemamızda bu düşüş daha sert olduğu için birde şimdi tekrar hatırladığım için paylaşmak istedim.. Siz ne düşünüyorsunuz? Ben üzgünüm açıkcası…
Anlar Eğer,yeniden başlayabilseydim yaşamaya, İkincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadıgım kadar, Çok az şeyi Ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun bile olmazdı asla. Daha çok riske girerdim. Seyahat ederdim daha fazla. Daha çok güneş doğuşu…devamıAnlar
Eğer,yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadıgım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim.
Görmedigim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eğer,yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar,sadece anlar.Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eger,hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım,bir şansım olsaydı eger.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM....
Jorge Luis Borges