..eski bi radyo ,evet evet işte o şarkı Şarkı sanki kalbimde çalıyordu, Sen şarkıyı tekrarlamaya başladın..Dudakların çok güzeldi ..dudaklarını izliyordum..Ve ve şarkı kesildi karşında oturuyordum , sen bana baktın ve dudakların artık kapanmıştı ve sen de şarkıyı tekrarlamıyordun.. Hayır bitmemeliydi…devamı..eski bi radyo ,evet evet işte o şarkı
Şarkı sanki kalbimde çalıyordu, Sen şarkıyı tekrarlamaya başladın..Dudakların çok güzeldi
..dudaklarını izliyordum..Ve ve şarkı kesildi karşında oturuyordum , sen bana baktın ve dudakların artık kapanmıştı ve sen de şarkıyı tekrarlamıyordun..
Hayır bitmemeliydi dudaklarını izlemekten daha heycanlı diyildi ama aklımdakini dile getirmek o kadar da kolay diyildi..
..ben
"Bazen hayalindeki kadın deyilde, hayalindeki kadın olmak istersin"..söylediğin şarkıyı tamda böyle yanıtlayasım vardı ki; ama beni umursamayışın kelimeleri harif harif yok etti..
Varlığım bişey hiss ettirmiyorsa yokluğumun da bi önemi olamaz..
(..ve o intihar etti)
Gerçekten sinema sanatı için son derece önemli bir film. 30 tablo kullanılarak yapılan ilk bilimkurgu filmi.Bir de daha yeni yeni emeklemeye başlayan bir sanatın, son derece farklı sayılabilecek bir türde ürün vermesi yönüyle ilgiye değer bir film. Sinema sanatında türsel…devamıGerçekten sinema sanatı için son derece önemli bir film. 30 tablo kullanılarak yapılan ilk bilimkurgu filmi.Bir de daha yeni yeni emeklemeye başlayan bir sanatın, son derece farklı sayılabilecek bir türde ürün vermesi yönüyle ilgiye değer bir film. Sinema sanatında türsel anlamda çeşitliliğin gelişmesi açısından da son derece önemli bir film.Yine sinemada yeni ufukların oluşabilmesi ve yaratıcı yönetmenliğin gelişebilmesi için etkili bir film olmuştur diyebiliriz herhalde. Düşünün bu film 1902 yılında çekilmiş.’’Hepimiz tanrı kaldık, kimse mutluyum demesin’’
Görünürde bir intikam alma, doğaya karşı hayatta kalma ve yeniden dirilişin öyküsü olan Diriliş, bir yandan da beyaz ırkın, kızılderili ırkına yaptığı zulmü ve igrençliği gözler önüne seriyor. Film, aksiyon sahneleri dışında gayet durgun ve ağır ilerliyor. Bu ağır ilerleyiş…devamıGörünürde bir intikam alma, doğaya karşı hayatta kalma ve yeniden dirilişin öyküsü olan Diriliş, bir yandan da beyaz ırkın, kızılderili ırkına yaptığı zulmü ve igrençliği gözler önüne seriyor. Film, aksiyon sahneleri dışında gayet durgun ve ağır ilerliyor. Bu ağır ilerleyiş Glass' ın mücadelesini bize daha iyi hissettirmek ve gerçekçi olması için gerekliydi. Ama buna rağmen Lubezki'nin muhteşem uzun planları kovalama ve çatışma sahnelerine harika bir aksiyon katıyor. Sanki sizde ordaymışsınız hissine kapılıyorsunuz. Planlardaki kusursuz kamera kullanımı, kadrajlar, tek planlar size harika bir görsellik sunuyor. DiCaprio ve Hardy gerçekten iyi oyuncular olduklarını bir kez daha biz seyircilere gösteriyorlar. Diriliş 157 dakikalık uzunluğuna rağmen kesinlikle sinemada izlenmesi gereken bir seyirlik.
Gezici bir kumaş pazarlamacısı olan Gregor Samsa'nın bir sabah uyandığında kendini böcege dönüşmüş olarak bulmasının öyküsünü ilk kez ne zaman okumuş olabilirim? Yoksa şu son birkaç gündeki okuyuşum ilk okuyusum mudur? Dogrusu anımsayamıyorum. Dava'yı, biraz zorlanarak da olsa Şato'yu okumuş…devamıGezici bir kumaş pazarlamacısı olan Gregor Samsa'nın bir sabah uyandığında kendini böcege dönüşmüş olarak bulmasının öyküsünü ilk kez ne zaman okumuş olabilirim?
Yoksa şu son birkaç gündeki okuyuşum ilk okuyusum mudur?
Dogrusu anımsayamıyorum.
Dava'yı, biraz zorlanarak da olsa Şato'yu okumuş oldugumdan kuşkum yok.
Onları okuyup da Dönüşüm'ü okumamış olabilir miyim? Bilmiyorum.
Bildigim. Kafka'nın (1893 doğumlu olduğuna ve Dönüşümü 1912'de tamamladıgına göre) bu 29 yaş ürününü Mahmure Kahraman'in şu günlerde yayımlanan çevirisinden okurken, içimin zaman zaman burkulduğu, böcek olan insana mi yoksa insan olan böceğe mi üzüldüğümü ayırt edemeksizin derin bir keder duydugumdur.
Giriş paragrafini okurken sanki Dostoyevski'nin bir kitabımın girişini okuyormuşum hissine kapıldım.
Az sonra bu hissim geçti.
Fakat Kafka üstüne (kuşkusuz sonsuz genişlikte bir değerlendirme edebiyatında) onun Rus edebiyatıyla, örneğin Gogol'le yakınlıgı konusuna pek çok kez deginilmiş olmalıdır.
Nitekim Dönüşüm'ün Gregor Samsa'sı ile Palto'nun bahtsız kahramanı Akaki Akakiyeviç arasındaki benzerlik yeterince açıktır.
Her iki anlatıdaki grotesk içerigin kaynakları özellikle Alman edebiyatında
daha ötelere, örnegin Hoffman'a uzanabilir.
Çok iyi bilmedigim bir konu olduğu için, gerek Gogol'ün, gerek Kafka'nın söz konusu yapıtlarının (örneğin Rabelais'nin Gargantua'sı, Swit'in Guliver' gibi) grotesk-gerçekçi diye adlandırılabilecek bir türün ürünleri arasında sayılabileceğini belirtmekle yetineyim.
Dönüşüm'de yine de tam olarak tanımlayamadığım, adlandıramadığım iç burkucu, farklı bir şey var...
Kahramanın yaşadıkları böcek olmadan bire bir başma gelse, öyküsü bu kadar hüzün verici olur muydu?
Sanmiyorum...
Böcege dönüşen insanın derdini anlatma çırpınışlarında, insanın ve böcegin çaresizligi bir arada, çok daha keder verici bir sessiz çığlık etkisi yaratıyor...
Bir anda konuşma yetisini yitirmiş bir insanın işaretler ve seslerle çaresizligini dile getirme çabası gibi ve ondan da daha kötüsü...
Böcek kaldırılmasını istemediği tablonun üzerine tırmanarak istegini hissettirmeye çalışıyor.
Pencerenin kapatılmaması için buna benzer bir çabaya girişiyor.
Bir yandan da kulağı, salondaki seslerdedir.
Bunlar geçimleri, mutlulukları için çırpındıgı anne babasının, kız kardeşlerinin sesleridir.
Böcek halinde bile, bu iki kız kardeşten birine verdiği sözü yerine getirmeyi, müzige yetenekli bu kız kardeşe konservatuvar egitimi saglamaktan vazgeçmeyeceğini, bunu açıkladığında duygulanarak gözyaşlarına boğulacak genç kızın omuzlarma kadar yükselip onu "ne fular ne yaka taktığı boynundan öpmeyi" hayal etmektedir...
Dönüşüm'ü gerçekliğin simgesel bir anlatımı olarak tanımlamak bence doğru olur, fakat eksik kalır.
Çünkü anlatıyı okurken insan olan Gregor Samsa'yı unutup böcege odaklanıyorsunuz.
Yukarıda da degindigim gibi acı ve üzüntü katlanıyor.
Bir süre sonra kimin için üzülüp acı duyduğunuzu unutuyor. karıştırıyorsunuz.
Belki yine tam olarak anlatamadım...
En iyisi bu minik dev yapıtı okumanız, ya da bir daha okumanızdır...
Frans Kafka❤️📚
Yürümeye başladık. Yağmur yağraklardan akarcasına kapüşondan sarkan saçlarından akıyordu Denizin, tıpkı bir şelale gibi ama tek farkı damlayarak düşmesiydi. Yağmura bir de gök gürültüsü eşlik etmeye başladı. Yürüyorduk. Konuşmuyorduk ama biliyordum ki söylemek istediklerime heyecanım engel oluyordu. Denize baktım, düşünceli…devamıYürümeye başladık. Yağmur yağraklardan akarcasına kapüşondan sarkan saçlarından akıyordu Denizin, tıpkı bir şelale gibi ama tek farkı damlayarak düşmesiydi. Yağmura bir de gök gürültüsü eşlik etmeye başladı. Yürüyorduk. Konuşmuyorduk ama biliyordum ki söylemek istediklerime heyecanım engel oluyordu. Denize baktım, düşünceli düşünceli , sağa sola bakıp adımlıyordu.
-Ne oldu, canın mı sıkkın senin ?
-yooo.. ben öyle düşünüyorum sadece.
-Neyi düşünüyorsun içinden, gözlerine vuruyor. Sormadan duramadım.
-Önemli değil ya. Öyle hayattan sadece. Genel bir sağlama yapmaya çalışıyordum. Dedi gülerek.
Üstelemedim daha fazla. Belki hoşnut kalmadı. İyi niyetim için geldi belki de. Yanlış anlaşılmasın diye öyle diyor. Nereden bilebilirdim ki ?
Soru yok, konuşma yok.
Caddeden geçtik. Otoyol az ileride, otoyoldan sonra meydan, orayı da biraz geçince bizim ev. Neredeydi ki bu kızın evi. Hala yürüyorduk ama konuşmuyorduk. Meydanı geçince buradan döneceğiz diye söyledi. Sessizliği bozdu, ben de devam etmek istedim.
-Bizim ev de iki sokak ileride. Yakınmış evlerimiz. Tam nerede sizin bina?
-Şu sokağın sonundaki turuncu ev.
Gösterdiği yönde v şeklinde iki sokak vardı. Sağdan gidince bizim sokağa bağlanıyordu. Soldan gidince Kar tepesinin rampasına. İki sokağın da sonu uzaktaydı. İyi göremedim gösterdiği yöndeki sokağı.
- Şimdi orada iki sokak görüyorum ben ve sokakların sonu görününmüyor. Hangisi sizin sokak ?
-Ah evet onu hesaba katmamıştım. Rampanın sonundaki ev şimdi rengini de görebilirsin.
Konuşurken yürümeye devam ediyorduk. Artık sokağın sonu görünüyordu.
-Şimdi gördüm. Oradaki tahta pencereli katta mı duruyorsunuz?
- Hayır iki üst katındayız.
Denizle konuşmak çok iyi gelmişti bana. Ama artık ister istemez evlere dağılmanın vakti gelmişti.
-Çok teşekkür ederim. Bir kaç gündür çok iyi hissediyorum sayende. Kötü olanı sadece biraz ıslandık o kadar.
-Rica ederim. Bende öyle düşünüyorum sadece ıslanmak konusunda aynı fikirde değilim. Buna değdiğini söyleyebilirim.
-Giderken beni tebessüm ettirmeyi başardın. Kendine iyi bak görüşürüz.
- Görüşürüz, sende kendine iyi bak. Eve girince kurulan hasta olma en azından.
Ve döndüm geri. Eve yürüdüm. Kapıyı açmadan önce bir gülümseme düştü yüzüme. Ve hemen ardından üzüntü.
Deniz neden düşünceliydi? Belki de artık konuşmak ya da görüşmek istemeyecek mi? Yanlış bir şey mi yaptım?
Hiçbir şekilde cevap veremiyordum ama sadece saçlarından dökülen su damlaları gibi düşüyordum bir aşkın içine....❤️⚡