Ne zaman dostoyevski hakkında bir şeyler yazmak istesem tıkanırım. Onu anlatacak cümleleri hiç bir zaman bulamayacağımı düşünürüm. Düşüncemde yaşar o. Yarattığı karakterlerle, düşünceleriyle, kafasının içindekilerine erişebildiklerimle... Öyle ki onu hissedebilmek için sara nöbetini yaşamak istediğim de olmuştur ki o budaladaki…devamıNe zaman dostoyevski hakkında bir şeyler yazmak istesem tıkanırım. Onu anlatacak cümleleri hiç bir zaman bulamayacağımı düşünürüm. Düşüncemde yaşar o. Yarattığı karakterlerle, düşünceleriyle, kafasının içindekilerine erişebildiklerimle... Öyle ki onu hissedebilmek için sara nöbetini yaşamak istediğim de olmuştur ki o budaladaki ''budalasıyla'' bana bunu yaşatmıştır.
Suç ve ceza da raskolnikovun buhranlarını ara ara hatırlarken hala, budala da mışkin in sara nöbetlerini öyle bir hissettirmiştir ki dostoyevski zihnimi uzun süre meşgul etmiştir.
Nedense mışkin i okurken dostoyevskinin gerçek kişiliğinden derin izler gördüm. Sara nöbeti kadar açık bir delille bunu gösterse de sanki mışkin dostoyevskinin ulaşmak istediği bir benlikti. Mışkin öylesine saf, temiz ve düşünceli ki bu dünyadan olmadığını düşünürüz bundandır ona ''budala'' dememiz belki de.
Yeraltından notlarda kendinin tüm kötülüğünü ve karamsarlığını gözler önüne seren dostoyevski burada mışkin ile sanki vicdanını rahatlatır. Böyle bir insan daha var der ben böyle bir insandım ya da böyle olmak isterdim..
Tüm insanlara başkaldırır mışkin ile dostoyevski. Ortaya döker tüm pislikleri, yüzümüze çarpar yalancılığımızı, düşüncesizliğimizi, tüm şeytanlığımızı. Biz ise gülümseyerek ''Budala'' demekle yetiniriz...
Öyle ya budaladır mışkin. Gerçek bir budaladır. En başta dürüsttür. Doğruyu söylemek için yanlış yerde olsa da gerçek neyse onu söyler o. Düşüncelidir. Statüye bakmadan herkesi düşünür ve yardımcı olmak ister. Materyalist değildir. Yaşamı olduğunca kucaklamayı yeğler. Saftır da biraz ama aptal değildir. Herkesin ne düşündüğünün ve davranışlarının farkındadır. Ama yine de elinden kötülük gelmez. Kırdığı insanları neden kırdığını bilmez. Biz okuyucular onun bazı davranışlarına anlam veremeyiz. Düpedüz budala deriz sadece. Onun kayıtsızlığı çileden çıkarırken bizi o her kötülüğü sineye çeker, boşverir...
Mışkin insanlığın virtüözüdür ama biz onu koca bir ''budala'' olarak tanımlarız.
Başta dostoyevski ile Mışkinin bağlantısından bahsetmiştim. Okudukça raskolnikov geldi aklıma.. Sonra karamazov kardeşlerden alyoşayı düşündüm onun ahmaklığı da benziyordu mışkine.. Vanya vardı ezilenler de o da dokınuyordu her haliyle bu kitaba. Dostoyevskinin sanki tüm karakterli birbirine dokunuyordu. Her biri kendisinin özelliklerinin özetiydi. Hepsi bağlantılıydı birbirine. Tüm karakterler.. Tüm insanlar gibi bağlıydı. İşte tüm insanlara geldi konu sonunda. Kurgudan çıkıp gerçeğe döndük.. Ama o kurgu da gerçeğin ta kendisi değil mi zaten?
Dostoyevskiyi biraz daha anladığımı hissettim sanki bunları düşünürken. Onun amacı bize bizi anlatmaktı. O karakterler hepsi.. Herbiri biziz aslında. Hiç hayatına dokunmadığı karakterlerden, saatlerce ruhunun derinliklerini anlattığı karakterlere.. Bunların hepsi bizleriz aslında ve onlar bizden daha gerçek sanki. Çünkü biz birbirimizin gerçekten ne düşündüğünü bilemiyoruz hiç bir zaman için. Ama burada, bu karakterlerde herkesin ne olduğunu açıklıyor dostoyevski. Kimin ne düşünceyle başkasının kuyusunu kazdığını görüyoruz. İnsanları daha iyi tanıyoruz deneyimlemeye gerek kalmadan. Ve bunu bir kurgu da başarıyor dostoyevski.Bize bizi öyle gerçek anlatıyor ki kurgu olan kim unutuyorum ..unutuyoruz..