Yorum yapmaya gelmedim ama merak ettim Murat Soner çok fena gömmüş bunu, IMDBsi de düşük. Raftaki çoğu kişi nasıl beğendi anlamadım. Bi gariplik var... "güzel kızın annesi" "güzel kız" "kız güzel" "ha bi de güzel kız"
*hığğk* (burun çekme) bol duygulu raf yorumu. Bu film kalbimin tammmm orta yerine mini bir taht kurmuş bulunmakta. Bir gün önce kitabını okumuştum, bugün de filmini izledim. Küçükken Disney'de görüp sadece şöyle bir göz attığıma üzüldüm ama belki de şimdi…devamı*hığğk* (burun çekme) bol duygulu raf yorumu.
Bu film kalbimin tammmm orta yerine mini bir taht kurmuş bulunmakta. Bir gün önce kitabını okumuştum, bugün de filmini izledim. Küçükken Disney'de görüp sadece şöyle bir göz attığıma üzüldüm ama belki de şimdi izlemem gerekiyormuş. Kitabını okuyunca karakterlerle daha da derin bir bağ kurdum çünkü hareketlerinin alt metinlerini hatırlıyordum.
Eski animasyonlar kesinlikle dublajlı izlenmeli bence. Pliklinin dublajı o kadar komikti ki (aynı zamanda Alvin ve Sincaplar'daki Ian'ı seslendiren adam) her yaptığı harekete gülesim geldi. Ki zaten bolca kahkaha attım hem de duygulandım.
Bir efsaneye göre Elvis Presley Devil in Disguise şarkısını Stiç'e yazmış.
Bir de bu filmden vücut olumlaması aldım ben, karakterlerin farklı tipte vücutları var ve Nani'nin göbüşü falan gözüküyor böyle çok tatlı hamur gibii.
Kitaptan ve filmden çok sevdiğim ve güldüğüm kısımları yazmak istiyorum.
•David Stiç'i görünce geri çekildi.
-Hey! Bunun bir köpek olduğuna emin misin?
+Hı-hı, üzerinden bir kamyon geçmeden önce çoban köpeğiymiş.
•David Nani'nin gidişini üzüntüyle izledi. "Merak etme." dedi Lilo ona tatlı bir dille. "Poponu ve uçuk saç modelini seviyor. Bunu biliyorum, çünkü günlüğünü okudum.
•"Ah harika." diye homurdandı Plikli. Ben de bugün yaptığım işler listesine hırsızlık, tehlike yaratmak ve delilik gibi maddeleri de eklemek için gerçekten can atıyordum."
Camba şaşkınlıkla ona baktı. "Sen de mi?"
Lilo'nun Stiç'i almak için 2 dolar ödediği makbuzu çıkartıp duvarıma asacağım aldkdlsşlsjdls
You look likee an angell
Walk like an angel
Talk like an angel
But i got wisee
You're the devil in disguisee...
RAF HALKI BU SÜREKLİ DİZİ'NİN 30. GÖNDERİSİDİR. Tam 30 yaptığım için çok rahatlamış hissettim. Bir de tam 30 dakika sonra doğum günüm🕺 Yahu benim 10 senedir falan kafamdan atamadığım bir bilgi var. En elzem şeyleri unuturum bunu unutmam. Skips'in göbek…devamıRAF HALKI BU SÜREKLİ DİZİ'NİN 30. GÖNDERİSİDİR. Tam 30 yaptığım için çok rahatlamış hissettim. Bir de tam 30 dakika sonra doğum günüm🕺
Yahu benim 10 senedir falan kafamdan atamadığım bir bilgi var. En elzem şeyleri unuturum bunu unutmam. Skips'in göbek adı Kaymak'mış. Bir bölümde söylüyorlardı, Skips söylememek için direniyordu en son söylediğinde de çok dalga geçmişlerdi Skips ile. Benim de küçükken favori karakterimdi, çok özel bir sırmış gibi kafamda saklamıştım. Buyrun, şimdi sizinle paylaşıyorum.
Sürekli dizi beni küçükken çok korkutan ama başından asla kalkamadığım bir diziydi. Bir kere kas adamdan çok korkuyordum. Herkese kaba davranıyor diye üzülüyordum. Kas adamın sevgilisi vardı bir de. Bence Shrek ve Fiona'ya benziyorlardı.
Kas adam bu paragrafı görseydi yaşanacak dialog:
+Kim Shrek ve Fiona'ya benziyor biliyor musun?
-Kim???
+ANNEM!!!!
Bence Cartoon Network izlemiş herkesin unutamadığı bir Sürekli Dizi bölümü vardır. Özellikle Rigby ve Mordecai'ın gelecekten gelen halleriyle konser verdikleri bölüm ve tabii ki N'aber Müdür bölümü. Yalan söylemeyin o ses hâlâ kafanızda.
Favori şeylerimden biri de Skips'in yürüyüşü. Şöyle bıt bıt bıt bıt
Şimdi düşününce cidden kaymağa da benziyor di' mi?
Spoiler içeriyor
Bu film beni 89 yerimden bıçakladı. Duraklamalar, sitelerin filmi oynatamaması ve benim sürekli ara vermem sonucunda parça parça izleyerek 3 günde bitirdim. Böyle kopukluklar yaşamama rağmen inanılmazdı. Öncelikle filmi izlerken acayip rahatsız hissettiğimi belirtmek istiyorum. Bu da oyunculukların çok gerçekçi…devamıBu film beni 89 yerimden bıçakladı.
Duraklamalar, sitelerin filmi oynatamaması ve benim sürekli ara vermem sonucunda parça parça izleyerek 3 günde bitirdim. Böyle kopukluklar yaşamama rağmen inanılmazdı.
Öncelikle filmi izlerken acayip rahatsız hissettiğimi belirtmek istiyorum. Bu da oyunculukların çok gerçekçi olmasından ve filmin bir biyografiye dayanmasından kaynaklı.
Filmi izlemeden önce Liberace adlı bir piyanistten habersizdim. Sahnelere büyük ve parlak kostümlerle giriş yapmayı seven, seyircilerle iletişimi harika olan narsist bir şovmen. Filmi izlerseniz en çok narsistliğini göreceksiniz ve bir insanda ne kadar çirkin durduğuna şahit olacaksınız. Kendisi eşcinsel ama bunu medyaya yansıtmamaya çalışıyorlar. Buna rağmen herkes bunu biliyor. Bir gün gösterisine gelen Scott adlı bir gençten hoşlanıyor ve ikisinin 5 yıllık ilişkileri o noktada başlıyor.
Birisinin kötü yönde değiştiğini görmek bana her zaman çok acı verici gelmiştir. Bu çok sevdiğiniz bir yakınınız da olabilir, bir noktada aynaya baktığınızda gördüğünüz kişi de olabilir. Scott her ikisini de yaşamış. Fark şu ki o sadece kendisinin ve sevgilisinin değişimine tanık olurken siz her şeyin bir döngüden ibaret olduğunu fark ediyorsunuz.
Liberace genç bir çocuğu beğenir, evine alır, hevesi bitince o çocuk gider, yerine yenisi gelir, eski kişi bir çöp gibi kenara atılır ve bu böyle sürüp gider.
Beni en çok dehşete düşüren şey Scott'un estetik ameliyatı oldu. Gerçekten ağzım açık izledim. Liberace Scott'un kendisine benzemesini istiyor ve bu yönde bir estetik ameliyatı gerçekleştiriyorlar. Scott kendi haliyle o kadar güzel görünüyordu ki... Hatta bir bölümde şöyle dedi "O benim tüm Dünyam olmuştu. Şimdi yüzüm bile kendime ait değil."
Filmin ambiyansları, arka plan müzikleri ve kostümler harikaydı. Gece ışıklar kapalıyken izlerseniz tam bir görsel şölen oluyor. Sinemada izlemek isterdim. Çıktıktan sonra yalpalayarak yürüdüğünüz ve bi süreliğine gerçeklik algınızı kaybederek "oha hava kararmış lan" diyerek boş boş etrafı seyrettiğiniz filmlerden olurdu.
Yorumlamayla karışık olayları anlattım daha çok ama geri okuduğumda hatırlamak istiyorum ve kafamda çok taze olduğu için anlatmadan duramadım.
Filmi izlerseniz (hatta izliyorken, benim gibi) yapmanız gerekenler:
•Scott Thorson'un Google'dan gençliğini aratmak ve 'vay be' demek.
•Youtube'de Liberace'in gösterilerinden birini izlemek
•İkisi hakkındaki skandallara ve Scott'un röportajlarına göz atmak
İşte oldu. Şimdi filmin daha çok içindesiniz. Üzülebilir, dehşete düşebilir, iğrenebilir ve midenizdeki garip hisle güne devam edebilirsiniz. İyi seyirler.
Spoiler içeriyor
Sahaftan oldukça eski bir baskısını 20 liraya aldığım bu kitaptan (20 lira kısmını belirtmeliydim çünkü artık kitaplar çok pahalı ve bu canımı sıkıyor) bu kadar etkileneceğimi düşünmezdim. Bir ailenin çöküşünü anlatan, beni Fransa'nın eski sokaklarında ve sürekli karanlık ambiyanslarda gezdiren,…devamıSahaftan oldukça eski bir baskısını 20 liraya aldığım bu kitaptan (20 lira kısmını belirtmeliydim çünkü artık kitaplar çok pahalı ve bu canımı sıkıyor) bu kadar etkileneceğimi düşünmezdim.
Bir ailenin çöküşünü anlatan, beni Fransa'nın eski sokaklarında ve sürekli karanlık ambiyanslarda gezdiren, kitabın arkasında da yazdığı gibi "toplumsal bir yergi", Eugenie Grandet.
Kitap bittiğinde çalışma masamla boş boş bakıştım. Hâlâ sindirmeye çalışıyorum. Çok bilinmemesi ve hakkında hiç yorum olmaması beni şaşırttı çünkü bu kadar duygu ağırlığı barındıran bir kitabın bilinmeyi ve okunmayı daha çok hak ettiğini düşünüyorum.
Aşırı cimri, cimrinin de cimrisi, tüm servetine rağmen ailesini fakirler gibi yaşatan Bağcı Grandet'in kızı Eugenie'nin hikayesini okuyoruz.
Gördüğüm en saf, en ince ruhlu karakter. Kuzeni Charles'a aşık oluyor ve beraber bir aşk yemini veriyorlar. Fakat Charles (nefretimi kusacağım yeni bir paragraf açılacaktır) burjuvazi düşkünlüğüne yenilerek servet uğruna başka bir evlilik yapıyor.
Bakın bu kızla beraber öyle bir kahroldum ki, Charles'ın mektubunu beraber okuduk, o koltuğa kendini atıp ağlarken tüm vücudum gerildi ve acı çekmenin yazgısı olduğunu düşündüğünde neredeyse ağlayacaktım.
Melek gibi karakterler arasında Balzac'ın Eugenie'si bir, Suç ve Ceza'nın Sonya'sı iki artık.
Charles, Charles, Charles...
İlk belirdiğinde melek gibi güzelliğinden söz ediliyordu bu karakterin. İnanır mısınız yurt dışından döndüğü anda görmeseniz bile gözünüzde birden çirkinleşiyor karakter. Kara bok böceği sen ne anlarsın aşktan, merhametten, insanlıktan diyorsunuz. O kadar aşk yemini edip kalbinde taşıyacağına söz verdikten sonra, kararından vazgeçtiğini yazdığı mektubunu neşeli bir fransız şarkısı eşliğinde bitirip, "ohh ne güzel de yazdım bee,pek de kibarım" diyebilecek bir densizdir kendisi. Soyluların en soysuzu, parayı görünce kendini bile unutan, tam bağcının yeğeni olmaya layık bir züppetor.
Şimdi bunlar da hoşuma giden bölümler:
"Yaşamın önemli anlarında yüreklerimiz, zevklerin ya da acıların üzerlerimize çöktükleri yerlere derin bir bağlılık geliştirirler."
"Yaşadıkları anın gelip geçici olayları karşısında coşmak, öfkelenmek, şöhretli bir adamın taraftarı olup bir gün lehine, başka bir gün aleyhine konuşmak Fransızların yaratılışında vardır. Ortak yaşayan varlıkların ve halkların hafızaları yok mudur yoksa?"
*Bakın bu olay sadece Türkiye'ye özgü değilmiş :D*
"Çeşitli insanların, değişik memleketlerin arasında gidip gelmekten, buraların birbirine zıt olan örf ve adetlerini görerek, düşünceleri de değişti; inançsız biri oldu. Bir memlekette erdem denilen şeye, diğerinde cinayet denildiğini görerek, kim haklı kim haksız anlayamadı."
Bu sadece bir roman değil. Tümüyle anılarımda yaşayacak bir aile trajedisi, büyük bir eleştiri, Eugenie'in göz yaşları ve kitap bittikten sonra etrafa attığım donuk bakışlar.
Spoiler içeriyor
Bu kitapla çok garip bir okuma deneyimi yaşadığımı söylemek istiyorum. Aslında bitireli birkaç hafta oluyor ve haftalar geçmesine rağmen kafamda dolanıyordu. Hadi bakalım başlıyorum. Öncelikle kitabın sonundaki spoilerlı mitoloji sözlüğüne çığlıklar atmak isterim. O sözlüğü karakterlerle ilgili kafamız karışırsa ya…devamıBu kitapla çok garip bir okuma deneyimi yaşadığımı söylemek istiyorum. Aslında bitireli birkaç hafta oluyor ve haftalar geçmesine rağmen kafamda dolanıyordu. Hadi bakalım başlıyorum.
Öncelikle kitabın sonundaki spoilerlı mitoloji sözlüğüne çığlıklar atmak isterim. O sözlüğü karakterlerle ilgili kafamız karışırsa ya da daha fazla bilgi almak istersek diye koymuyor musunuz ulan siz? Kitabı çok keyifle okuyordum. Beni o kadar içine çekmişti ve mutlu etmişti ki. Ortalarına doğru bazı karakterlerle ilgili kafam karıştı ve sözlüğe bakmaya karar verdim. BUM. Ana karakterlerin açıklamalarına gözüm kaydı, ikisinin de öldüğü yazıyordu. Ben de daha karakterlerin sevgi dolu, mutlu anlarını falan okuyup "ehehee" diye sırıtıyordum. O andan itibaren ne zaman bu felaket gerçekleşecek diye okumaya başladım ve olay gelmeden ben olayı sindirdim zaten. Hüngür hüngür ağlayacağımı beklerken hiçbir şey hissedemedim.
Sonra dedim sen karakterler hakkında (sadece ana karakterler değil) yiyeceğin spoilerı yedin zaten devam et tüm yunan mitolojisini inciğine cinciğine kadar araştır. Odyseyyus'tan, Penelope'dan başlayıp Kykloplar'a kadar falan giden incelemelerin ardından bayağııı içine çekti beni. Ama gerçekten çok garip buluyorum. Özellikle şu ensest olayına başlarda hiç alışamamıştım. Çoğu figür kendi kardeşiyle evleniyor, çocukları oluyor. Bu konuda Zeus'tan bahsetmek bile istemiyorum. Zeus olmasa yunan mitolojisi şimdikinin üçte biri kadar olurmuş demeleri çok doğru.
Akhilleus ve Patroclus'un ilişkileri şimdiye kadar okuduğum en saf aşk ilişkisiydi. Gerçekten antik Yunanistan'a gittiğimi, Truva savaş alanında bulunduğumu, onlarla yüzdüğümü, kahkaha attığımı hissettim. Birbirlerine zeytin çekirdeği attkları sahnede yüzümü buruşturdum, Thetis geldiğinde irkildim,Akhilleus kadın kıyafetleri içerisinde dans ederken şaşırdım, Patroclus at arabasından mızrak atarken "LAAAN" diye yan arabadan bağırdım. Ayrıca At adamın ve şifalı otların kokusu da hâlâ burnumda.
Toparlamak gerekirse yediğim spoiler yüzünden alacağım keyfi alamamak beni uzunca süre rahatsız etmiş olsa da iyice mitolojinin içine girmeme sebep olduğu için mutluyum. Ve bu kadar içine girebildiğim bir kitap okuduğum için daha da mutluyum. İkisinin anıları, benim de anılarımmış gibi geliyor.
Hatta tarih dersinde hocamız Agamemnon kim biliyor musunuz diye sorunca benim yüzün aldığı şekli görmeniz lazım... Çok heyecanlanmıştım. Truva'dan, Mikenlilerden bahsetti. İki Şehrin Hikayesi okuduktan sonra Fransız İhtilali işlendiğinde de böyle mutlu olmuştum. Minik ve güzel tesadüfler :')
Kitabı okurken ve bitirdikten uzunca bir süre sonra Achilles Come Down dinleyip durdum. Şarkıyı çok beğeniyorum. Dinleyin efenim.
"Ben de ölünce küllerimizi karıştırın ve bizi birlikte gömün. Size bu vazifeyi veriyorum."
"Karanlıkta iki gölge, umutsuz, ağır alacakaranlıkta birbirine uzanıyor. Elleri birleşiyor ve ışık, yüz altın kupadan dökülen bir güneşmişçesine sel olup yayılıyor."
En azından diğer dünyada hâlâ beraberler. Mutlu son diyelim?
Bu dizinin çocukluğumun yarısını kapladığına inanamıyorum. Her gördüğümde Tarçın'ın arkadaşları diye başlayan jeneriği ve ben bir ineğim şarkısı kafamda öyle bir çınlıyor ki sanki yeniden izlemeye başlamışım gibi hissediyorum. Bu diziyi hepimiz şimdi izlemiş olsak backrooms ya da deep webden…devamıBu dizinin çocukluğumun yarısını kapladığına inanamıyorum.
Her gördüğümde Tarçın'ın arkadaşları diye başlayan jeneriği ve ben bir ineğim şarkısı kafamda öyle bir çınlıyor ki sanki yeniden izlemeye başlamışım gibi hissediyorum.
Bu diziyi hepimiz şimdi izlemiş olsak backrooms ya da deep webden falan çıktığını düşünürüz bence çünkü 4 çocuk, 1 kukla, 1 garip sesli papağan ve ne olduğunu asla anlamlandıramadığımız Elmır var. Bi kere Elmır ve Kakule ismini nereden buldunuz? Ayrıca bunlar Tarçın'ın arkadaşlarıysa neden Tarçın hariç herkes kukla? Ve Tarçın neden hepsinden bağımsız rüya alemi gibi bi yerde yaşıyor? Hem ben bir ineğim şarkısındaki arı, inek ve tavuğu kim seslendirdi? Tanışmak isterim.
Endiv ile hikaye zamanı.
O zamanlar bu seriye o kadar bağlıydım ki TVde Tarçın ve Arkadaşları çalışma masası siparişi için bir reklam çıkmıştı. Şu bal reklamları gibi altta ulaşmak için telefon numarası yazardı. Okuma yazma bilmediğim için Telefon numarasını söylediklerinde ezberleyip anneme söylemiştim, onlar da bana bu vesileyle Tarçın ve Arkadaşları masası almış oldu. Tüm resimlerim, hesaplarım, ilkokul ödevlerim o masada yapıldı. Üzerinde çarpım tablosu, karakterlerin resimleri ve boş beyaz tahta vardı. (Şimdi düşününce harbi işlevliymiş) Bi de bende bunların kukla seti vardı. Bayılıyordum abi, sürekli oynar dururdum.
Bununla beraber aynı zamanda Louie, Poko, Marsupilami, Rahat Koltuk, Tembel Kasaba gibi ilginç ama çok güzel şeyler yayınlanıyordu televizyonda. Çocuk programlarının altın dönemi bence.
Süt,bal,yumurta her gün yerim mutlaka, sağlıklı ve güçlüyüm büyürüm büyürüm ben...
Spoiler içeriyor
BL sektörünün yüz karası, behlülü, nuri alçosu, kirpi kafalı ablak Teh... Çok sinir olsam da dizi çok gerçekçiydi. Kabul edilme, uyum sağlayamama korkusu, aileden ve çevreden gelecek tepkilerden çekinme, duygu değişimleri ve arkadaşlık kavramlarının olabildiğince çıplak şekilde yansıtıldığını düşünüyorum. Bi…devamıBL sektörünün yüz karası, behlülü, nuri alçosu, kirpi kafalı ablak Teh...
Çok sinir olsam da dizi çok gerçekçiydi. Kabul edilme, uyum sağlayamama korkusu, aileden ve çevreden gelecek tepkilerden çekinme, duygu değişimleri ve arkadaşlık kavramlarının olabildiğince çıplak şekilde yansıtıldığını düşünüyorum.
Bi de bu diziyi diğer BL yapımlardan ayıran bir şey var ki o da dizidekiler mühendis değil, sürekli birbirlerinin kucaklarına düşmüyorlar ve araya güzellik maskesi reklamı girmiyor. Harbi taylandlı yapımcılar mühendislik bölümüne niye bu kadar takmış anlamadım bu arada. My Engineer diye serileri bile var...
Teh'e sövmeye devam etmek için açtığım bu yeni paragrafa gelirsek, öhöm öhöm
Ben bu kadar doyumsuz, ne istediğini bilmeyen, hem ayranım hem totomun ayaklı hali olan bir karakter daha görrmediiimm.
İnanamıyorum ya. 2. sezonu sırf Teh aldatıyormuş diye izlemedim. Abi bi de sürekli neden ağlıyorsunuz siz. Karşılıklı geçip 15 dakika ağlıyorlar bi de sincap gibi kafalarını sallayıp duruyorlar ağlarken. Kalk sümüğünü sil lan. Çocuğun şampuanı hindistan cevizi kokuyor diye Call Me By Your Name'deki şeftali sahnesinden beter ettin hindistan cevizini. Hâlâ diyor arkadaşım arkadaşım. Bi yapıştırıcam şabalağı. Boş kafalı herif ya.
Bunun 3. sezonu gelirse de Teh kesin evi yakıp Amerika'ya falan kaçıyordur hatta ben paralel evrenlerde daha fazlasını yapıyor olduğuna eminim.
Arkadaşlar dizi güzel, güzel ama TEH değil. İsmin meymenetsizliğine bakar mısınız?
Neyse yine de tayland dizileri çok garip olmaları neticesiyle beni her zaman ucundan kıyısından da olsa eğlendiriyor o yüzden daha fazla bağırmıyorum. Herkese iyi akşamlar efenim.
Bu ne???? Rafta gelecekte yayınlanacak yapımlara bakıyordum çıkış yılını yanlış yazmışlar herhalde dedim harbiden 2115'miş. Ölümsüzlüğü bulalım diye yem mi atıyorsunuz he bize? Şu saatten sonra simyacı mı olalım?? Şimdi biz izleyemeyeceğiz bunu merak etmeyecek miyiz? İlla torunlarıma vasiyet mi…devamıBu ne????
Rafta gelecekte yayınlanacak yapımlara bakıyordum çıkış yılını yanlış yazmışlar herhalde dedim harbiden 2115'miş. Ölümsüzlüğü bulalım diye yem mi atıyorsunuz he bize? Şu saatten sonra simyacı mı olalım?? Şimdi biz izleyemeyeceğiz bunu merak etmeyecek miyiz? İlla torunlarıma vasiyet mi bırakayım??
Fragman yok bi şey yok şakkadanak koymuşlar filmi, yapıştırmışlar çıkış yılını da 2115 diye. Bu yapım beni çok sinirlendirdi en sevmediğim film olarak tarihe geçsin iyi akşamlar.
Scooby Doo'nun tüm versiyonlarını izlemiş biri olarak en favorim hakkında bi gönderi atmak istedim. BAKIN BU SERİ O KADAR KALİTELİYDI Kİ ANLATAMAM. Planet Çocukta akşamları belli bir saatte yayınlanıyordu arka arkaya 2 bölüm veriyorlardı. Akşam yemeğinden sonra başına tüner dedem…devamıScooby Doo'nun tüm versiyonlarını izlemiş biri olarak en favorim hakkında bi gönderi atmak istedim.
BAKIN BU SERİ O KADAR KALİTELİYDI Kİ ANLATAMAM. Planet Çocukta akşamları belli bir saatte yayınlanıyordu arka arkaya 2 bölüm veriyorlardı. Akşam yemeğinden sonra başına tüner dedem haberleri açmadan önce bitirirdim. Ama serinin 2. sezonuna dublaj yapılmadığı için ilk sezonu tekrar tvde yayınlamaya başladılar ve ben iki kere bitirmiş oldum. Daha sonra internetten 2. sezon arayışlarına girdim ve ingilizce bi şekilde buldum. (Nasıl buldum hatırlamıyorum deli gibi bir sürü site araştırmıştım) O zamanlar ingilizce pek bilmediğimden altyazıları çeviriye yazıp yazıp izliyordum 20 dakikalık bölüm bilmem kaç dakikada bitiyordu ama yine de yılmadım arkadaşlar azimle işeyip duvarı deldim ve ikinci sezonu bu şekilde izledim. Sanırım türkçelerini bulamadığım serileri bu şekilde izleyip durduğum için ingilizceye olan yatkınlığımı keşfettim ve bu da sonraları alan olarak dil seçmeme vesile oldu...
Ayrıca scooby doo gizem/polisiye/gerilim türüne olan aşkımın filizlenmesini sağlayan ilk yapımdır. Normalde romantizm de sevmem ama Daphne Fred aşkı>>>>>
Bir de sürekli scooby bisküvilerinin tadını merak ediyorum bi firma çıkarsa artık şunları?
Ha bir de unutmadan ileride karavan alıp gizem makinesi gibi boyatma fikrim de var.
Scooby dooby doo, where are you? We got some works to do now...