Yeniden düzenlenmiş hali biraz izleme zevkini düşürüyor ama yine de çok iyi. Gerçek bir shanghai blues hissettim sayılır. Yine de böyle tam ağzıma layık olmamış. Yani Wai’nin her filmi hong kong blues gibi bu film blues adı altında biraz daha…devamıYeniden düzenlenmiş hali biraz izleme zevkini düşürüyor ama yine de çok iyi. Gerçek bir shanghai blues hissettim sayılır. Yine de böyle tam ağzıma layık olmamış. Yani Wai’nin her filmi hong kong blues gibi bu film blues adı altında biraz daha yoğun olabilirdi.
Bir insan sonsuza İstanbul’da yaşamayabilir ama İstanbul sonsuza kadar onun içinde yaşar. Gurbetçi yönetmenler bunun bir örneği. Ve gurbetçi tüm insanların da… İçlerinde İstanbul’u yaşattıkları bir gercek. Canım İstanbul’um. Küçücük yaşımla eski şehrimi özlediğim biricik şehrim. Yaşamama rağmen her gün…devamıBir insan sonsuza İstanbul’da yaşamayabilir ama İstanbul sonsuza kadar onun içinde yaşar. Gurbetçi yönetmenler bunun bir örneği. Ve gurbetçi tüm insanların da… İçlerinde İstanbul’u yaşattıkları bir gercek.
Canım İstanbul’um. Küçücük yaşımla eski şehrimi özlediğim biricik şehrim. Yaşamama rağmen her gün onu özlediğim biricik şehrim. Seni tert etmek için gün sayarken sana kavuştuğumsa yaşayacağım mutluluğun da hayalini kuruyorum. Yaşamak kadar yaşamamanın acısını çekebildiğimiz tek şehir.
Filme söylenecek tek bir sözcük bulamıyorum. Boğazımda düğümlendi sanki tüm düşünceler ve tüm duygular. Tek bir gözyaşı dökmeden ağlattı. İçimde biriken onlarca duyguyu tarif edememek çok üzücü. Bir gün kalbiniz bu filmi izlemek için doğru zamanı bulacak.
Ferza özpetek mükemmel adamsın yahu.
30.01.2025 perşembe gece yarısı.
Hayatımı bir tiyatro oyunu dramıyla yaşıyormuşum adeta. Mutluluğun zirvesini acının dibini yaşıyormuşum meğer. Durmaksızın ölümü andığım ve anladığım; tiyatroya gittiğim ve senaryolarla oyunlarla skeçlerle haşır neşir olduğum şu zamanda öylesine bir sabah uyanıp okuduğum eserin güzelğini anlatacağım size. Ve geçmeden…devamıHayatımı bir tiyatro oyunu dramıyla yaşıyormuşum adeta. Mutluluğun zirvesini acının dibini yaşıyormuşum meğer.
Durmaksızın ölümü andığım ve anladığım; tiyatroya gittiğim ve senaryolarla oyunlarla skeçlerle haşır neşir olduğum şu zamanda öylesine bir sabah uyanıp okuduğum eserin güzelğini anlatacağım size. Ve geçmeden şöyle bir hatırlatma. Her şey anını bekler bu hayatta, her şey. Bir filmi izlemek bir kitabı okumak, birini veya bir şeyi sevmek. Yaşadığımız her şey zamanında. Ve sizler bu kitabı aklınızın bir köşesine koyun ve zamanı geldiğinde kitap sizin ellerinize kavuşsun.
Gerçekle oyunun harmanlandığı 2 perdelik etkileyici bir eser. Eserden fazlası. En çokta gerçekle iç içe oluşunu beğendim. Öyle güzel öyle kolay okundu ve anlaşıldı ki. Ve ben kitabın adıyle bu kadar uyumlu eser hayatımda görmedim, adını duymak bile mükemmel.
Son zamanlarda okuduğum en iyi şey. Ben öylesine tiyatro oyunu mu okusam diyerek şans eseri raftan çekip aldığım bir kitabın böylesine muhteşem olacağını düşünmezdim. Müptelası oldum resmen. Oyun okumak benim yeni aşkım. Shakespeare haricinde hiç okumadığım için de bu kadar sevdiğimi bilmiyordum. İyi ki karşılaştım…
Final. Finali güzel eserin değeri paha biçilemez… Sonu inanılmazdı, inanılmaz!
“Çünkü merhum, güldürmeyi sevdiği kadar, ağlatmayı da severdi.”
İnceleme yapamıyorum cünkü sözler yetersiz kalıyor. Ben yazmayayım bırakın Oğuz Atay konuşsun.
-Belki de oyunları bir yana bırakmak gerekiyor. Başka insanlarla uğraşmak…
-Hayır hayır. İşte bunun için oyunlar yazmalısın. İnsanlarla oyunlarda karşılaşacaksınız artık Çoşkun Bey. Artık siz onlara hükmedeceksiniz. Geçenlerde bir arkadaş diyordu ki… Yazık ki beni heyecanlandıran sözleri yeri gelince bir türlü ifade edemiyorum. Başkalarının sözlerini anlamadan ezberlemeye öyle alışmışım ki. (…) İnsanlar hayatı zaten daha önceden yazılmış oyunlarla geçiriyormuş. Belki biz, yani siz demek istiyorum, bizim için yazılmış oyunları değiştirmeyi, yani kaderimizi değiştirmek, yani oyunlarımıza bir anlam vermek için, onları yeni baştan kendimize göre yazmak için…
Oyunu bu kadar güzel yazarın düz yazısı nasıl olur kim bilir. Heyecandan ve meraktan dört köşe ayrılıyorum.
Okuyun… okumalısınız!
23.01.2025
Bu kitabı o kadar abartmak istiyorum ki. Betimlemeleri ezberleyip dilimden eksik olmasın istiyorum. Her hikayesini her gece düşünmek istiyorum. Öyle çok duygu kaldı ki içimde… Kitabı elime aldığımda resmen bır ışık saçıldı. İçime bir his düştü. Kitabı beğeneceğimi dokunduğum anda…devamıBu kitabı o kadar abartmak istiyorum ki. Betimlemeleri ezberleyip dilimden eksik olmasın istiyorum. Her hikayesini her gece düşünmek istiyorum. Öyle çok duygu kaldı ki içimde…
Kitabı elime aldığımda resmen bır ışık saçıldı. İçime bir his düştü. Kitabı beğeneceğimi dokunduğum anda hissettim. Ve… tam da öyle oldu. Kitaba her baktığımda hissettiğim çaresiz ve ukte kalmış duyguları hissediyorum.
Öykü kitapları hiç sevmem. Çünkü daha önce böylesine mükemmel öykülerin bir arada olduğu bir şahesere rastlamamışım. Her bir öykü sonunda içimde bir şey ukte kalıyor ve diğer bir hikaye geçişinde bir önceki hikayemin ağırlığını yüreğimde hissediyordum.
Böylesine hayattan konuları öyle bir dille anlatmış ki tüylerim diken diken oldu. Kendisinin de dediği gibi “dünyada bir zerre yoktur ki güzel yazılmak suretiyle önemli bir konu olarak kabul edilmesin”
Sahiden öyle ya…
Fark etmişsinizdir ama Şemseddin Sami’nin kalemini ilk defa okudum. Aşık oldum. Betimlemeye aşık bir insan olarak bayıldım. Daha nice kitapları okumak için sabırsızlıkla bekliyorum.
En sevdiğim hikayeler Arlezyalı ve Pandomima… Birinde kendimi diğerinde kafamda yarattığım karaktermi gördüm. Yaşadım. İnanılmaz bir deneyimdi.
-Pekala… İçeri giriniz de bir misket şarabı içiniz.
Bu adam cevabında der ki:
-Teşekkür ederim. Benim acım ve ıstırabım susuzluğumdan fazladır.
(Arlezyalı)
16.11.24
Yeraltından Notları’n atmosferinin işlenebileceği yegane şehir Ankaraymış. Ve bu karakteri yaşatacak kişi ise Engin Günaydın. Zavallı? Bir zamanlar böyle hayatları görmek, okumak iyi gelirmiş bana. Onlar gibi olmadığıma sevinir, zavallılıkları hoşuma gidermiş. Bu yüzden Yeraltından Notlar’ı ilk okuduğumda aklımda beliren…devamıYeraltından Notları’n atmosferinin işlenebileceği yegane şehir Ankaraymış. Ve bu karakteri yaşatacak kişi ise Engin Günaydın.
Zavallı?
Bir zamanlar böyle hayatları görmek, okumak iyi gelirmiş bana. Onlar gibi olmadığıma sevinir, zavallılıkları hoşuma gidermiş. Bu yüzden Yeraltından Notlar’ı ilk okuduğumda aklımda beliren ilk kelime zavallı idi. Sonra…
Sonra bir şey oldu.
Kendimi zavallı hissetmeye başladım.
İşte o zaman anladım, dostoyevskiyi de, hayatı da…
Son nerede? Hayatımın sonu geldi. Yaşanan yaşandı. Ee nerede son?
Sokaklardan içinde kaybolmuş, korkak, en zayıf noktalarından vurulduğunda öfkesini her bir zerreden çıkaran, muhtaç olduğu kadar yalnız, insanlara ve dünyaya kinli, yaşamaya çalışan bir adamı izliyoruz fikrimce. Ulaşamadığı emeller yüzünden bile insanlara kinli, aşağılanmış ve aşağılandıkça pişmanlık duyan ve pişman oldukça hırslanan. Yaptıklarının sorumluluğunu alamayacak kadar korkak ve zaaflarını bilmeyen bir adam. Eksik yanlarını kadınlarla tamamlamaya çalışan, aciz bir adam.
Belki bir deli belki de fazla akıllı.
Belki yaşamak için can atan fakat her şeye geç kalan.
Belki de yaşanan her şeyi anlamsız bulan, sonu arayan biri.
Patates. İnsanlar birer patates gibi. Gösterdiklerimiz ve göstermediklerimiz. Toprağın altında sakladığımız ve sürekli değişen ruhumuz. Muharrem o patatesi topraktan çıkardı. Değişimi durdurdu. Değişmek istemedi. Ve bunu kabullendi.
Bu kadar rahatsız edici ve belki de iğrenç olan filmin ana karakterinin hepimizin içinde var olduğunu söyleyerek geceye veda etsem içim öylesine ferahlar ki. Korkularımdan ve utançlarımdan sıyrılarak başımı yastığa koyacağım.
İyi geceler.
13.11.24
03:15
Gegen Die Wand… Head On… Duvara Karşı… Bakınız en sevdiğim filmi buldum. Filmin bana hissettirdiği ve sevdiğim o hissi buldum. Aylar geçti, hafızamda her saniyesi… Yaşamaya değer bulmadığı bu hayata bağlayan bir şeyi vardı onun artık. Cahit her gün hayatta…devamıGegen Die Wand…
Head On…
Duvara Karşı…
Bakınız en sevdiğim filmi buldum. Filmin bana hissettirdiği ve sevdiğim o hissi buldum. Aylar geçti, hafızamda her saniyesi…
Yaşamaya değer bulmadığı bu hayata bağlayan bir şeyi vardı onun artık. Cahit her gün hayatta kalmak için nefes alırken, Sibel ona yaşamı tattırdı.
Film efsane. Acıyı, sevgiyi, bitmişliği, Almanya'yı, Türkiye'yi ve Türk kültürünü derinden hissettim. En çokta özgürlük duygusunu... özgürlük için verilen çabayı...
Duyguları her zerremde hissettim ve filmin içinde kayboldum. Fatih Akin gerçek bir efsane.
16.10.24
Cenan Adıgüzel'i izlemek istediğim için öylesine açtığım bir filmdi. Gerçekten nasıl daha önce izlemedim diyerek izlemeye başlasam da filmi izlerken dedim ki; her şey anını bekler. Öncelikle filmden ayrı bir şeyler söylemek istiyorum. Ben son sınıf öğrencisiyim ve kendime güvenim…devamıCenan Adıgüzel'i izlemek istediğim için öylesine açtığım bir filmdi. Gerçekten nasıl daha önce izlemedim diyerek izlemeye başlasam da filmi izlerken dedim ki; her şey anını bekler.
Öncelikle filmden ayrı bir şeyler söylemek istiyorum.
Ben son sınıf öğrencisiyim ve kendime güvenim tam dahi olsa stres yüzünden ne yemek yiyebiliyor ne de uyku uyuyabiliyorum. Okul 1 hafta sonra açılıyor ve bu bile benim paniğimi tetikliyor ve vucudumun sacma sapan tepkimelere girmesine sebep oluyor. Böyle bir zamanda ise kaçtığım ilk şey hep çgh ailesi. Özellikle de Arif. Beni hem yaşayabileceğime hemde Türkiyede kısa bir süre de olsa yaşayabilecegime inandıran kişi kendisi. Neyse hayatım bu kadar onlarla yaşıyorken bu filmi izlemeden geçtiğimi fark ettim, bu yüzden bu filme hemen başlamak istedim. Hem bir öğretmen vardı içerisinde hem de Cenan. Kesinlikle izlemem gerekti. Cenan bey ile kendi kendime oluşturdugum hate love ilişkim var. Garip… Sanki ona bağlanıp kopmak zor gibi, gittikçe zehirlenen bağımlılık duygusu… neyse. Onu genç cenoyu bu rolde görmek çok güzeldii.
Çocukluğumdan beri öğretmenlikle çok yakın bir bağım var. Ve hayatımın bir noktasında öğretmenlik görevinde olacağıma eminim. Bu yüzden hep bu tarz öğretmen/okul film ve dizileri benim için ayrıdır. Filmden inanilmaz etkilenmedim fakat bu zamanda bunu izlemek bana öylesine iyi geldi ki anlatamam. Tek eleştirim filmin sonuna olacak. Çok kotuydu. Finali güzel olmayan eser benim nezlimde yavandır. Yılmaz Erdoğanın dediği gibi… Bence de finali güzel olmayan şeyi ne yaparsınız yapın sevdiremezsiniz. Sonda bir bitiriş bir yükseliş olmadıkça etkisi de az kalıyor insanda. Fakat her şeye rağmen filmi beğendim. Ağladığım yer bile oldu hatta. İzleyin kesinlikle.
Ve her şey anını bekler sözünü abartmak lazım. Senaryo dersi alırken yıllardır kafamda kurguladığım konuyu geliştirdim ve uyuşturucuyla mücadele eden bir genci konu edinmiştim ve Arif Güloğlu’nu filmimin başrolüymüşcesine düşünerek yazıyorum. Uyuyamadağım, stresten kurtulamadığım tam bu yaz günlerinde bir aabahın körü bu filmi izlemeye başladım. Her şey anını bekler…
Tesekkurler Murat Senol.
Teşekkürler Kalp Adam, seni çok seviyorum.
Okuduğunuz için teşekkürler ve iyi günler. ben matematik çalışmaya kaçıyorum👋🥲
"Hayatta kalmayı değil yaşamayı hakediyoruz"
Ve..
Bizler ışığız, umarım ki hep parlarız..
04.09.24
Paris'e bir yolculuk yapıp gecenin bir saati bisiklet sürme isteği uyandıran bir film. Çok fazla bir beklentiyle başlamassanız gayet hoş. Porno filmi gibi baslasada devamı guzel geliyor. Iliskileri sex clubta baslamasina ragmen hissetikleri sevginin bundan fazlasi oldugunu anlayabiliyorsunuz.Ben begendim. Rahatsiz…devamıParis'e bir yolculuk yapıp gecenin bir saati bisiklet sürme isteği uyandıran bir film. Çok fazla bir beklentiyle başlamassanız gayet hoş. Porno filmi gibi baslasada devamı guzel geliyor. Iliskileri sex clubta baslamasina ragmen hissetikleri sevginin bundan fazlasi oldugunu anlayabiliyorsunuz.Ben begendim. Rahatsiz olmayacaksaniz izleyin. Fakat begenceginizin garantisini veremem.
6/10