orijinal bir konuya sahip, bahsedildiği kadar sıkıcı olmayan, kısmen kara komedi diyebileceğimiz ama bir yerden sonra çok ağır dram içeren tabii dizisi. neden böyle orijinal diziler üretemiyoruz diye hayıflananların şu diziyi boklamasına şaşırıyorum açıkçası. dizi hakkında tek eleştirim son bölümde…devamıorijinal bir konuya sahip, bahsedildiği kadar sıkıcı olmayan, kısmen kara komedi diyebileceğimiz ama bir yerden sonra çok ağır dram içeren tabii dizisi. neden böyle orijinal diziler üretemiyoruz diye hayıflananların şu diziyi boklamasına şaşırıyorum açıkçası.
dizi hakkında tek eleştirim son bölümde olacak olan şeyi bölüm içinde aleni bir şekilde belli etmeleri olur. keşke bu kadar belli etmeselerdi, daha vurucu bir son olabilirdi.
bu arada çoğu izleyici son bölümde salya sümük ağladık dese de en vurucu bölüm 7. bölümdür. birkaç dakikada geçen o boğazdaki yumrulara benzemez.
Culpa Mía filminde esas sorun, merkezine böylesi bir yasak gençlik aşkını koyma hedefi ile çevresine serpiştirdiği yan ama destekleyici olmaktan uzak, tutarsız hikayeler ve çocukluk travmaları ile öyküyü içinden çıkılmaz bir hale getirmesi. Babasının Noah’a ve annesine yaşattığı çok ağır…devamıCulpa Mía filminde esas sorun, merkezine böylesi bir yasak gençlik aşkını koyma hedefi ile çevresine serpiştirdiği yan ama destekleyici olmaktan uzak, tutarsız hikayeler ve çocukluk travmaları ile öyküyü içinden çıkılmaz bir hale getirmesi. Babasının Noah’a ve annesine yaşattığı çok ağır psikolojik travmalar sonucu, Noah’ın yıllar sonra üvey abisine duyduğu çekimi ve aşkı meşrulaştırmaya çalışma gayreti. Ve bunu yaparken klişelere ve mantık hatalarına boğulması. Sinema olarak elde tutarlı bir şey kalmayınca seyirciler olarak bizler de ne Noah ve Nick’in safiyane duygularına inanıyoruz -ki safiyaneden ziyade baya cinsel elektrik var aslında- ne de herhangi bir karakterle özdeşlik kurabiliyoruz.
Bu bağlamda filmdeki karakterler, ister başrol ister yan roller olsun çok yüzeysel ve tek boyutlu olarak tasarlanmış. Noah, saf, masum ve güzel bir kız olarak sunulurken, Nick ise kendi dünyasında asi, sert ve gizemli bir erkek olarak resmediliyor. (bakınız Twilight serisi; orda gerçeküstü fantastik aşk bile daha elle tutulurdu!) Pek tabii Nick’in de Noah gibi geçmişten gelen ve ‘haklı’ ailevi nedenleri var. Sonsuz zenginlik içinde müthiş bir tatminsizlik hissiyle hep daha fazlasını ve sertini isteme girdabına sürüklenmiş. Bu iki karakter arasındaki ilişki ise dediğimiz gibi çok zorlama ve gerçekçi olmayan bir düzlemde evriliyor.
Filmdeki diğer karakterler de çok sığ ve klişe olarak kurgulanmış. Gerek Noah’ın zengin ama züppe üvey babası, gerek başının belada olduğu psikopat gerçek babası, gerek Nick’in çete arkadaşları ve karşı çetedeki ‘kötüler’, gerek çılgın parti ortamlarındaki tipler... Bir tek yan karakter, BFF Jenna biraz gerçeğe yakın bir tablo çiziyor, gerisi faso fiso.
Konular arasındaki kopukluklar, olayların hızlı ve mantıksız biçimde şekillenmesi, pek çok mevzunun altının boş bırakılması gibi tutarsızlıklar 1 saat 50 dakikalık filmin hissiyatını 2,5 saate çıkartıyor. Tüm bu olumsuzluk içerisinde araba yarışlarındaki aksiyon sahneleri teknik anlamda başarılı ve bir nebze seyircide heyecan uyandırıyor diyebiliriz. Öte yandan görsel efekt kullanımı da bir dijital platform işi için oldukça amatör seviyede kalmış maalesef.
Özetle Culpa Mia, genç oyuncuların ellerinden geleni yapsalar da kötü senaryoyu kurtarmaya güçlerinin yetmediği, 12-17 yaş arasındaki genç kız seyirci kitlesi hariç izleyenleri hayal kırıklığına uğratacak bir yapım olarak değerlendirilebilir. Orijinal romanın ruhunu yakalayıp yakalayamadığı bilmiyoruz ama, maalesef ikinci ve üçüncü devam filmlerinin de geleceği aşikâr bir film denemesi olarak Amazon Prime’da çok izlenmeye devam ediyor. Sinema ‘sanatı’ açısından zaman kaybı...
Filmin verdiği siyasi mesaja fazla bir anlam yüklememek gerekir. Kitapta bu ne kadar vurgulanmıştır bilmiyorum ama Truffaut'un ellerinde bu eser kuvvetli bir siyasi eleştiri olmaktan uzaktır. Kamerasını sistemin çarklarına çevirirken bu sistemin baskılayıcı gücü, korunması ve devrimci bir hareketin buna…devamıFilmin verdiği siyasi mesaja fazla bir anlam yüklememek gerekir. Kitapta bu ne kadar vurgulanmıştır bilmiyorum ama Truffaut'un ellerinde bu eser kuvvetli bir siyasi eleştiri olmaktan uzaktır. Kamerasını sistemin çarklarına çevirirken bu sistemin baskılayıcı gücü, korunması ve devrimci bir hareketin buna karşı koyuşu yoktur filmde. genel olarak Truffaut bunu tercih etmektedir. Filmin final kısmında yaşananları devrimcilikle nitelendirmek de oldukça zordur. Olsa olsa bu bir karşı duruş ve pasif bir bekleyiştir. Bu ne kadar eleştiriye açıksa da ünlü Fransız yönetmenin siyasete genel bakışı budur. Hayatında hiç oy kullanmamıştır. Truffaut'un hayatında ki en büyük eylemi dünyanın en önemli sinema kütüphanelerinden biri olan Cinematheque'un müdürü Langlois'in görevden alınmasına karşıdır. Hükümete karşı yürüttüğü bu tek eylemi de kazanmıştır. Bu kitap politik sinema yönetmenlerinin elinde bir baş yapıta da dönüşebilirdi. Truffaut bir röportajında kafasında aşk hakkında 30 film bulunduğunu, gelecek 45 yıl içinde bunların hepsini çekmeyi amaçladığını söylemişti. Biri çıkıp da çekilen on filmden dokuzunun aşk hakkında olduğunu kanıtlayacak olsa, bunu yine de yeterli bulmayacağını eklemişti.
"Evet, hala buna inanıyorum." diye onaylayarak. "Şu ya da bu şekilde aşk filmleri dışında sevdiğim çok az film vardır. Örneğin Kwai Köprüsü bence aptalca bir hikaye. Her zaman böyle bir hikayeye ihtiyaç duyarsınız, tabii, ama bu hikayeyi on yönetmene verseniz, on Kwai Köprüsü olur elinizde. Hep aynı film çıkar. Ama bir aşk hikayesini on farklı yönetmene verirseniz, birbirinden farklı on film alırsınız. Çünkü yönetmenlerin her biri kendilerinden çok fazla şey koyar. Bu büyük insani motor özellik, tek ortak paydamızdır. demişti. Gerçekten de bu film içinde bunu söylemek gerekir. Fahrenheit 451 başka bir yönetmenin ellerinde çok daha fazlası olabilirdi.
Truffaut, 400 Darbe'den sonra yarı başarı olarak kabul edilen iki filminden biridir Değişen Dünyanın İnsanları. Vahşi Çocuk ile gerçek anlatımına dönmeyi başarmıştır.
Görülmesi gereken bir eser ama bir şeylerin eksik kaldığını sizde fark edeceksiniz. Filmle ilgili daha bir çok ayrıntı var ama yazım epey uzadığı için nokta koymam gerekir.
orta okulun son senelerinde ve lisenin başında berbat aile ve okul hayatımı unutmak için okuduğum kitaplar. belki saçma, belki çocukça ama kafa dağıtıcı. deli gibi sürükleyici ve merak uyandırıcı kitaplar dizisi. insan bu kitapları okuyunca bir kere daha okuyası geliyor.…devamıorta okulun son senelerinde ve lisenin başında berbat aile ve okul hayatımı unutmak için okuduğum kitaplar. belki saçma, belki çocukça ama kafa dağıtıcı. deli gibi sürükleyici ve merak uyandırıcı kitaplar dizisi. insan bu kitapları okuyunca bir kere daha okuyası geliyor. acaba bişey mi kaçırdım, yoksa bu olanlara öteki kitaplarda ipucu vermişmiydi diye. ayrıca harry potterla insanlar her ne kadar dalga geçse de, o insanların kitabı okumadan izledikleri filmlerindeki kahraman, kasıntı çocuk değil. o bir sürü hata yapan, ezik, yetim, hor görülen, kendini kontrol edemeyen, yanındaki insanlar ona yardım etmese bişey yapamayacak olan bi tip. j.k rowling kanlı canlı bir karakter yaratmış, bu da kitabın sürükleyiciliğine sürükleyicilik katmış.
Tarihin en kült ve akıcı filmlerinden bir tanesi.Defalarca izlendikten ve araştırıldıktan sonra yorum yazılması gereken bir film.Hayatı sorgulatan içinde felsefe ve düşünsel bir çok ögenin olduğu bir film.Filmde aslında sıradan insanların yapmak zorunda bırakıldığı, sevmeden yaptığı işlere başkaldırıyla başlayan sonra…devamıTarihin en kült ve akıcı filmlerinden bir tanesi.Defalarca izlendikten ve araştırıldıktan sonra yorum yazılması gereken bir film.Hayatı sorgulatan içinde felsefe ve düşünsel bir çok ögenin olduğu bir film.Filmde aslında sıradan insanların yapmak zorunda bırakıldığı, sevmeden yaptığı işlere başkaldırıyla başlayan sonra genel Kapital sisteme kadar uzanan derinlikli eleştiri içeren bir film.
Aslında Jack, Cornelius ve farklı isimlerle sesleniyor başrol oyuncusuna.Bu da demektir ki bu insan normal hayatta dolaşırken gördüğüm tüm insanları temsil ediyor.Tyler Durden efsanevi karakter olmuş.Jack baş kahramanımızın olmak isteyip de olamadığı hayalî karakteri canlandırıyor.Filmin sonunda anlıyoruz.Tyler Durden, düzene ve basmakalıp her şeye karşı çıkan, dövüş kulübünün kurucusu ve yasalarını koyucusu olarak karşımıza çıkıyor.Jack bu karaktere hayran ve onun gibi olmaya çalışıyor.Marla'nın da hayalî kahraman olduğunu iddia eden tezler var.Marla, Jack'in aslında özbenliğini daha çok temsil eden bir karakter.Dövüş kulübünün ideolojisi ve aksiyonu birçok hayran ve katılımcı topluyor.İlk kural ve ikinci kural dövüş kulübü hakkında konuşmamaktır sözü güzel.İkinci aşamada çoğalınca ve güçlenince kaos teorisine geçip toplumsal düzeyde eylemlere başlıyorlar. Yani yanlış olan her şeye başkaldırıya.
Temelde Jack karakteriyle kendi iç dünyasına olan başkaldırı toplumsal düzeye ulaşıyor.Marla ve Robert daha çok feminem tarafı, Tyler Durden ise masküler tarafı temsil ediyor.Jack iki boyutta sıkışıyor.Robert'in göğsünde huzurlu uyuması, Tyler'la beraber serkeş bir hayat yaşaması gibi ikilimler.İkisi de aslında mutlu ediyor.Filmin en sonunda kendini vurup Tyler'ın ölmesi, kendisinin ölmemesi ve Marla ile el ele tutuşarak bitirmesi kendi benliğini seçtiğini gösteriyor.Aslında Jack, Marla ve Tyler'ın hatta diğer elemanların takıldığı harabe evin bile hayalî olduğunu söyleyenler var.Tezlerini ispat edecek şeyler de var.
Filmde biz bir hiçiz vurgusu ile Nihilizm ögeleri de ön plana çıkıyor.Dövüşmekten zevk almak ve hafta sonu dövüşmeyi beklemek mesela insanların aslında olmadığı bir canlıya evrildiği ve yapmacıklıklar barındırdığına işaret ediyor.Freud'a kadar kapı aralar savaşmak yani dövüşmek temel iç güdü olması.Filmin sonunda Marla ile el ele tutaşarak çok katlı finans merkezlerinin patlamasını izlemek.Kahramanın huzura ulaştığını ve istediğini başardığı simgeliyor.Tek kelime ile harikâ bir film