Sonu beni çok üzdü çok buruk bi filmdi, benzer bi şeyi yaşadığım için benim için etkileyici ve yeri ayrı olucak bu filmin. Çocukluk aşkı, aşk ve mantık, seçimler, uzak mesafe...
Bir kişiye inanma ve değişeceğine olan güvenle alakalıydı. Biri size inanırsa kendinize inanmanız daha güçlü oluyor bunu gördüm başrolde. O minnet ve hayal kırıklığına uğratmak istememe başarıya giden yolda sabır, irade katıyor insana. Ve bir kişiye duyulan sevgi ve o…devamıBir kişiye inanma ve değişeceğine olan güvenle alakalıydı. Biri size inanırsa kendinize inanmanız daha güçlü oluyor bunu gördüm başrolde. O minnet ve hayal kırıklığına uğratmak istememe başarıya giden yolda sabır, irade katıyor insana. Ve bir kişiye duyulan sevgi ve o özel bağ yanında tutuyor insanı ve seni değiştiricem dedirtiyor bir diğerine, tıpki filmin sonundaki şarkı sözü gibi.
Duygusaldı
Kitap kutsal bir keşmir şiva kitabından alıntıyla başlıyor. Oh Şiva, nedir senin gerçeğin? Bu hayret verici evren de ne? Tohumu yapan ne? Evrenin tekerleğini kim çeviriyor? Biçimlerin özünü saran bu biçimler ötesi yaşam da ne? Mekanın ve zamanın ötesinde adların…devamıKitap kutsal bir keşmir şiva kitabından alıntıyla başlıyor.
Oh Şiva, nedir senin gerçeğin?
Bu hayret verici evren de ne?
Tohumu yapan ne?
Evrenin tekerleğini kim çeviriyor?
Biçimlerin özünü saran
bu biçimler ötesi yaşam da ne?
Mekanın ve zamanın ötesinde adların ve huyların dünyasına
nasıl gideriz derinlemesine
Aydınlat benim kuşkularımı
•••
Kitaba geçmeden önce İtalyan yazarların kitaplarını çok sevdiğimi fark ettim. İtalyan Edebiyatından devam etmeye istekliyim. Önerebileceğiniz kitap olursa yazın lütfen.
Yazarın seksenli yaşların sonundaki anneanneyi ve yaşanmışlıklarını aktarması o kadar gerçekçi ve hüzünlüydü ki yazarın da bu eseri yazarken o yaşlarda olduğunu düşünüyordum, ama otuz sekiz yaşındayken basılmış ilk basımı…
Sürükleyiciydi, günümüzden geçmişe doğru yavaş yavaş geçişler yapmış. Önce delicesine sorular sorup ( mesela kendi kızının ondan neden bu kadar nefret ettiğini yavaş yavaş anlatıyor. Yargılama imkanı vermeden onun mokasenlerinde yürüyoruz 150 sayfa boyunca. Ama olayları bir de kızından dinlemek isterdim, sorularım var…) sonrasında cevapları tek tek alıyorsunuz.
Upuzun bir yazı alacağım kitaptan, okurken ben de böyle miydim diyerek tırnaklarımı yediğim bir sayfaydı.
•••
Çocukluk ve yaşlılık birbirine benzer. Her iki durumda da, değişik nedenlerle, insan savunmasız olur; hala - ya da artık- etkin yaşantının bir parçası değildir, bu da korunaksız, açık bir duyarlılıkla yaşamaya yol açar. Bedenimizin çevresinde görünmez bir zırh oluşması ergenlik döneminde başlar. Bu zırh bu dönemde oluşur ve ergin yaşam boyunca kalınlaşır. Gelişimi biraz da incininkine benzer, yara ne denli büyük ve derinse, çevresinde oluşan zırh da o kadar güçlü olur. Ama sonra zamanla, çok uzun süre giyilen bir giysi gibi en çok kullanılan yerlerinden yıpranır, dikişleri atar ve ani bir hareket sonucu yırtılır. Başlangıçta hiçbir şey fark etmezsin, zırhının hala seni sıkıca sardığını sanırsın, ama bir gün birdenbire aptalca bir şey karşısında bir çocuk gibi nedenini bilemeden ağlamaya başlarsın.
İkimizin arasında doğal bir fark oluştu derken, işte bunu söylemeye çalışıyordum. Senin zırhının oluşmaya başladığı dönemde, benimki çoktan lime lime olmuştu. Sen benim gözyaşlarıma katlanamıyordun, ben de senin bu ani katılığına. Her ne kadar ergenlikte senin huy değiştireceğine kendimi hazırladıysam da, bu değişiklik ortaya çıktığında, buna katlanmak bana çok zor geldi. Karşımda birden bire yepyeni biri vardı ve ben bu insana nasıl davranmam gerektiğini artık bilemiyordum. Akşamları, yatakta şöyle bir toparlayıp gözden geçirince, sana olanlar beni mutlu ediyordu. Kendi kendime diyordum ki, zarar ziyan görmeden ergenlik yaşayanlar hiçbir zaman gerçekten büyük insan olamazlar. Ama sabah, sen suratıma kapıyı çarpınca, Tanrı’m ne üzülüyordum, nasıl ağlamak istiyordum! Sana kafa tutabilecek gücü nereden bulacağımı bilemiyordum. Sen de seksen yaşına gelirsen, göreceksin ki insan bu yaşta kendini eylül sonunda bir yaprak gibi hissediyor. Gün ışığı daha kısa sürüyor ve ağaç, besleyici maddeleri yavaş yavaş kendine doğru çekmeye başlıyor. Ağacın gövdesi azotu, klorofili, proteinleri emiyor ve böylece ne yeşillik kalıyor, ne canlılık. Hala bir dala takılı kalıyorsun ama artık düşmen an meselesi oluyor. Yakınlardaki yapraklar birbiri ardına düşüyor, sen onların düşüşünü seyrediyorsun, rüzgar çıkacak korkusu içinde yaşıyorsun. Benim için rüzgar sendin , senin ergenliğinin o kavgacı canlılığıydı. Sen hiç bunu fark ettin mi bir tanem? İkimiz de aynı ağacın üstünde yaşadık, ama öyle değişik mevsimlerde ki!
İlk yorumun şerefine şöyle zayıf bir yorum yapalım bakalım. Emily Dickinson’ı bu dizi sayesinde öğrendim yani izlemeyecekler için bile en azından birkaç şiirini okumanızı isterim. 19.yyda doğan Emily’nin hayatı işlenmiş ama biraz farklı yani fazlaca modernleştirilmiş gibi - bunun getirisi…devamıİlk yorumun şerefine şöyle zayıf bir yorum yapalım bakalım.
Emily Dickinson’ı bu dizi sayesinde öğrendim yani izlemeyecekler için bile en azından birkaç şiirini okumanızı isterim. 19.yyda doğan Emily’nin hayatı işlenmiş ama biraz farklı yani fazlaca modernleştirilmiş gibi - bunun getirisi olarak karakterlerin abartılan özelliklerinden mütevellit ortaya çıkan absürt komik diyologlar ve olaylar vardı. Bunlar bayağı enteresan ve neşeliydi.- kıyafetler çok güzeldi, egzoz dumanı olmadığından mıdır hava kirliliğinin azlığından mıdır bilemem bir huzurluydu, yeşildi, çiçekliydi. Karanlık çökünce de mumla aydınlanan resim kaplı duvarlar, tahta döşemeler, Azraille ay ışığında geziler, görkemli ağaçlar, nereye gideceğini kestiremeyen güzelim dallar ile görsel şölen vardı. Artı olarak nadiren bir dizide filmde veya kitaptaymışçasına, olan veya uydurduğum bir role girebiliyorum. Bu dizi onlardandı. Diziyi düşünürken bir an hatırladığım şiiri gözlerimi doldura doldura enteresan mimiklerle oynuyordum ahah. Velhasıl güzeldi farklı bir etki bıraktı, biraz daha şiire itti. Şimdi de üçüncü sezon bekleniyor.
🪄Burada kesiyorum. Yalnızca kendimi tekrarlayabilirim. Ölüm diye bir şey yok. Yaşam ruhtur ve ruh da ölemez. Yalnızca et ölür ve geçip gider, hep kendisini belirleyen kimyasal maya, hep plastik, yalnızca akışkana dönüşen bir sürünme. Bir tek ruh kalır ve yukarıya,…devamı🪄Burada kesiyorum. Yalnızca kendimi tekrarlayabilirim. Ölüm diye bir şey yok. Yaşam ruhtur ve ruh da ölemez. Yalnızca et ölür ve geçip gider, hep kendisini belirleyen kimyasal maya, hep plastik, yalnızca akışkana dönüşen bir sürünme. Bir tek ruh kalır ve yukarıya, ışığa doğru ilerlerken kendisini ardışık ve sonu gelmez yeniden doğuşlar içinde oluşturmayı sürdürür. Yeniden yaşadığımda ne olacağım? Merak ediyorum. Merak ediyorum. …
🪄Uzun çağlar boyunca pek çok yaşam sürdüm. İnsan, birey, son on bin yılda hiçbir ahlaki ilerleme göstermedi. Bunu kesinlikle doğrularım. Evcilleşmemiş bir tayla bir koşum atı arasındaki tek fark tümüyle bir eğitim farkıdır. Eğitim günümüzün insanıyla on bin yıl önceki insan arasındaki tek ahlaki farktır. Üstüne cila niyetine kapladığı ince ahlaki derisinin altında, on bin yıl önceki aynı yabanıldır. Ahlakilik bir sosyal fon, zahmetli çağların bir birikimidir. Yeni doğmuş bir çocuk, uzun zamandır biriken soyut ahlak tarafından eğitilip cilalanmazsa tam bir yabanıl olup çıkar.