Baldwin, 1950’lerde Paris’e giderek hayatını ve benliğini keşfetmeye çalışan bir Amerikan gencinin, istemediği gerçeklerle yüzleşmesini ve kendi ile olan vicdani muhakemesini duru bir şekilde anlatıyor. Bana kalırsa her gencin mutlaka okuması gereken bir eser. Sevgi dolu ve adil bir geleceğe!…devamıBaldwin, 1950’lerde Paris’e giderek hayatını ve benliğini keşfetmeye çalışan bir Amerikan gencinin, istemediği gerçeklerle yüzleşmesini ve kendi ile olan vicdani muhakemesini duru bir şekilde anlatıyor. Bana kalırsa her gencin mutlaka okuması gereken bir eser.
Sevgi dolu ve adil bir geleceğe! 🌈
Penguin books’un modern klasikler koleksiyonundan okuduğum ikinci kitap. Chinua 4 eser doğrultusunda batı dünyasını ve kolonizasyon döneminin acı sonuçlarını olabildiğince filtresiz ve direkt bir biçimde dile getirmiş. Hızımı alamayıp Things fall apart adlı eserini de sipariş ettim. Başka bir bakış…devamıPenguin books’un modern klasikler koleksiyonundan okuduğum ikinci kitap. Chinua 4 eser doğrultusunda batı dünyasını ve kolonizasyon döneminin acı sonuçlarını olabildiğince filtresiz ve direkt bir biçimde dile getirmiş.
Hızımı alamayıp Things fall apart adlı eserini de sipariş ettim.
Başka bir bakış açısına kavuşmak ve üzerine hiç düşünmediğiniz topluluklarla empati kurmayı denemek istiyorsanız okumanızı tavsiye ederim.
Optimal bir şekilde kitap okumak ile ilgili yararlı videolar ararken Youtube’da Jared Henderson adlı bir filozofun kanalı ile karşılaştım. Genelde bir kitabın ana fikri ya da savunduğu tezler hoşuma giderse, belli bir vakit sonra aklımda yalnızca o kitabın ne kadar…devamıOptimal bir şekilde kitap okumak ile ilgili yararlı videolar ararken Youtube’da Jared Henderson adlı bir filozofun kanalı ile karşılaştım. Genelde bir kitabın ana fikri ya da savunduğu tezler hoşuma giderse, belli bir vakit sonra aklımda yalnızca o kitabın ne kadar hoş olduğu kalıyor. Hatta -son yıllarda- kitabı okurken kafamda önemli fikirleri toparlayamıyorum. Bu yılın çok yoğun geçmesini bahane ederek, yalnızca bir kitap okudum. Ama asıl problem, bana vicdan azabı çektiren unutkanlığım ve kitaptaki önemli argümanları bir araya getirememdi. Bunun üstüne yıllardır zaten ‘çok az’ kitap okuyorum. Ama bu feylozof abimizin verdiği tavsiler çok hoşuma gitti. Belki aynı durumdan müzdarip insanlar vardır diye, paylaşmak istedim.
1. Kalite nicelikten önemlidir: ne kadar kitap okuduğunuzun bir önemi yok, isterseniz yüzlerce kitap okuyun, temel fikirleri, ve yazarın savunduğu tezleri en optimal şekilde absorbe edemiyorsanız hiç bir değeri yok.
2. Kitap okumak spor yapmak gibidir, ara verip tekrar başladığınızda kaslarınız ağrır. Tekrar kitap okuma sürecine başlamak ağrılıdır, çünkü kitapta yazan fikirleri analiz etmeniz ve anlamanız gerekir. Yoğunluğu ve kitap okuma süresini kademe kademe artırmamız gerekir.
3. Çoğu zaman bir kitaba yaklaştığımızda, yazarın neyi amaçladığını özellikle başlangıçta göremeyiz. Bir kitabı ya da kitaptaki bir argümanı değerlendirmek genellikle bütüncül bir yaklaşım gerektirir. Bütünü anlamadan parçaları anlamak zordur. Ancak bu parçalar bize bütünü anlamak konusunda yardımcı olmaktadırlar. Ve bunun en iyi yolu bir kitabı iki kez okumaktır.
4. İnsanlar birçok açıklanan fikrin önemli olduğunu düşünerek okurken çok fazla not alırlar. Ancak yazarın ne anlattığını anlamak için bir katkıları olmaz. Arada sırada bir boşluğa, bir cümlenin altında bir şeyler yazmak da faydalıdır. Ya da önemli olduğunu düşündüğünüz yerleri işaretlemek. Bir bölümün sonunda, yazarın savunduğu noktayı özetleyen bir paragraf yazabilirsiniz (maksimum on dakika). Sonunda, en fazla bir buçuk bilemediniz iki sayfa notunuz kalır, artı bir kaç işaretlenmiş yerler. Bu kitabı ikinci defa okumanız için iyi bir temel oluşturur. Verilen bilgilerin hepsini bir araya getirmek, kendi içinde tutarlı bir bütünlük oluşturmak önemlidir.
Bu önerilerin dışında, bir kitabı okumak istemimizin mantıklı bir sebebi olması gerektiğini savunuyor. Bu sebepleri bulmaya çalışırken kendinize sorabileceğiniz sorular:
Belli bir konu üzerine ilgim var mı? (örneğin politika: John Locke, Adam Smith, Marx,…)
Spesifik bir yazar ilgimi çekiyor mu? Bu şekilde bir yazarın kariyerindeki başarılı ve daha az başarılı dönemlerini analiz edebilirsiniz.
Belki spesifik bir sub-genre ilgimi çekiyor: örneğin Afrofuturism. Ve bu türün nasıl geliştiğini öğrenmek istiyorum…
Ps: when you are reading, you’re actually deciding what kind of a person you want to be.
Nicelikten ziyade niteliği okuma alışkanlığıma entegre edip, kendi yolculuğumda beni bir üst seviyeye taşıyacak kitaplar okuyacağım.
Siz ne düşünüyorsunuz? Sizin yöntemleriniz neler?
Animeyi çok başarılı buldum. Hikaye akışı çok durağan. Slow burner sevenlerin hoşuna gideceğini düşünüyorum. Konu olarak değil ancak vibe olarak Wolf’s Rain, Fumetsu no Anata e ve Ghost Haund gibi animeleri anımsattı bana. Hikaye örgüsü çok sağlam ancak ilk sezon…devamıAnimeyi çok başarılı buldum. Hikaye akışı çok durağan. Slow burner sevenlerin hoşuna gideceğini düşünüyorum. Konu olarak değil ancak vibe olarak Wolf’s Rain, Fumetsu no Anata e ve Ghost Haund gibi animeleri anımsattı bana.
Hikaye örgüsü çok sağlam ancak ilk sezon özellikle son bölüm çok fazla soru işareti bıraktı arkasında. Olaylar post apocalyptic bir evrende geçiyor, bizim dönemimizde veyahut daha ileri bir dönemde büyük bir felaket meydana geliyor ve artık insanlar ateşe hükmedemiyorlar. Bunun sonucunda dinamikler değişiyor, yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Mitolojik unsurlar ve bir tutam da sci-fi ile müthiş bir hikaye çıkmış ortaya. Animede Japonya’yı ele almışlar lâkin bu evrende dünyanın geri kalanında nasıl bir düzen hakim çok merak ettim doğrusu. Kısaca 2. sezonu merakla bekliyorum!
Dazai en sevdiğim yazar. Yeşil bambu okuduğum (henüz bitiremedim malum staj) dördüncü eseri ama ne yazık ki kitabın ilk kısmı beni hayal kırıklığına uğrattı. Nedeni büyük bir ihtimal beklentilerimi karşılayamamış olması. Çaresizlik, savaş ve yaptığı muhteşem psikososyal analizler benim için…devamıDazai en sevdiğim yazar. Yeşil bambu okuduğum (henüz bitiremedim malum staj) dördüncü eseri ama ne yazık ki kitabın ilk kısmı beni hayal kırıklığına uğrattı. Nedeni büyük bir ihtimal beklentilerimi karşılayamamış olması.
Çaresizlik, savaş ve yaptığı muhteşem psikososyal analizler benim için Dazai’nın imzası gibi bir şeydi. Ama öğrendim ki okuduğum tüm bu eserleri kariyerinin son dönemine ait-miş. Alt Heidelberg’de bir tık olsada otobiyografik Dazai kırıntıları görmek tüylerimi diken diken etti.
Öğrendiğim en üzücü şey Romanesque’in ‘The final years’ adlı koleksiyonunda yer alması. Bu koleksiyonu bir intihar notu olarak bırakmak istemiş ancak intihar girişimi ‘başarısızlıkla’ sonuçlanmış. Bu kadar bilinçli, analitik ve duygusal zekası yüksek bir adamın intihara olan eğilimini anlayabiliyorum, ama kalbim çok kırılıyor.
‘Bunca düzenli dünyadan korkulur mu? İyileştim galiba.’ ‘Son tramvay bir saat sonra geçecek.’ ‘Yatacağım, iyileştim. İzlenimlerimi, yepyeni ve cici bir deftere, küçük kızlar gibi günü gününe yazmaktan vazgeçtim.’ Burada bir pattern var. Geçenlerde kendimde de yakaladığım, tatsız bir motif. İlk…devamı‘Bunca düzenli dünyadan korkulur mu? İyileştim galiba.’
‘Son tramvay bir saat sonra geçecek.’
‘Yatacağım, iyileştim. İzlenimlerimi, yepyeni ve cici bir deftere, küçük kızlar gibi günü gününe yazmaktan vazgeçtim.’
Burada bir pattern var. Geçenlerde kendimde de yakaladığım, tatsız bir motif.
İlk okuduğumda romana anlam verememiştim, en nihayetinde nesneler niçin mide bulandıracak kadar iğrenç olsun-du? Objeler bunun için fazlasıyla anlamsızdı.
Kitabı okuduktan 7 yıl sonra günlük tutmaya başladım. Son yazdıklarımın ardından, ne geri dönüp baktım, ne de yazmaya devam ettim. Günlük tutmamın amacı aslında self-reflection idi. Geçmişte yaptığım yanlış davranışları analiz ediyordum esasında. Ama anlık bir anksiyetenin beni ele geçirmesiyle, korkularım artık yalnızca kafamın içinde değiller. Onları somutlaştırdım. Sonra Bulantı’yı tekrar okumanın kendime yapabileceğim büyük bi’ iyilik olduğu kanısına vardım. En azından hayatımın bu evresi için.
Sartre’da Varolmanın beraberinde getirdiği anksiyeteyi bu romanla birlikte enfes bir şekilde somutlaştırmış.
‘Race is a social construct’ söylemini satirik bir dille gözünüze gözünüze sokan roman. Hepimiz biliyoruz ki tarih boyunca belli başlı gruplar günah keçisi olarak yaftalandı ki ekonomi çarkları dönsün. Ve bunun uğruna insanların sömürüsü normalize edildi, vicdanlara sığdırıldı. Kitap bu…devamı‘Race is a social construct’ söylemini satirik bir dille gözünüze gözünüze sokan roman. Hepimiz biliyoruz ki tarih boyunca belli başlı gruplar günah keçisi olarak yaftalandı ki ekonomi çarkları dönsün. Ve bunun uğruna insanların sömürüsü normalize edildi, vicdanlara sığdırıldı. Kitap bu açıdan insanların ve kurumların ikiyüzlülüğünü çok güzel ortaya döküyor.
‘There was nothing left for him except the hard, materialistic, grasping, inbred society of the whites. Sometimes a slight feeling of regret that he had left his people forever would cross his mind, but it fled before the painful memories of past experiences in this, his home town. ‘
Kısaca özetleyecek olursam Black no more şirketi ismini yüzyıla damga vuran icadından alıyor. Amerika’daki siyahi tabaka artık yeni bir teknoloji sayesinde beyaz olabiliyor. Ülke etnik köken sorunsalı ortadan kalkınca insanların manipüle edilemeyeceğinin farkında ve bu yüzden black no more şirketi ile sağcı kesim arasında ‘soğuk bir savaş’ başlıyor... İşin en acı yanı ise iki tarafın da asıl amacı ceplerini doldurmak.
Amerikan edebiyatına farklı bir açıdan bakmak isteyenlerin okuması gereken eser. Esere başlamadan önce Harlem Renaissance hakkında araştırma yapmanızı öneririm.
Filmin başında bir tablo vardı, aslında bir alegori. Son yargı’ya bir hayli benziyor. Tek farkı, cehennemi kış mevsiminin simgelemesi. Neyse, bu kadar ekstrem bir kült için bu kadar ekstrem hava şartları olan bi ülke seçilmesi zekice. Onun dışında filmin bana…devamıFilmin başında bir tablo vardı, aslında bir alegori. Son yargı’ya bir hayli benziyor. Tek farkı, cehennemi kış mevsiminin simgelemesi. Neyse, bu kadar ekstrem bir kült için bu kadar ekstrem hava şartları olan bi ülke seçilmesi zekice. Onun dışında filmin bana göre bir albenisi yok.
Birde şey çok garibime gitmişti, evet bizim için gerçekten travmatize edici bir durum çünkü bambaşka bi toplumda yaşıyoruz ama o iki çiftin intihar eden büyüklere karşı verdikleri tepki. Hayvan gibi böğürmeleri ve doğrucu meleği kesilmeleri. Şey gibi biraz, düşünsenize kurban bayramı Müslüman olmayanların aldığı bir inisiyatif doğrultusunda etik olmadığı için dünya genelinde yasaklanıyor.
O kadar şey arasında midemi biraz gıdıklayan şey kolektif üreme sahnesi oldu.
Ve evet, bir toplumda neye inanılırsa, gerçek inanılan şey haline dönüşür.
——————————————————
Update: Aslında o alegori kronolojik bir biçimde olayları anlatıyormuş.