Bu filmde çok az filmde olan bir lezzet var. Cesur Yürek izledikten haftalar sonra bile etkisi geçmeyen bir film. Uzun süre başka bir film izlemek istememiştim. Bence artık bir sinema klasiği olmuştur.
Bir Samoa yerlisinin gözünden... Avrupa'da, para vermeden herkesin yararlanabileceği tek bir şey buldum: Hava. Havanın da, yalnızca unutulduğu için parasız olduğunu sanıyorum. Beyaz adam yerlilere kendi Tanrısına tapmayı öğretti ama kendine 'Para' diye başka bir Tanrı icat etti. Göğü Delen…devamıBir Samoa yerlisinin gözünden...
Avrupa'da, para vermeden herkesin yararlanabileceği tek bir şey buldum: Hava. Havanın da, yalnızca unutulduğu için parasız olduğunu sanıyorum.
Beyaz adam yerlilere kendi Tanrısına tapmayı öğretti ama kendine 'Para' diye başka bir Tanrı icat etti.
Göğü Delen Adam yani bizler yerlilere hor gördüğümüz, bize göre ilkel ama onlara göre geleneklerine ve doğaya bağlı yaşamından koparmak için herşeyi yaptık.
Neyseki hala geleneklerine bağlı ve modern dediğimiz yaşamı red eden yerliler var
Bu kitapta Avrupa'yı gezip Samoa'ya dönen bir yerlinin halkına Beyazlara özenip onlar gibi olmaması için yazdığı uzun bir mektubu okuyoruz.
Bir yerlinin gözünden kendimize ayna tutup şaşkınlıkla kendimize bakıyoruz.
Tam olarak 125 yıl öncesinin koşullarına göre yazılmış bir kitap ama güncelliğini hala koruyor.
Söz konusu Samoa yerlisi bugün yaşayıp, bugünkü halimizi görseydi eminim şaşkınlığı çok dağa fazla olur, bizi anlamlandırmakta güçlük çekerdi.
Keşke böyle bir topluluğun içinde doğup bu rezil çağda yaşamasaydım.
Papalagi'nin şeyleri hayatını tüketiyor diyor kitapta, ki buna hak vermemek elde değil. İnsanın elinde iki seçenekte mevcuttur; Daha çok şeye sahip olmak için hayatını tüketmek veyahut az şeyle yetinip hayatı yaşamak. Ben ikinci seçenekten yanayım. Hayatın hızlı akışı içinde kişisel hırslarımız ve daha çok şeye sahip dürtüsünün peşinden giderken hayatı ıskalıyoruz.
Göğü Delen Adam; düşünce dünyamızda yeni ufuklar açmak, sorgulamak düşünmek anlamında yararlı ve okunmaya değer bir eser. Yerli halkı anlatan epey bir kitap okudum ve vardığım sonuç onlardan öğreneceğimiz çok şey var.
Kırmızı Pazartesi, herkesin işleneceğini bildiği ama bir türlü müdahale etmediği, edemediği bir cinayetin romanı. (Spoiler vermedim kitap tamda böyle başlıyor.) Bir nevi Stokholm Sendromu'nun yaşandığı bir cinayetin nasıl işlendiğini adım adım anlatıyor. Marquez'den okuduğum ikinci kitap oldu. Yüzyıllık Yalnızlık öncesi…devamıKırmızı Pazartesi, herkesin işleneceğini bildiği ama bir türlü müdahale etmediği, edemediği bir cinayetin romanı.
(Spoiler vermedim kitap tamda böyle başlıyor.)
Bir nevi Stokholm Sendromu'nun yaşandığı bir cinayetin nasıl işlendiğini adım adım anlatıyor. Marquez'den okuduğum ikinci kitap oldu. Yüzyıllık Yalnızlık öncesi bir nevi yazara alışmak için okudum.
Marquez bu kitap için, Yüzyıllık Yalnızlık'a rağmen en iyi yapıtım diyor ama aynı fikirde olmayan okurlar da var tabi.
Çok ilginçtir ki kurbanı biliyorsunuz, katilleri de tanıyorsunuz ama kitap yine de sürükleyiciliğinden birşey kaybetmiyor.
Yazarın başarısı da burada galiba.
Marquez bu kitabında sizi detaylara boğuyor, kişiler olaylar birbirine karışabilir bu yüzden dikkatli bir okuma gerektiriyor
İnsanlar özgür doğar, sonradan bir topluma topluluğa ait olurlar. Politikacılar önünüze kapı gibi kutsallar koyup silah altına alır, ölür öldürürsünüz. Belki hiç tanımadığınız insanları, belkide birkaç gün önce sohbet ettiğiniz bir insanı. Kutsanan topraklar, bayraklar ve davalar ve dinler uğruna...…devamıİnsanlar özgür doğar, sonradan bir topluma topluluğa ait olurlar. Politikacılar önünüze kapı gibi kutsallar koyup silah altına alır, ölür öldürürsünüz. Belki hiç tanımadığınız insanları, belkide birkaç gün önce sohbet ettiğiniz bir insanı.
Kutsanan topraklar, bayraklar ve davalar ve dinler uğruna... İnsanlık tarihini dramlarla dolduran bu kutsanan şeylerdir.
Yaşamı değil ölümü kutsayan, bir topluluğun onayı ve kutsalları uğruna ölmeyi büyük bir paye sayan bu anlayış, insanlığın başına gelmiş en büyük beladır.
Mecburiyet insanın üstündeki bu toplumsal baskıyı çok iyi anlatıyor. Bireyi mengenesine sıkıştırıp birey olmaktan çıkaran, özgür iradesini elinden alan, savaşa süren öldüren anlayışı anlatıyor.
Ferdinand'ın yaşadığı ikilem çoğumuzun hiç sorgulamadığı bir durumdur.
Okuyanlarda şöyle bir yanılgı görüyorum, "Vatanı ile aşkı" arasında kalmış bir adam portresi çiziyorlar. Ben öyle birşey okumadım.
Kitabın arka kapağını dahi okuyacak olursanız Ferdinand'ın "insanlığın ötesinde bir vatanı" olmadığını, şiddet karşıtı, vicdani redçi profilinde bir insan olduğunu anlarsınız.
Velhasıl, kitap bizi bizden alan, başka insanlar yapan özgür irademizi elimizden alan toplumsal mecburiyetlerden birini anlatmış. Kısacık ama savaş karşıtı görüşlerinden dolayı çok değerli bir kitap. İsteksiz ve sıradan bir kitap gibi başlasam da Stefan Zweig'in kalemine bir kez daha hayran kaldım.
İnsanların birbirini boğazlamadığı barış dolu yarınlar dileğiyle...
Diziyi izledikten sonra uzun süre başka dizi izlemedim. O lezzeti verecek dizi sayısı çok azdır. Her açıdan uçlarda gezen bir seyri vardı. Spartacus'un bildiğimiz hikayesini müthiş kurgulamış. Oyuncular rolleriyle o kadar iyi bütünleşmiş, o kadar iyi canlandırmış ki anlatamam. Hala…devamıDiziyi izledikten sonra uzun süre başka dizi izlemedim. O lezzeti verecek dizi sayısı çok azdır. Her açıdan uçlarda gezen bir seyri vardı. Spartacus'un bildiğimiz hikayesini müthiş kurgulamış. Oyuncular rolleriyle o kadar iyi bütünleşmiş, o kadar iyi canlandırmış ki anlatamam. Hala Spartacus tadında bir dizi arıyorum, çok iyi diziler izledim ama Spartacus'un yeri bambaşka.
Bir kitaba başlamadan önce yazarının hayatıyla ilgili epey araştırma yaptığım olur. Kitaptaki kısa bilgilerle yetinmeyip İnternetten araştırırım. Nelerden etkilenmiş, nerden ilham almış, hayatından ne kadar katmış diye. Moliere'in Cimri'sinde hayatından çok şey buldum. Yazar, hemen hemen bulduğu herseyi oyuna çevirebilecek…devamıBir kitaba başlamadan önce yazarının hayatıyla ilgili epey araştırma yaptığım olur. Kitaptaki kısa bilgilerle yetinmeyip İnternetten araştırırım. Nelerden etkilenmiş, nerden ilham almış, hayatından ne kadar katmış diye.
Moliere'in Cimri'sinde hayatından çok şey buldum. Yazar, hemen hemen bulduğu herseyi oyuna çevirebilecek bir yeteneğe sahipmiş. Çağından yüzyıllar sonra bile okunması tesadüf değil.
Cimri kendinizi gülmekten de düşünmekten de alamayacağınız bir kitap.
Bugünün sığ mizah örneklerinden kopup işte buymuş dedirten bir mizahı var.
Tiyatroya hayatını adamış ve kan kustuğu halde oyunun son perdesini ısrarlara bitirip ölmüş bir adam için ne söylenebilir bilemiyorum.
Ummadığım kadar keyif aldım.
İyi ki yazmış ve bugünlere kadar gelmiş Moliere'in eserleri.