Bugün hiç alışveriş yapasım yok.. 🇹🇷 "Kendini kral zanneden bir dilenci delidir, kendini kral zanneden bir kral da öyle." | Jacques Lacan (memlekette dilenci de çok kral da. duvarlardan çeşmelerden akıyor biznillah.)
🌫🎈🪧✒️👤👤👤 #umudukesmeyurdundan🇹🇷 Bak şu çocukların gözlerine. Her biri Abdi Ağalara karşı İnce Memed. Bolu Beylerine karşı Köroğlu. Eğil de iyi bak. Avşar ellerini savunan Dadaloğlu yüreği yok mu onlarda? Sazlarının sesinde Pir Sultan'ı duymuyor musun? Bak şu çocukların gözlerine.. UMUDU…devamı🌫🎈🪧✒️👤👤👤
#umudukesmeyurdundan🇹🇷
Bak şu çocukların gözlerine. Her biri Abdi Ağalara karşı İnce Memed. Bolu Beylerine karşı Köroğlu. Eğil de iyi bak. Avşar ellerini savunan Dadaloğlu yüreği yok mu onlarda? Sazlarının sesinde Pir Sultan'ı duymuyor musun? Bak şu çocukların gözlerine.. UMUDU KESME YURDUNDAN.
| Bugün Bayram Serbest Kalsın Çocuklar
📍🗣💬⚖️⏳️ + Neyi bekliyoruz böyle toplanmış? – Bugün barbarlar geliyormuş buraya. + Neden hiç kıpırtı yok mecliste? Neden kanun yapmıyor mebuslar? – Çünkü barbarlar gelecekmiş. Geldiklerinde onlar yapacakmış kanunları. . . . | Barbarları Beklerken Yazar: Kavafis Bir trajedinin şiiridir…devamı📍🗣💬⚖️⏳️
+ Neyi bekliyoruz böyle toplanmış?
– Bugün barbarlar geliyormuş buraya.
+ Neden hiç kıpırtı yok mecliste? Neden kanun yapmıyor mebuslar?
– Çünkü barbarlar gelecekmiş. Geldiklerinde onlar yapacakmış kanunları.
.
.
.
| Barbarları Beklerken
Yazar: Kavafis
Bir trajedinin şiiridir bu.
Şiirin sonunda ne olur peki:
Hava kararır.
Ama gelmez barbarlar.
İnsanların yüzünü hüzün kaplar.
Halk süklüm büklüm dağılır.
Millet bile olamamışlardır,
Kurtarıcı bekledikleri için.
Tek tek değil,
Birarada susmuşlardır üstelik.
Ki bu, günahların en büyüğüdür.
Kimsiz, kimliksiz, kişiliksiz kalırlar.
Kendi yazgılarını yazacak cesaretleri olmadıkları için.
Korktukları için.
Ve sınır boyundan dönen bir haberciden öğrenirler ki:
–Barbarlar hiçbir zaman gelmeyecek: Çünkü barbarlar diye kimseler yok.
Aslında onları birarada tutan barbarları beklemekmiş. Bu korku uygarlığında ancak bir düşmanın varlığı hatırlatıyormuş onlara kim olduklarını. Belki kendilerini avutmanın yolunu bunda bulmuşlardır: "Yalan"da.
Ne de olsa yalan rahattır. Yalan sıcacıktır. Gerçeği bilmemek huzur verir insana. Bu pasif bekleyiş onların konforları hâline gelmiş. Bekleyişin bir başka adı direnmek olsa dahî buna alışmamalı insan. Beklemeye, seyreylemeye alışmamalı. Korkuya, karanlığa alışılmaz çünkü.
KORKMA!
Spoiler içeriyor
📌 YOZLAŞMA- KİBİR- RUH VE BEDEN Yazar, olaylar hakkında sadece bilmemizi istediği kadar bilgi vermiş. Mesela aralarında samimi bir dostluktan fazlası olduğu gözümüze sokulan ve sağırsultanın duyduğu karakterlerin ilişkisi, aralarında hiçbir şey yokmuş gibi yazılmış. Sanki okuyucuya diyor ki; "açık…devamı📌 YOZLAŞMA- KİBİR- RUH VE BEDEN
Yazar, olaylar hakkında sadece bilmemizi istediği kadar bilgi vermiş. Mesela aralarında samimi bir dostluktan fazlası olduğu gözümüze sokulan ve sağırsultanın duyduğu karakterlerin ilişkisi, aralarında hiçbir şey yokmuş gibi yazılmış. Sanki okuyucuya diyor ki; "açık açık söyleyemeyiz ama sen anladın"🫱🏻🫲🏽 Kitabın sansürsüz basımında bunlara apaçık değinildiğini duydum. Fakat ben sansürlü basım (iş bank. kültür yayınları.) okuduğum için bilemeyeceğim. Bu yüzden tam bir karakter analizi yapamıyoruz. Çünkü başlarda Dorian'ı etkisi altına alan Henry karakteri, kitabın ilerleyen sayfalarında hafızalarımızdan silinip gidiyor. Arada reklam gibi girip çıkıyor. Basil özellikle... Dorian'ı başta Henry'den uzak tutmaya çalışsa da, sonralarda "amaaan ne hâliniz varsa görün" gibi bir tavra büründü. Hikâye'nin ilerleyen bölümlerinde de iyice pasif hâle geliyor. Basil'i bütün bir karakter olarak derinlemesine okumak isterdim. Gerçek hayatta da, erdem sahibi olduğu için herkesin ilk harcadığı o "iyi adam" imajinı veriyor.
Kitabın özet bölümüne katılmıyorum. Dorian insanî duygularını giderek değil, gayette pat diye kaybediyor. Ve bu Henry'nin birkaç ukala sözüyle olacak iş falan değil. Aynı kurgu Dostoyevski'nin kaleminden çıkmış olsaydı nasıl olurdu diye düşünmeden edemedim. Portrenin yavaş yavaş ruhunu, büyüsünü kaybetmesine Dorian ile birlikte şahit olur, dönüşümü hissederdik. Yapıp yapıp üç maymunu oynadı Dorian. (İçimizdeki Şeytandaki Ömer gibi.) Tek fark Ömer'in pişman olması ve bir parça özeleştiri yapabilmesiydi. Dorian hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranıyor, salağa yatıyordu.
Şimdi biraz da karakterinden bahsedelim Dorian'ın... bahsedemiyoruz çünkü yok. Basil'i öldürdüğü günün sabahı chocolate lattesini höpürdetti bu çocuk yahu. O saf, genç hâlinden; câni bir versiyona gelmesi keskin bir geçiş olmuş biraz. Gerçi başlarda da Dorian için "ne iyi çocuk, melek gibi" dediğimi de pek hatırlamıyorum. Genel olarak silik bir karakteri vardı, en sonunda o da kalmadı. Hep günah keçisi seçilen, şovmen Henry'nin bile bir üslubu, mizacı vardı. İyiyse iyi, kötüyse kötü diyebiliyorduk. Mesela Basil insanın içindeki vicdanı, sahip olduğu erdemleri sembol ediyordu. Henry ise yasaklanan meyveye meftun olan ademoğlunu. Bu hikâyede Dorian tecrübesiz bir oğlandan fazlası değildi. Ve bu hâle gelmesinin müsebbibi, -başta akılsız başı olmak üzere- çevresindeki insanların tepkileriydi. Kişiliği henüz oturmamış, olgunlaşmamış bir çocuğa nasıl davranılması gerektiğini bilmeyen "bayağı" bir kitle vardı etrafında.
Sürekli yüzüne vurulsa da: "portre ömrünün tüm yükünü sırtlasın da, kendisi ebedî gençliğin olanca ihtişamıyla taze kalsın" istememişti Dorian aslında. Daha doğrusu bu fikir karşısında ölüp bitmemişti. Herkesin zaman zaman düşündüğü alelade bir şeyi, portreyi de işin içine katarak sesli söyledi sadece. Tanrıya yakarışlarda bulunacak, bunun uğruna delirecek, hatta şeytanla anlaşma yapacak vesaire sanmıştım kitabı okumadan önce. Herhalde Dorian o sözleri söylerken hâcet kapısı açıkmış. Ne diyelim Grey! bu da senin bahtsızlığın.
İlginçtir ki: Lord Henry'nin özellikle kadınlar, sadâkat, evlilik ve insan ahlakı hakkındaki çoğu söylemleri insanı çileden çıkarsa da, sayfaları çevirirken diyaloglarını dört gözle bekleten bir karakter. Eleştirilecek yönlerinin çok olması, elimize sağlam kozlar veriyor, ki bence okuyucaların Henry'de sevebileceği tek özellik budur. Adamın her sözü başlı başına bir "olay" zaten, düşünceleri hep uçlarda, ip üstünde geziyor. Yine de sözlerinin altını en çok çizdiğim karakter kendisi. İyi bir manipülatif. Sahneye çıkıyor..şovunu yapıyor ve en arka koltuğa oturup olacakları izliyor. Her ortamda olması gereken, ağzı iyi laf yapan ama söyledikleri çok da kâle alınmaması gereken bir insan tipi gibi geldi.
Kitabın yazarı Oscar Wilde şöyle der:
"Basil gerçek bendim. Dünya beni Lord Henry sanıyordu. Oysa Dorian benim olmak istediğim kişiydi." Ve şöyle ekler "belki başka çağlarda..."
Basil ve Henry'yi anladık da, Dorian özenilip, idol hâline getirilebilecek biri mi diye şaşırmıştım bu sözü ilk duyduğumda. Yazar neden Dorian gibi kötü biri olmak istesin ki? Baktığımız zaman; yazar, cinsel eğilimleri nedeniyle, yaşadığı dönem itibariyle yargılanmış, cezalandırılmış, toplum tarafından kabul görmemiş. Dorian gibi olmak istiyor çünkü; Dorian ne yaparsa yapsın, çevresindekiler onun kulu köpeği zaten. İnsanlar âdeta onun güzelliğine tapıyorlar. Ve kimsenin aklına onun pislik biri olabileceği gelmiyor. Kaldı ki Dorian'ın kirli çamaşırları zamanla ortaya çıktığında ve dedikodular alıp başını gittiğinde bile, insanlar hâla karşıkoyulmaz bir sempati duyuyorlar ona. Başkaları tarafından kınanma yok, yargılama yok, dışlanma yok, ceza yok, bedel ödemek hiç yok...Velhasıl hayatı boyunca işlemediği günahların bedelini ödemek zorunda kalan yazar Oscar Wilde bunu beğendi👍😉 Onun istediği şey cezasız günah işlemekti. Çoğu insan için bu güzel bir şey gibi görünür ve Dorian için de durum böyleydi. Kaldırabileceğini düşündüğü bir yüktü fakat kaldıramadı. İnsan, işlediği günahları mârifetmiş gibi başkalarının da bilmesini, görmesini ister içten içe. Artık monoton ve çevresindekilerin alıştığı hatta görmezden geldiği bir yığın günahla baş başa kalır Dorian. Evvela bakmaktan tiksindiği portresiyle kalakalır. Üstelik şimdi yanında ne Basil vardır ne de şaşaalı sözleriyle Henry. Sanki portre onun ruhunun, vicdanının bir timsali hâline gelir. Evet vicdandı bu. İnsanlar onun kararmış vicdanını, çürümüş ruhunu görmemeliydi, kendi bile. Kimse görmeden yok etmeliydi.. kimse görmeden yok oldu...
KİTABI BİTİRDİKTEN SONRA AKLIMA TAKILAN DELİ SORULAR:
1-) Lord Henry'nin hediye ettiği ve Dorian'ın okuyup çok etkilendiği kitabın adı ne?
2-) Basil'in cesedini asitlerle yok eden kimyacının, geçmişte Dorian ile arasında ne geçti ve Dorian onu neyle tehdit etti?
3-) Garibim Basil'ın cinayete kurban gittiğini bilen insanların ikisi de (Dorian + kimyacı) intihar etti. Şimdi gerçekleri kimse bilemeyecek mi? Basil ;(
4-) Dorian'ın işlediği günahlar yüzünden iğrenç hâle gelmiş bedenini Henry görseydi ne tepki verirdi? Söylediklerinden pişmanlık duyar mıydı?
NOT: Sayfa 95'e kadar sündüre sündüre okuyabildiğim kitap 95. sayfadan sonra sürükleyici hâle geliyor, oraya kadar sabretmenizi öneririm. + Kitabın sonlarına doğru; dokuma halıları, kilim örneklerini, tarihi eserleri, kilise ayini kıyafetlerini, mücevherleri, müzikleri, parfüm kokularını vesaire Dorian'ın uzun uzun betimlediği bir bölüm yer alıyor. Beni biraz yordu açıkçası o kısım. Fakat final bölümü beni tatmin etti. Olabilecek en iyi şekilde sonlandırıldı. *herkesin tahmin ettiği mâlum olayı* okumak için son sayfaları hızlıca ve yutarak okudum. İlerde mutlaka tekrar okuyacağım.
–İncelikli ve karmaşık bir kişiliğe sahip olanlar böyledir. Güçlü tutkuları ya başkalarını yaralar ya da onlara boyun eğer. Ya gidip adamın birini öldürürler ya da kendilerini.
📕🍷🫅🏻😏👹💭--------👱🏻✨️--------👨🏽🎨🎨🩸🖌🪽