Selamlar.. İncelemeye başlayacağım tam da şu anda, bu kitaba nasıl ve nerden başlanır bilemediğimden en iyisi hissettirdiklerinden bahsedeyim. Bir kafede oturmuş arkadaşınızla muhabbet ederken arkadaşınızın aniden odağınızı sabah giymiş olduğunuz ve o andan sonra asla bilinçli olarak fark etmediğiniz çorabınıza,…devamıSelamlar..
İncelemeye başlayacağım tam da şu anda, bu kitaba nasıl ve nerden başlanır bilemediğimden en iyisi hissettirdiklerinden bahsedeyim.
Bir kafede oturmuş arkadaşınızla muhabbet ederken arkadaşınızın aniden odağınızı sabah giymiş olduğunuz ve o andan sonra asla bilinçli olarak fark etmediğiniz çorabınıza, cebinizde duran bozukluklara ya da oturduğunuz sandalyeye çektiğini düşünün.
Biraz nörobilimsel bir tabirle bilinçdışıyla kolayca hallettiğimiz eylemleri bilinçle yapmaya zorlandığınızı hayal edin. Fincanı ağzınıza götürürken çayı dökmemek adına açı hesapladığınızı, ağzınızın içinde büzülü duran dilinizi her an hissettiğinizi..
Evett oldukça zor, katlanılmaz, yorucu bir hayat olurdu..
Bu çoğunlukla fiziksel verdiğim örneklerin düşünsel boyutlarını hayal edin bir de..
Varolan ya da varoluşan her şeyin varolagelirken bilincinde olmak. Şu anın daha şu an bile demeden geçmişe dönüştüğünü, az önce verdiğim örnekleri okurkenki zamanınızın bir daha geri gelmeyeceğini sürekli olarak anımsamak...
Farkında olmak, farkında olunmadığını fark etmek, ayrışmak, yalnızlaşmak ve yabancılaşmak...
İşte kitap tam olarak böyle bir duygu-düşünce ağına itiyor insanı. Buna da bulantı diyor ve bir yerden sonra gerçekten mideniz bulanmaya başlıyor.
Başlarda farkındalığı sağlıklı denebilecek bir düzeyde hissedip pek çok konuda farkındalık tatmini yaşıyorsunuz ancak ilerledikçe adeta farkındalık bataklığına saplanıyorsunuz ve kurtulmak gitgide zorlaşıyor.
Ancak adı "Bulantı" olan bir kitabın okurken keyif vermesini bekleyemeyeceğimizden kitap tam anlamıyla amacına ulaşıyor diyebilirim sanırım. Tam da bu nedenle başarılı bir başyapıt niteliğinde.
Bulantı kelimesi üzerine düşünüp dururken araştıra araştıra vardığım ekşi sözlükte şöyle bir yorum vardı: "bir süre yapışıyor sanırım insanın üstüne, her sabah aynı bulantıyla uyanıp, aynı bulantıyla uyuyor insan, yemek yiyiyor geçmiyor, acıkıyor geçmiyor. başka bir şey, sanki kötü bir şey gibi." İşte kitabı elinize aldığınız andan itibaren tam da bu hâlde buluyorsunuz kendinizi.
Sözün özü kitapların dünyasında her yeni kitapla bambaşka ruh hallerini deneyimlemek, bir süreliğine farklı bir açıdan hayata bakmak, kişiliğinize yeni hususiyetler eklemek hoşunuza gidiyorsa ve varoluşçuluğu araştırırken tam anlamıyla idrak edememiş ya da varoluşçu düşünceye sahip olmanın nasıl hissettirdiğini deneyimlemek isteğindeyseniz buyrunuz efenm, okuyunuz.
Ama önce şuraya kitaptan not etmiş olduğum alıntılar arasından binbir güçlükle seçip aldığım bir alıntıyı iliştirivereyim..
"Rüzgar, ta uzaklardan yapayalnız bir zil sesi getiriyor kulaklarıma. Ev içi gürültüleri,
otomobillerin uğultusu, bağırıp çağırmalar; aydınlık sokaklardan ileriye geçemezler. Canlılığı ve sıcağı bırakamazlar. Oysa bu zil sesi, karanlıkları yırtıp buraya kadar geliyor. Çünkü öteki gürültülerden daha sert ve daha az insansal."