SÖZ KUDÜS'TE
Mehmet Hoca'mın yanından ayrıldıktan sonra tam da planladığım gibi "Söz Kudüs'te" kitabını incelemeye koyuldum kitabın çok kapsamlı olması incelemeyi yazarken beni oldukça yordu ve zamanımı aldı.
Kitabımızın dili o kadar sade ki 10 yaşındaki bir çocuk rahatlıkla okuyup…devamıSÖZ KUDÜS'TE
Mehmet Hoca'mın yanından ayrıldıktan sonra tam da planladığım gibi "Söz Kudüs'te" kitabını incelemeye koyuldum kitabın çok kapsamlı olması incelemeyi yazarken beni oldukça yordu ve zamanımı aldı.
Kitabımızın dili o kadar sade ki 10 yaşındaki bir çocuk rahatlıkla okuyup anlayabilir. Kitabımızda Kudüs ile diyalog halindeyiz ve Sevgili Kudüs'ümüz bize başından geçenleri ve tarihte nelere şahit olduğunu sorularımıza cevap vererek anlatıyor.
Hz. Ömer'in (r.a.) Kudüs'ü fethi ve bundan öncesi, Hristiyanların Haçlı Seferi ve ardından Selahaddin Eyübi, Yavuz Sultan Selim Han derken Yahudilerin kutsal topraklarda bir devlet kurma hayalinin işgal ile sonuçlanıp sözde İsrail Devletinin kuruluşuna tanıklık ediyoruz.
II. AbdülHamid Han'ın bu olaya yaklaşımı..
Diğer Müslüman Arapların satın alınmışlığını ve basiretsizliği..
Yahudilerin Müslümanları sürmek için uyguladıkları şeytani planlar..
Bunların fikir babaları..
Siyonizm kavramı..
Müslüman gençlerin direniş için örgütlenişi..
gibi birçok konuyu inceleyip, öğreniyoruz.
Biz Müslümanların Kudüs meselesinde, içinde bulunduğumuz durum hakkında, elimizden bir şey gelmiyorken bile ne yapmamız gerektiği ve şuurlanmamız gerektiği gerçeği kitap boyunca sindire sindire işlenmiş durumda..
Çok kapsamlı ve gerçekten zengin bir kitap ve size bir şeyler katacağını düşünüyotum. Sadece bu kitabın değil Kudüs'ü öğreneceğimiz her kitap muhakkak bize bir şeyler katacaktır.
Müslümanların izzeti ve şerefinin ayaklar altına alınmaya çalışıldığı bu zamanda, ümmet şuurundan yoksun olduğumuz işte bu zamanda Kudüs'ü öğrenmek ve öğretmek zorundayız.
Son olarak Memet Hoca'mın bir sözüyle bitirmek istiyorum:
"Kudüs özgür değilse biz de özgür değiliz."
24 Nisan 2023
R. Muaz
2023'ün İlk İncelemesi
Son zamanlarda iyice dini eserlere sarmışken incelemeyi kısa tutacak olsam da 2023'ün ilk incelemesini Diyanet İşleri Başkanlığının çıkarmış olduğu ilmihal ile yapmak istedim.
Bu ilmihal gördüğüm pek çok kitaplıkta karşıma çıkmıştı ve camide bir müezzin hocamında hediye…devamı2023'ün İlk İncelemesi
Son zamanlarda iyice dini eserlere sarmışken incelemeyi kısa tutacak olsam da 2023'ün ilk incelemesini Diyanet İşleri Başkanlığının çıkarmış olduğu ilmihal ile yapmak istedim.
Bu ilmihal gördüğüm pek çok kitaplıkta karşıma çıkmıştı ve camide bir müezzin hocamında hediye etmesi üzerine okuduğum en iyi ilmihal oldu. Bunun sebebi de diğer pek çok ilmihal gibi; yalnızca abdestin farzı şudur, namazın farzı şudur deyip geçmesi değil, olaylar üzerine durması ve insanı düşündürmesi oldu. Anlam çıkarabileceğiniz ve az buçuk bilgi sahibiyseniz üstüne koyabileceğiniz bir ilmihal. DİB'in okuduğum ilk eseriydi ve o kadar hoşuma gitti ki DİB'inndiğer kitaplarına da göz gezdirme kararı aldım.
Okurken birçok yeri çizdim ve notlar çıkardım. Değindiği konular ve bunların anlatımı gayet güzel ve başarılıydı.
23 Nisan 2023
R. Muaz
-Mustafa Armağan | Fatih Sultan Mehmed
Mesela 1470 yılında Bavyera Yahudilerine yönelik zulümlere Fatih Sultan Mehmed'in müdahale ettiğini biliyoruz. Bavyera Kralı X. Ludwig'e bir mektup (namei humayun) göndermiş, bunun üzerine önce İtalya kıyılarına getirilen Bavyeralı Yahudilerin çoğu, Osmanlı gemileriyle İzmir'e…devamı-Mustafa Armağan | Fatih Sultan Mehmed
Mesela 1470 yılında Bavyera Yahudilerine yönelik zulümlere Fatih Sultan Mehmed'in müdahale ettiğini biliyoruz. Bavyera Kralı X. Ludwig'e bir mektup (namei humayun) göndermiş, bunun üzerine önce İtalya kıyılarına getirilen Bavyeralı Yahudilerin çoğu, Osmanlı gemileriyle İzmir'e nakledilmiştir. İşte İzmir Yahudilerinin çoğu, bu acı göçün kalıntıları olarak 20. yüzyıl başlarına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Dolayısıyla Sultan II. Bayezid döneminde, 1492 yılında İspanya Yahudilerinin, yani Sefaradların Osmanlı ülkesine davet edilmesi ne bir istisnadır, ne de ekstra ya da tuhaf bir tutumdur. Aslında Osmanlı topraklarına 17. yüzyıla kadar aralıklarla devam etmiş olan bir Yahudi göçü vardır. Nitekim II. Abdülhamid döneminde Siyonistlerin Filistin'de bir toprak satın alma taleplerinin altında da bu geleneksel hatıralar yatmaktadır. Yahudilerin Avrupa'da ne zaman başları sıkışsa en müşfik kucak olarak gördükleri Osmanlı yönetimine sığındıklarını biliyoruz. Nitekim 19. yüzyıl gibi geç bir dönemde Macar ve Polonyalı mülteciler, sığınacak ülke aradıklarında Osmanlı'dan başka sahip çıkacak babayiğit bulamamışlardı.
-Mustafa Armağan | Fatih Sultan Mehmed
İslamiyetin bu rahatlığına mukabil, başka dinlerle diyaloga girme noktasında Hıristiyanların, hele Musevilerin işi çok daha zordur. Neden zordur? Şundan Hıristiyanlar ve Museviler bizim peygamberimizi bir "peygamber" olarak kabul ettiklerinde, kendi dinlerinin eksik olduğunu da…devamı-Mustafa Armağan | Fatih Sultan Mehmed
İslamiyetin bu rahatlığına mukabil, başka dinlerle diyaloga girme noktasında Hıristiyanların, hele Musevilerin işi çok daha zordur. Neden zordur? Şundan Hıristiyanlar ve Museviler bizim peygamberimizi bir "peygamber" olarak kabul ettiklerinde, kendi dinlerinin eksik olduğunu da kabul etmiş olurlar. Şayet peygamberlerinin arkasından Allah yeni bir peygamber göndermişse, bu demektir ki, tabi oldukları vahiy, henüz tamamlanmamıştır, eksiktir, nakıstır, arkasından bir tamamlayıcı gelecektir.
Dolayısıyla bir Hıristiyanın ve Musevinin bir Müslümanla diyaloga girmesi kabulü hiç de kolay olmayan bir hadisedir. Bu durumda bir Musevi ve Hıristiyanın pek çok ilkesinden taviz vermesi gerekir.
Müslüman içinse durum tam tersidir. Onlar bizim peygamberimizi kabul ettiklerinde dinlerinin dışına çıkma riskini taşıyorlar, biz ise onların peygamberini kabul etmediğimizde dinimizin dışına çıkıyor, hatta imanımızı yitiriyoruz. Bu kadar eskin bir ziddiyet vardır arada.
İşte İslamiyetin 'son' ve 'ekmel' din olmasından kaynaklanan bu engin ve kuşatıcı tabiatı, sosyal hayatta da benzer neticelere yol vermiştir. Bir bölgede eğer Islamiyet egemen se orada yaşayan farklı din mensuplarının varlığı, Müslümanların ve hükümdarın üzerine keyfi değil, hukuki bir yükümlülük getirmektedir. Onların hukukunun Müslümanların üzerine "zimmetlendiği" gerçeğinden dolayıdır ki, Islam hukukunda, İslam toplumlarında yaşayan Müslüman olmayanlara zimmi adı verilmiştir. Neden? Hakları Müslümanların üzerine "zimmet "lenmiştir de ondan.
Dolayısıyla bugün "Osmanlı'da hoşgörü" diye sık sık tekrarladığımız olgu, zaten hukuki olarak İslam'ın Müslüman yönetici ve birey üzerine yüklediği dini bir yükümlülükten başka bir şey değildir. Yani bir Müslüman başka türlü yapamazdı. Bu özel bir müsaade, bir izin, bir ruhsat değil, diğer inançların yaşamasını teminat altına alma yönündeki dinin bir buyruğunun yerine getirilmesidir.
Bu sabah bayram namazında cami de neredeyse birbirimizin sırtına secde edecektik. Cemaatin böyle kalabalık oluşu ve Müslümanların bayram sabahında böyle tekbirlere iştirak etmesi aklıma Kadir Mısıroğlu'nun (rahmetullahi aleyh) şu sözlerini getirdi:
"Belki de biz Topkapı Sarayı'na, Peygamber Aleyhisselâtû Vesselâm'ın Sancağını…devamıBu sabah bayram namazında cami de neredeyse birbirimizin sırtına secde edecektik. Cemaatin böyle kalabalık oluşu ve Müslümanların bayram sabahında böyle tekbirlere iştirak etmesi aklıma Kadir Mısıroğlu'nun (rahmetullahi aleyh) şu sözlerini getirdi:
"Belki de biz Topkapı Sarayı'na, Peygamber Aleyhisselâtû Vesselâm'ın Sancağını çekmek için yürüdüğümüz zaman; Tekbirlerin heyecâni (alev nasıl sirâyet eder, yaş ağacı bile yakar; bir ormanda kuruların vücûda getirdiği ateş, nasıl yaşları da yakar) o imân bakımından yaş olanlar da, o heyecanı duyacaklar. Gayri irâdî, Tekbir'e iştirâk edecekler!"
hayat fazla ciddiye alacağın bir şey değil.. insan yaşar ve sonunda ölür. bizden önce milyarlarca insan yaşadı ve öldü.. sonra bizde yaşayıp öleceğiz.. kalıcı değilsin fazla düşünme.. sonrasına bak..
Aklımda okuduğum birçok kitabın incelemesini yapmak var. 2023te hiç kitap incelemesi yapmadım. Ama eğer boş kalırsam bayağı kitap incelemesi yazmak istiyorum. Bir kitabın incelemesini yazmak (incelemem vasat dahi olsa) benim için en az 30-40 dk sürdüğü için bu zaman diliminde…devamıAklımda okuduğum birçok kitabın incelemesini yapmak var. 2023te hiç kitap incelemesi yapmadım. Ama eğer boş kalırsam bayağı kitap incelemesi yazmak istiyorum. Bir kitabın incelemesini yazmak (incelemem vasat dahi olsa) benim için en az 30-40 dk sürdüğü için bu zaman diliminde kitap okumak, kitap incelemesi yazmaktan daha cazip geliyor.
Kitabı okurken şunu düşündüm: bu nasıl bir kurgudur. Bir insan kişileri, olayları, duygu ve düşünceleri nasıl bu kadar başarılı bir şekilde okuyucuya aktarabilir. Karakterler o kadar gerçek, duygular o kadar gerçekti ki kitabın içine aktım. Ve bunlar gerçekten gerçek değil…devamıKitabı okurken şunu düşündüm: bu nasıl bir kurgudur. Bir insan kişileri, olayları, duygu ve düşünceleri nasıl bu kadar başarılı bir şekilde okuyucuya aktarabilir. Karakterler o kadar gerçek, duygular o kadar gerçekti ki kitabın içine aktım. Ve bunlar gerçekten gerçek değil mi diye düşündüm. Bir insan nasıl bunları kurgulayabilir? İşte kitap boyunca bunu düşünmekten kendimi alıkoyamadım.
Tolstoy'un daha önce 'İnsan Ne ile Yaşar' kitabını okumuştum. Tolstoy'un okuduğum ikinci kitabı ve yanlış bir zamanda okuduğumu düşündüğüm kitap ise bu dev eser. Buna binaen söylüyorum ki Anna Karenina'ya başlamadan önce Tolstoy'un birkaç kitabını okuyun. Çünkü direkt Anna Karenina'yı okumak hızlı bir başlangıç olabilir. Dilinin gayet akıcı ve sıkmadığını düşündüğüm halde bunları söylüyorum.
Spoiler vermeden söyleyeyim. Levin'in aşkı insanda tebessüm bıraktırıyor. Anna'nın sonlara doğru düşünceleri veya hissettikleri beni deli etti. Gerçekten kadınların kimi zaman böyle davrandıklarını ve Tolstoy'un bunu harika bir şekilde yansıttığını gördüm.
Evet koca kitapta aklımda yer edinen bu iki şey oldu. Bu tabii benden kaynaklı başkasına sorsanız belki size saatlerce anlatır.
Son bölüme ilişkin şunu söyleyebilirim ki: bence pekte gerekli değilmiş. Fakat kitabı okuyan kişi zaten Tolstoy'un bu bölümü nasıl bir psikolojiyle yazdığını çok rahat anlayabilir. Belli ki Tolstoy ağabeyimiz (ya da amcamız, dedemiz) muhtemelen dinin önemini vurgulamak, insanı kör kuyudan çıkaracak olan şeyin din olduğunu belirtmek istemiş. Bunu belirtmeden kitabını bitirmek istememiş. Bu da gayet olağan.
Sanırım bu kitap incelemesi biraz (bence fazla) vasat kaldı. Duygu ve düşüncelerimi tam anlamıyla aktaramadığım için beni mazur görün. Dediğim gibi yanlış bir zamanda okudum ve bu yüzden 80 küsür günde bitti bu kitap. Binaenaleyh kitap üzerine tam manasıyla düşemedim. İncelememde biraz sönük kaldı. Siz vaktinizin geniş olduğu bir zamanda okursanız muhtemelen şuan benim gibi olmazsınız.
Naçizane tavsiyelerim ve incelemem bu kadar, sevgiyle..