“Gelsen ve görsen nasıl yaşadığımı, gelsen ve görsen bu insanları… Sen; beni tanıdığını, beni sevdiğini, beni beklediğini söyleyen sevgilim… Sana fotoğraf çekip göndermemi istiyorsun, bugüne kadar fotoğraf makinesini elime almadığımı bildiğin hâlde. Ama akıllıca bir öneri… Akıllıca, etkili ve çağdaş.…devamı“Gelsen ve görsen nasıl yaşadığımı, gelsen ve görsen bu insanları… Sen; beni tanıdığını, beni sevdiğini, beni beklediğini söyleyen sevgilim… Sana fotoğraf çekip göndermemi istiyorsun, bugüne kadar fotoğraf makinesini elime almadığımı bildiğin hâlde. Ama akıllıca bir öneri… Akıllıca, etkili ve çağdaş. Yetersiz sözcüklerle anlatacağıma, çeker fotoğrafını yollarım. ‘Burası işte böyle, gördüğün gibidir.’ derim. İşte burada yaşıyorum, derim. Çocukları anlatacağıma, portrelerini çeker yollarım. Kayalarda ve karda şahrem şahrem yarılmış pabuçsuz, çorapsız ayakların, cüzzamlı ellerin fotoğraflarını çeker yollarım. Tozlu bürokrat masalarının, mahkeme duvarı gibi suratların fotoğraflarını… Büyük azgın köpeklerin, çıplak, ağaçsız dağların, çaresiz insanların yaşadığı bu soğuk yeryüzü cennetinin, tezekleri tükendiğinde insanların kendi soluklarıyla ısındıkları bu dağ başı köyünün çekerim fotoğrafını, yollarım. Fotoğraf demek, uygarlık demek. Tüm uygarlıkların üstüne ettiğim burada, bu çağdaş aleti kullanıp yüzlerce, binlerce kare fotoğraf çeker yollarım sana. ‘İnsanlık Freski’ başlığıyla sergiler ya da bir kitapta toplarsın. Yalnız sana değil, tüm tanıdıklarıma, uygarlığın ortasında yaşayan tüm insanlara da yollarım. Duvarlarını bu güzel fotoğraflarla kaplasınlar, içinde bulundukları durum için tanrılarına şükretsinler. Yatıp kalkıp yakarsınlar, adaklar sunsunlar. Yaşasın fotoğraf. Yaşasın bana bunları yazdıran sevgilim. Yaşasın uygarlık!”