yalnızlık o kadar yalın ve sahici aktarılmış ki.. yalnızlığı kabullenmekten başka şansı olmayan kirpi saçlı adam, romantik oyunlarla kendine acır. fakat bundan ne nezihe'nin, ne aziz buralıların, ne kirpi saçlı'nın, ne gülseren'in, ne annelerin, ne babaların ne de silüetin haberi…devamıyalnızlık o kadar yalın ve sahici aktarılmış ki.. yalnızlığı kabullenmekten başka şansı olmayan kirpi saçlı adam, romantik oyunlarla kendine acır. fakat bundan ne nezihe'nin, ne aziz buralıların, ne kirpi saçlı'nın, ne gülseren'in, ne annelerin, ne babaların ne de silüetin haberi vardır.
üslup o kadar kuvvetli ki.. ilhami algör'ün hikayelerinin benzer meseleler olduğunu fark etmiş olsam dahi sıkılmıyorum. bir yanıyla oğuz atay hissini alıyorum.
henüz kitabı bitirmedim, fakat gecenin bu saatinde kitabı hissetmişken bir şeyler söyleyebilmek istedim. kirpi saçlı'nın edindiği oyunlar beni burkuyor. yeryüzünde ne çok kirpi saçlı adam var nezihe hanım?
"Yalnızlığın bir kokusu var bence." (syf 63)
"Çıkıp geceyi koklayalım mı? Gökyüzü parçalı bulutlu. Arada yıldızlar var. Uzakta, ağaçlar arasında parıldayıp kaybolan birkaç ev ışığı, baca dumanlarından yayılan odun kokusu, komşudan tv sesi. Peki, çıkmayalım. Sobaya bir odun atayım. Bulaşıkları sudan geçireyim. Hikâyenizi kaldırayım." (syf 64)
bu iki sayfada metafor görüyorum. ama belki de ilhami algör böyle bir amaç gütmemiştir, bilmiyorum. 64. sayfada yalnızlık çok baskın.
Başka bir sayfada da "Kahvemizi, tütünümüzü alıp balkona çıkalım. Rüzgâr var. Olsun. Küçük, yuvarlak bir masa, iki sandalye. Birinde ben oturuyorum, diğeri boş. Genellikle boş. Buraya her oturuşumda gözüme batıyor. Gözümden girip içime batıyor. Kaldırsam mı?" diyor. üzerine çok şey söylenebilir fakat ben yorgunum, sizi dinlemek isterim; kitabı okuyup okumamanız önemli değil. konuşun! çünkü bazen "Hayat iki kişi ile farklı bükülüyor. Tekli bükülmeler yarım yanmış kibrit çöplerine benziyor. İkili bükülmelerde iki yanık kibrit bazen çok hoş sarmallar yaratır. Bazen."
müzik önerisi:
the saxophones- if you're on the water(geceye uygun.)
henry the lee-saudade(kitabı okurken dinliyorum, gayet uygun.)
İyi geceler ev.
İyi geceler sidikli kontes*.
filmi yeni bitirdim.. ağlamak istiyorum ama hiç de kolay ağlayabilen biri değilimdir.. filmin bir sahnesine denk geldim ve konusuna bakmayı reddedip direkt olarak izleme kararı aldım.. bence bu hayatın bir mesajı. eğer siz de aldatılma evresinden sonra odanızda otururken normalin…devamıfilmi yeni bitirdim.. ağlamak istiyorum ama hiç de kolay ağlayabilen biri değilimdir..
filmin bir sahnesine denk geldim ve konusuna bakmayı reddedip direkt olarak izleme kararı aldım.. bence bu hayatın bir mesajı.
eğer siz de aldatılma evresinden sonra odanızda otururken normalin aksine konusuna bakmadan karşınıza çıkan filmi izlemeye başlar ve konu akışının genel olarak saklanılmış gizler ve aldatmalarla alakalı olduğunu görürseniz böyle düşünürsünüz..
filmi çok yanlış zamanda izledim, sinirlerim bozuldu ksöfldöf
güzeldi.. daha fazla bu konu üzerinden konuşursam kelimelerim filme yönelmiş olan yörüngesinden sıyrılıp dertleşilecek terapi koltuğundaymışım gibi bir izlenim oluşturacaktır sanırım..
dipnot: film, telefon kullanmayı bırakma üzerine şekillenmiş bakış açımı kuvvetlendirdi.
sağlıklı günler ve de iyi geceler sevgili raf ailesi!
ben artık çok sıkıldım; doğru düzgün, kaliteli bir sohbetin içine dahil olamamaktan, fikir tartışması yapamamaktan. herkes libidosunun derdine düşmüş, herkes bu s1ktiğimin dünyasına ne için geldiğini düşünmeden yaşar olmuş. biliyorum benim gibi sıkılan birileri var.. ama niçin denk gelmiyoruz? niçin…devamıben artık çok sıkıldım; doğru düzgün, kaliteli bir sohbetin içine dahil olamamaktan, fikir tartışması yapamamaktan. herkes libidosunun derdine düşmüş, herkes bu s1ktiğimin dünyasına ne için geldiğini düşünmeden yaşar olmuş. biliyorum benim gibi sıkılan birileri var.. ama niçin denk gelmiyoruz? niçin felsefik tartışmalarla birkaç dakikamızı dahi şenlendirmek yerine saçma sapan moda ikonları, güzellik algıları, ideoloji kapıştırmalarına dahil oluyor kulaklarımız? niçin edebiyattan konuşamıyoruz? niçin birbirimizi gerçekten anlamıyor; kimi zaman hafife alıp kimi zaman dinlemiyoruz dinlesek de anlamıyoruz? arkadaşlar ben artık nefes alamıyorum. ve biliyorum ki sıkkınlığım ancak kaliteli anlarla geçebilir. çünkü ben çok yoruldum anlayamadığım insanların lisanına denk gelmekten. ben artık çok yoruldum anlaşıldığımı hissetmemekten. ben artık dinlenilmemekten çok sıkıldım. konuşamamaktan. toplumun var ettiği güzellik kuramları, dayatılmış ahlak kuralları, takım tutulur gibi benimsenmiş siyasi partiler.. yılın modaları.. anlayamadığım makyaj malzemeleri.. dilini bilmediğim birçok şey.. ben bu dünyaya ait değilim bile diyemeyecek kadar yorgun hissediyorum. ne olur.. ne olur artık konuşunca karşılıklı bir şekilde umduğum doyumu alabileceğim insanlara denk düşeyim.
ben yalnız hissetmekten çok yoruldum.
kendisini nasıl keşfedebileceğini keşfedememiş, hayata ne için geldiğini henüz sorgulamaya başlamış, kim olduğunu ve nereye ait olduğunu sorgulayan birine hangi kitabı tavsiye ederdiniz?
merhabaaa, kendimi nasıl hissettiğimi kavrayamamakla -yalan söylüyor, aslında bizzat bu sebepten- cedelleşirken kitaplara.. hayır hayır, kesinlikle Oğuz Atay'a sığınmış olduğum doğrudur. Oğuz Atay'ın bendeki yeri her zaman ayrıdır. hani böyle, en anlaşılmaz hissettiğiniz anlar, kendinizi bile anlamıyorken ya da kendinizle…devamımerhabaaa,
kendimi nasıl hissettiğimi kavrayamamakla -yalan söylüyor, aslında bizzat bu sebepten- cedelleşirken kitaplara.. hayır hayır, kesinlikle Oğuz Atay'a sığınmış olduğum doğrudur.
Oğuz Atay'ın bendeki yeri her zaman ayrıdır. hani böyle, en anlaşılmaz hissettiğiniz anlar, kendinizi bile anlamıyorken ya da kendinizle kavga ederken kendinizden kaçmayı seçtiğiniz de demeliyim, sakinleş diyen bir ses vardır ya hani.. tabiri caizse "üzülme zehra üzülme, ben buradayım sen neredesin acaba?" diyen bir sesi duymak.. ağlamakta zorlanan biri için nasıl da sakinleştirici olabilir, anlarsınız.
Oğuz Atay, hep aynı kavganın baş rolünde. kitabın arkasında da belirtildiği gibi "Türkiye'nin ruhunu hep aynı maharetle kavrıyor."
tüm karakterleri farklı olmakla beraber hep aynıymış gibi geliyor bana. belki tüm insanların farklı olduğu bilinciyle aslında hep aynı olduğu anlamı gizlidir, bilemeyiz. ya da bilebiliriz, ne fark eder ki.
Oğuz Atay'ı okurken farklı kitaplarda benzer detayları görmek beni çok heyecanlandırıyor.
hikayeler arasında yer alan Babama Mektup'ta: "belki de yazdıklarımı biraz karışık buluyorsun. aslında karışıklık içimdedir ve bu mektubu yazma isteğim, karışık ruhumun kapıldığı samimiyet buhranlarından biridir." diye belirtiyor durumun ehemmiyetini Oğuz Atay. ehemmiyet demeyi seçiyorum çünkü sıradan birkaç cümle olmadığı âşikar. şöyle ki benim için çok daha ayrı bir yere sahip olan Tehlikeli Oyunlar kitabında da şöyle bir cümle geçiyor, yine bir mektup yazma serüveni vasıtasıyla: "mektubumuz karışık olmakla beraber ruhumuzun aynasıdır."
karışık bir ruh ve bizatihi düş dünyasına sahip olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.
belki de birçoğumuzun bildiği şeyleri tekrarlıyor ve buraya kadar okuyabilmiş olan sizleri sıkıyorum. fakat bilmelisiniz ki fütursuzca yazabilecek olan bendenizin, Oğuz Atay denince heyecanlanıp bir şeyler söylemek isteğiyle küçük bir çocuk gibi eli ayağı dolanıyor. bu sebeple susmak da içime sinmediğinden sıkıcılığa boyun eğiyorum.
belki bu yazdıklarım henüz Oğuz Atay'a "Buradayım!'' yanıtı vermemiş olanlar için ona ve yaşarken anlaşılmamış ruhuna karşı ilgi uyandırabilir.
bu kitapta beni en etkileyen hikaye 'Unutulan' oldu. gözüm boşlukları ezberledi, ruhum silkelendi. sözlerimi bu hikayeden bir alıntı yaparak sonlandırmak istiyorum..
"Seni, çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?"
bana bir harf bağışlayabilir misin? inan bana bu evrende olması şart değil. belki yedi milyar evrenin birinden, yedi milyar insandan birine; bendeniz eğreti ve kimsesize. urganımda çoktan çok kelime, bu günlerimde de korkunç bir ur var. sence, aslında bizce, bir…devamıbana bir harf bağışlayabilir misin? inan bana bu evrende olması şart değil. belki yedi milyar evrenin birinden, yedi milyar insandan birine; bendeniz eğreti ve kimsesize.
urganımda çoktan çok kelime, bu günlerimde de korkunç bir ur var. sence, aslında bizce, bir araya gelmiş elli üç harf, ne sayıklıyor? mühim olan ne sayıkladığı mı yoksa neye sayıkladığı mı? temin ederim ki, ikisinin de mühimi yok.
lilith'yi tanıyor musun? lilith'yi tanı fakat bilinçsizce.
kitaplarımı ortalığa saçıp dünyanın merkezine paralel bir şekilde oturuyorum. kül olana kadar yanacağım. fakat, sizden bir harf, yani lilith bilinci talep ediyorum, lilith olmuş benliğimle.
Spoiler içeriyor
ne izledim la ben? şaka bir yana, sonu.. nasıl demeliyim, anlamak istediğim mesajdan çok daha aykırı bir şekilde bitti. bilmiyorum. belki de bir sürü metaforun ardına gizlenilmek istenmişti gerçek. sahiden derun, söylediğini yaptı denmek istenildi belki de. neden bu son?…devamıne izledim la ben?
şaka bir yana, sonu.. nasıl demeliyim, anlamak istediğim mesajdan çok daha aykırı bir şekilde bitti. bilmiyorum. belki de bir sürü metaforun ardına gizlenilmek istenmişti gerçek. sahiden derun, söylediğini yaptı denmek istenildi belki de. neden bu son? 28 dakika boyunca izlediğim bu film bana ne demek istedi? gerçekten hayatın amına koymak isteyen bir gencin, yaptığı şey mi? bilemiyorum. daha iyi bir sonu hak edermiş gibi geliyor. kesinlikle bunu beklememiştim. belki derun, başladığı işi gerçekten bitirmeliydi. ama.. hangi işi?
4/10