(@) - Raf

Barbie kapak değişti diye hüzünlüyüz.. Barbie sürekli erteleyip durdum ama sonunda izledim. Çok merak ediyordum gerçekten filmi ve izlediğim için pişman değilim çünkü izlemeseydim hep merak edecektim. Barbie'yi küçükken bile sürekli oyuncaklarını , animasyon filmini görürdük. Ancak nedense şimdi live…devamıBarbie kapak değişti diye hüzünlüyüz.. Barbie sürekli erteleyip durdum ama sonunda izledim. Çok merak ediyordum gerçekten filmi ve izlediğim için pişman değilim çünkü izlemeseydim hep merak edecektim. Barbie'yi küçükken bile sürekli oyuncaklarını , animasyon filmini görürdük. Ancak nedense şimdi live action (canlı çekim) yapıldı. Açıkçası küçükken barbie animasyon izlerken aklımda hep dolanırdı 'gerçek barbie' olur mu diye. Bana hep imkânsız gelirdi, hâlâ da imkânsız geliyor. Çünkü kusursuz olamıyoruz, olmaya çalışıyoruz sadece. Ben çok önceden Supervenus adlı bir kısa fîlme inceleme yazmıştım. Hem kısa filmi izlemenizi hem de gönderimi okumanızı öneririm. Eminim beni daha iyi anlayacaksınız. Büyüdükten sonra Barbie denilince aklıma sürekli kapitalizm gelirdi. Gelmesi de gayet doğal. Bu konuya girmeyeceğim. Filme gelirsek. Filmde Barbie'nin bütün oyuncaklarını görmekteyiz; barbie ev, barbie karavan, barbie köpekleri vs her şey var. Film de bir de barbie bebeği çeşitleri de var. İlk barbie sarı saçlı, beyaz tenli, fiziği mükemmel idi. Sonradan ise birçok barbie yaratıldı; siyahi barbieler, meslek sahibi barbieler (doktor vs) gibi gibi birçok şey çıktı. Bu da feminizme yönelik idi. Zaten şu an barbie daha çok feminizmi temsil ediyor. Ben feminizm karşıyım bu arada. Barbie'nin bir de kölesi olan Ken'i var. Ben Barbie dünyasında hiçbir zaman Ken karakterini sevmezdim hâlâ da sevmiyorum. Ken barbie için bir köleden ve seks aracından başka bir şey değil maalesef işte bu da feminizmin bir getirisidir. Sizler Barbie filmi ile dalga geçiyorsunuz, kestirip atıyorsunuz ancak eleştiri yapamıyorsunuz. Filmde o kadar çok mesaj gönderme vardı ki keşke o replikleri, renkleri, simgeleri tek tek not alıp uzun bir gönderi atabilseydim ama maalesef o kadar zamanım yoktu. Ben hep derim ki bir yapıt'ı başarılı yapan şey mesaj verebilmesidir. Barbie mesajlarını gayet açık açık verdi bu bir gerçek. Bu onu başarılı yapar. Burada kalkıp Barbie'yi yermek ya da övmek gibi bir amacım yok. Ben sadece eleştirimi yapıyorum. Barbie herkesin tarzı değil bir kere bunda anlaşalım. Sırf gömmek için izleyen varsa kusura bakmayın ama gerizekâlıdır. Hem iki saat kendine işkence yaptırmak ne ya aw Bu arada çekimi nedense beğendim. Çekimde bir kalite var idi. Bu arada barbie yaratıcısını hayatım boyunca hiç merak etmedim. Yaratıcısı ise bir kadınmış. Kendisi de feminist. Eğer çocukken barbie animasyonlarını izlesiyseniz bence filmine de bir bakın. Barbie herkese önermiyorum, ilgisi olan izlesin. Keyifli izlemeler. Not: Raf, Barbie kapağını değiştirmiş kötü olmuş ya ilki daha dikkat çekici idi bence aw

nippon 1 year ago

Suzume no tojimari

Makoto Shinkai

41 Gönderi

Kutsal Miyazaki etkisi var idi. Belki de bu yüzden bu kadar güzeldi. Filme beklentim düşük başlamıştım. Normalde Miyazaki dışında diğer filmlere beklentim düşük başlarım çünkü çoğu bana Miyazaki etkisi yaratmaz. Bu filmin başını izlerken dahi beklentim hâlâ düşük idi. Filmin…devamıKutsal Miyazaki etkisi var idi. Belki de bu yüzden bu kadar güzeldi. Filme beklentim düşük başlamıştım. Normalde Miyazaki dışında diğer filmlere beklentim düşük başlarım çünkü çoğu bana Miyazaki etkisi yaratmaz. Bu filmin başını izlerken dahi beklentim hâlâ düşük idi. Filmin ilk bir saati arada heyecanlıydı ve merak uyandırdı. Sonra gittikçe içine çekti. Bir anime için iki saat uzundur. İki saat sıkar diye düşündüm ama gittikçe beni içine çekmeye başladı. Beni o kadar içine çekmişti ki film, sonlara doğru gözlerim doldu. Bazı yerler ise tüylerimi diken diken etti ve heyecanla izledim. Filmde bir Miyazaki etkisi vardı bu kesin. Souta'nın Howl'a olan acayip benzerliği ise gözümden kaçmadı. İlk gördüğümde 'bu bildiğin Howl' diye bir şaşkınlık yaşadım. Ayrıca kedi detayı ise Miyazaki filmlerinde çokça görürüz. Zaten filmde geçen romantiklik ve büyülü (fantastik) dünya bile yönetmenin Miyazaki ile aynı tarzda olduğunu gösteriyor. Yönetmenin Your Name adlı animesi de yine aynı büyülüğe sahip idi. Filmde geçen 'Miyazaki' ismi de hani gözümden kaçmadı değil tabii ki. Miyazaki filmleri izleyip tamamladığım gibi (sadece bazı kısa filmleri kaldı) Shinkai filmlerini de tamamlayacağım. Böyle değerli yapımlar kesinlikle izlenmeli ya cidden. Bu filmi bile geç izlediğim için kendimden utandım açıkçası. Filmin müziği ise gerçekten harika idi. Müziğini daha filmini hiç izlemeden Spotify'da anime müzik çalma listeme eklemiştim. Eğer çalma listeme bakmak isterseniz profilimdeki linkten bakabilirsiniz. (not: çalma listesi sürekli güncellenmektedir.) Gelelim baş karakter olan Suzume'ye. Her ne kadar sıradan bir karakter olarak kalsa da kendisine gıcık olmadığım için mutluyum. Fîlmê başlamadan önce gıcık olurum diye korkmuştum ama şükür olmadı. Ancak kendisine ayılıp bayılmadım da onu da belirteyim. Kesinlikle tavsiye ediyorum filmi. İzleyin, izlettirin. Keyifli izlemeler.

nippon 1 year ago

Ölüm Defteri

Shûsuke Kaneko

7 Gönderi

Spoiler içeriyor Death Note'un filmi de izlenir! Şu an bu gönderiye nasıl başlayacağımı zerre bilmiyorum. O kadar çok şeyden söz etmek istiyorum ki. Aklıma gelen her şeyden söz edeceğim için gönderiyi spoi olarak işaretledim. Film hakkında spoi versemde fark etmez gerçi çünkü…devamıDeath Note'un filmi de izlenir! Şu an bu gönderiye nasıl başlayacağımı zerre bilmiyorum. O kadar çok şeyden söz etmek istiyorum ki. Aklıma gelen her şeyden söz edeceğim için gönderiyi spoi olarak işaretledim. Film hakkında spoi versemde fark etmez gerçi çünkü çoğunuz animeyi izlediğiniz için spoi yemiş olmuyorsunuz sonuçta. Filmi sırf Japonlar kendi yaptı diye bile izlenir. Abi animeler film olacaksa Japonlar yapsın sadece başka kimse yapmasın. Amerîka kalkıp animelere de artık bulaşıyor. Bu filmin 2017 yılına ait bir filmi daha var mesela. Amerikalılar yapmış. Lan utanmayıp bir de L.'i siyahi yaptılar. Neyse sakinim. O yüzden diyorum ki yapacaksa eğer Japonlar yapsın sadece. Bu arada artık Japonların anime film halini de izleyeceğim. Yani animelerin live action halini. Gelelim filme. Açıkçası film ne olursa olsun elbette animenin çok altında kalıyor bu bir gerçek. Beklentiye girmeden sadece keyfi olarak izlerseniz güzel gelir. Yok eğer kalkıp sırf kötü eleştiri yapmak için açıp izleyecekseniz o zaman kusura bakmayın malsınız. Filmde beni hayalkırıklığına uğratan Light tipi oldu tabii ki. Ya aslında biliyordum tipini de yine de işte söyleyeyim dedim. Light tipi daha iyi olabilirdi bence ama demek ki bulamamışlar. Adamın oyunculuğu iyidi ama Light'ya hiç bu kadar gıcık olacağımı düşünmemiştim xd ya normalde animede Light başlarda severdim sonradan sevmedim, finale doğru tekrar 'biraz' sevdim o kadar. L. ise gayet tatlı bir karakter idi. Zaten animede de tatlı bir karakter idi benim için o yüzden gözüme batmadı. Filmde animeye nazaran bazı kısımlar değiştirilmişti. Mesela animede en sevdiğim yerlerden biri olan L. ve Light karşılaşmasını filmde değiştirmişler ve açıkçası üzdü beni. Ama iyidi yinede. Birde Misa Misa'nın tipi hayalkırıklığı oldu bende. Ya o sarışın güzel mi güzel anime kızı nerde?! Ah Misa ah.. Neyse gelelim biricik canı sıkılan Ryuk'e. Ben filmde Ryuk ve Light'nun can sıkıntılarını görmedim ya o çook içimde kaldı. Manga okudum canları sıkılıyor var, anime de var ama filmde yok. Hüzünlüyüm dostlar. Japonlar duysun! üzmeyin beni aww Bu film 2006'da çekilmiş. O dönemde zaten animesi de çıkmıştı. Anime büyük patlama yaptı. Adamlar filmi de çekmiş ve filmi de beğenilmiş. Bence filmi dönemine göre iyi çekilmiş. Öyle çok göze batan bir şey yoktu. Genel olarak beğendim. Eğer animesini izlediyseniz bence filmine de bir bakın. En azından içinizde kalmaz. Ancak uyarıyorum bak; kötü eleştiri için ve büyük beklentiyle kalkıp izlemeyin. Keyifli izlemeler dilerim.

nippon 1 year ago

Red, White & Royal Blue

Matthew López

39 Gönderi

Ortama bir film için ortalama bir yorum. / @monorosa ve @birkedigillerden dostlarımla film keyfi ⚡ Bu gönderide film çerçevesinde yorum yapacağım, aksi halde çerçeveden çıkarsam çok sakıncalı noktalara varırız. Film İngiltere prensi hanry ile kadın başkanın oğlu olan alex arasındaki…devamı

nippon 1 year ago

Puparia

Shingo Tamagawa

8 Gönderi

Bu bir sanattır! Sadece 3 dakikalık koca bir sanat. Bazen kısacık bir şey bize basit görünebilir ve bizler bu yüzden es geçiyoruz. Ancak bu kısa şeyin ardında ne kadar bir süre, emek olduğundan bihaberiz. Göremediklerimizi ne kadar da çabuk reddediyoruz.…devamıBu bir sanattır! Sadece 3 dakikalık koca bir sanat. Bazen kısacık bir şey bize basit görünebilir ve bizler bu yüzden es geçiyoruz. Ancak bu kısa şeyin ardında ne kadar bir süre, emek olduğundan bihaberiz. Göremediklerimizi ne kadar da çabuk reddediyoruz. Örneğin çekilen kısa bir filmin ardındaki sayısız emeği. Bu filmi normalde çoktan izlemiş olmam gerekiyordu. Maalesef unutmuşum aw bugün karşılaşınca, yok daha fazla unutamam, deyip başladım. İyi ki başladım. Daha önce tabloların canlanmış halini izlediniz mi? Eğer izlemediyseniz bi' ara açın bakın kesinlikle. Ben izlediğimde tüylerim diken diken oluyor. İşte bu filmde tabloların canlanmış hali. Her görsel, her açı, her renk, her çizim üstün bir emekle yapılmış. Bu koca emek tam 3 dakikaya sığıdırılmış. Ve işte bu sanatın akıl almaz halidir. Zaten sanat bu yüzden sanattır. Filmde renk tonları, karakterlerin bakışları oldukça ilgi çekicidir. Aslında izlediğimizde filmin geneli için değil, tek tek her tablosu için inceleme yapmamız lazım. Üstüne çok uzun bir yorum çıkacak bir yapım. Her görsel için ortak nokta gözlere odaklanması idi. Çünkü göz birçok şeyi anlatır. Hatta göz dilin anlatamayacağı şeyleri bile anlatır. Karakterlerin de gözleri konuştu diyebilirim. Dediğim gibi film hakkında çok konuşulur. Ben sadece önermek ayrıca fikrimi belirtmek için gönderi attım. 3 dakikalık bu sanatı izlememek kayıp olur diyebilirim. Belki bir anlam çıkaramayacaksınız ama en azından görsel açısından bakmanız iyi olur. Film bana bir de manga ve anime sanatını bir kez daha mükemmel olduğunu gösterdi. Hatta animeden ziyade manga sanatı diyebilirim. Çizimi mükemmel mangalar var. Bunlar anime olamıyor, olsa bile teknoloji yetmiyor. Bazı animeler ise renk tonu, mimik, jest vs o kadar iyi oluyor ki âdeta içine çekiyor bizi. Bazen karakterin nefes alışı bile kanlı canlı hissettiriyor kendisini. İyi ki bu sanat var. Ve gelelim son olarak o mükemmel âna! O, o son gülüşe. Filmin en sonunda bir gülüş var ki, işte o gülüş ise sayısız emek gösterenlerin verdiği emeğin karşılığını almasının mutluluğu idi. En sevdiğim kısım o oldu. Verilen emeğin karşılığını almak bu kadar güzel olsa gerek. Tıpkı o gülüş gibi... Keyifli izlemeler. Puanım: 10

nippon 1 year ago

Bugün doğum günüm (7 Eylül) ⚡ Ömürden bir yaprak daha düştü. Film kültürümü geliştiremedim bir türlü, içimdeki sızı aw. Yeni yaşımda tekrar yeni hedefler koyacağım (her yaşımda olduğu gibi), hedeflerim arasında film kültürümü geliştirmek var. Bu arada üç yıl içinde…devamı

nippon 1 year ago

Mob Psycho 100

N/A

14 Gönderi

Mob, Saiki'ye bin basar. Beklentimi karşılamakla kalmayıp çok daha iyisini yaşatan bir anime oldu. Bunu çok önceden izleyecektim ancak kısmet yıllar sonrasına oldu. Açıkçası daha da erteleyecektim ama çok şükür daha fazla ertelemeden izledim. Mob gelmiş geçmiş en iyi psişik…devamıMob, Saiki'ye bin basar. Beklentimi karşılamakla kalmayıp çok daha iyisini yaşatan bir anime oldu. Bunu çok önceden izleyecektim ancak kısmet yıllar sonrasına oldu. Açıkçası daha da erteleyecektim ama çok şükür daha fazla ertelemeden izledim. Mob gelmiş geçmiş en iyi psişik animesi desem size çok abartı gelebilir ama öyle. Ben bu kadar kalite beklemiyordum. Normalde pek psişik animeler sevmem. Saiki'yi izleyip inceleme atmıştım ve orada da Saiki animesinde yaşadığım hayalkırıklığından söz etmiş ve ayrıca neden sevmediğimi belirtmiştim. Saiki'nin kendisini sadece hâlâ seviyorum o kadar. Komedi olarak yapılmış o seri de nedense benim için bir ruhsuzluk hakim idi. Ancak Mob her şeyi fazlasıyla karşıladı. Başta komedi gibi görünen anime aslında ana teması komedi değil. Aksiyonu yüksek, harika bir anime. Konusunda kısaca bahsedeyim: Ortaokul son sınıf olan Mob henüz ilkokulda iken güçlerinden dolayı bazen bilinci yerinde olmadan fazla yıkıcı güç kullanabiliyordu. Korkusu ise bu yıkıcı kocaman güç bir gün çıkarsa ve bilinci yerinde olmazsa kardeşine ve sevdiklerine zarar vermektir. Bir gün Reigen adlı bir ruh danışmanına gider, güçlerini kontrol etmeyi öğrenmek için çünkü Reigen'i güçlü bir psişik olduğunu düşünür. Ah, Reigen adamım! Seride bir numara sevdiğim karakter idi. Diğerleri hepsi de iki numara. Gerçekten bütün karakterleri çok seviyorum ama Reigen ben de yeri ayrı. O adam gibi adam. Ya çok özgün bir karakter. Süper çar. İşte anime konusu daha çok böyle. Düşmanlar çıkıyor, dövüşler oluyor. Ya ama dövüş sahneleri bayağı iyiydi yani bu kadarını beklemiyordum. Aksiyonu bol bir anime. Bu arada One Punch Man ile Mob Psycho 100 mangakası aynı kişi yani One. Çizerleri farklı, yani öyle biliyorum. Mob resmen aksiyonu one punch man'den bile fazlaydı. Ama tabii OPM yeni sezonu ile kasıp kavurur ortalığı. Aga be keşke Saitama ve Mob bir araya gelseler. İkisi de tip olarak aynı, yani çizimleri benziyor. Abi kardeşler benim nazarımda xd Bu arada Dimple ve Mob arasında yaşanan duygusal sahneler baya iyiydi. Gözü yaşlı izlenir orası ama içinizde hoş bir duygu da bırakacak. Ve tabii ki Reigen ile Mob ilişkisi de mükemmeldi. Reigen'in Mob'u büyülediği konuşmaları kalbimi çaldı. Kısacası dolu dolu sahneler vardı. Bu animeyi cidden acayip seviyorum. Oturun izleyin zaten kısa, topu topu 40 bölüm civarı falan. En sevdiğim animelere rahat girdi. Kesinlikle öneriyorum. Keyifli izlemeler. Puanım: 100

nippon 1 year ago

Dororo

Yasuko Kobayashi

26 Gönderi

DİKKAT! İçinizde özel bir yer edinecek bir animedir. Sizi manganın babasıyla tanıştırayım. Adı Osamu Tezuka. O sadece bir manga sanatçısı değil, ayrıca animatör idi. Bu da onu animenin babası da yapıyor. Yani Osamu Tezuka sensei için manga ve anime babası…devamıDİKKAT! İçinizde özel bir yer edinecek bir animedir. Sizi manganın babasıyla tanıştırayım. Adı Osamu Tezuka. O sadece bir manga sanatçısı değil, ayrıca animatör idi. Bu da onu animenin babası da yapıyor. Yani Osamu Tezuka sensei için manga ve anime babası diyebiliriz. Ah, sensei huzur içinde yat. Sen olmasaydın bu evren keşfedilemezdi. İyi ki geçtin bu dünyadan arigatoo gozaymas (teşekkür ederim). <3 Benim için animenin ikinci babası Hayao Miyazaki. O gerçekten keşfedilen bu evrenin güzelliğini gösterdi. İyi ki varsın üstad, sana hayranım arigatoo gozaymas. <3 Gelelim animeye: "Dororo (Japonca: どろろ), Osamu Tezuka tarafından yazılan bir manga serisidir. Seri, başlangıçta Ağustos 1967-Temmuz 1968 tarihleri arasında Shogakukan'ın Weekly Shōnen Sunday dergisinde ve daha sonra 1969 yılında Akita Shoten'in Bōken'ō dergisinde dört tankōbon cilt halinde yayınlandı." Daha sonradan ise animesi falan çekiliyor işte. Ancak maalesef hâlâ bilmeyen, izlemeyen insanlar var. Bu arada Dororo ilk manga olmasa da ilkler arasındadır. Dororo animesi aslında ikinci dünya savaşından esinlenmiş. Kırklı yıllarda olan savaş elbette etkisi altmışlara kadar sürecektir. Ikinci dünya savaşında zaten en çok etkilenen ülke Japonya oldu. Hiroşima atılan bombayı hatırlarsanız. Tabii anime ikinci dünya savaşını değil çok daha öncesini anlatıyor, belki 14-16.yylar diyebilirim. Dororo animesi hem çok hüzünlü hem de yer yer iç ısıtan bir kurgu idi. Konusu şöyle: Toprak efendisi (köyün efendi kişisi) olan Daigo kurak topraklarını, salgın hastalıkları, kıtlığın bitmesi için iblislerle bir anlaşma yapar. İblislere bunun karşılığında neyini isterlerse alabileceği söyler. Daigo'nun ilk oğlu doğar. Ancak bebeğin organları olmadığı halde yaşıyordur. Daigo iblislerin ondan ne aldığını anlar. Sonra bebeği ebeye verir, bebeği nehire atsın diye. Ancak ebe nehire geldiğinde yavrucağa kıyamaz bir kayığın içine bırakır. Çünkü anlar ki bu bebek yaşamak istiyor. Gerisi artık bebeğin talihine kalmış, ya yaşayacak ya da ölecek. Işte bu bebek Hyakkimaru'dur. Hyakkimaru büyüdüğünde vücudunu İblislerden almak için yola çıkar. Sonra Dororo adında tatlı mı tatlı bir çocukla tanışır. Dororo gerçekten çok akıllı bir çocuk, ona çok hayran kaldım. Hyakkimaru ile abi kardeş olurlar. Onlar arasındaki bağ, ilişki o kadar güzeldi ki. İkisininde hayatı zorlu ve acı idi. Bir de arada kaybolup görünen bir keşiş amca vardı. O yaşlı keşîş gerçekten sevdiğim bir karakterdi. Sanki Buda'nın aydınlamasını yaşamış bilge bir adam idi. Anime o kadar akıcı ki yarım bırakmazsınız. Yer yer çok acı bölümler olduğu için üst üste izlemek biraz zor. Toplam 24 bölüm yani bir haftada rahat biter. O yüzden kesinlikle tavsiye ederim. Hem zaten animeci yahut mangacı olup henüz Osamu Tezuka üstatdan bir şeyler okuyup izlemediysek bu büyük ayıbımız olur. Anime finali çok tatmin edici idi. Yani izlediğinize kesinlikle değer. Dororo ve Hyakkimaru arasında bağ, ilişki çok çok özel ve güzeldi benim için. İyi ki izledim. Bu animeyi izleyin gençler ya da açın mangasını okuyun. DİKKAT! Kapaktaki çocuk Dororo ya da Hyakkimaru değildir. Ben izlemeden önce Dororo sanmıştım aw Keyifli izlemeler. Puanım: 10

nippon 1 year ago

My Happy Marriage

Akumi Agitogi

23 Gönderi

Ba-yıl-dım 👌 Animeye yeni başladım. Yeni çıkan bu anime en son 7.bölümü çıktı. Anime hakkında bol bol konuşmak istiyorum gerçekten. Şu an oldukça sabırsızım çünkü size önermek için can atıyorum. Bu yeni animeyi birçok kişi izlesin bilsin istiyorum. Animeyi izlediğim…devamıBa-yıl-dım 👌 Animeye yeni başladım. Yeni çıkan bu anime en son 7.bölümü çıktı. Anime hakkında bol bol konuşmak istiyorum gerçekten. Şu an oldukça sabırsızım çünkü size önermek için can atıyorum. Bu yeni animeyi birçok kişi izlesin bilsin istiyorum. Animeyi izlediğim için kendimi ayrıca şanslı hissediyorum. Şu an mutluyum. Animenin konusunda biraz bahsedeceğim ama sizden çok önemli bir rica da bulunmak istiyorum. Lütfen, animenin konusunu tam anlamak için birinci bölümü izleyin. Şimdi benim anlattığım konuya bağlı kalırsanız büyük ihtimalle kafanızda başka senaryolar kurarsınız. Animenin konusu anlaşılmak için izlenmesi gerekiyor. Şimdi kalkıp size şu gelecek, şöyle olacak, şu şunu sevecek vs diye anlatsam basit bir aşk hikayesinden ileri gitmez ne yazık ki. Ancak bu basitliği yıkmak için en azından birinci bölüme bir şans tanıyın. Şimdi konuya geçeyim. Miyo adlı bir genç kız küçük yaşta annesini kaybedince babası başka bir kadınla evlenir. Miyo babasının sevgisini göremediği gibi birde bu üvey anne tarafından da sevilmez. Üvey kardeşi de doğunca üçüncü bir kişi tarafından da sevilmediği yıkar onu. Baba, üvey anne, üvey kardeş tarafından sevilmeme meselesi işte. Miyo bu evde âdeta bir külkedisi gibidir. Zengin bir aile çocuğu olan koji'nin Miyo'ya iyi davranması Miyo için bir tesellidir âdeta. Miyo, çocuğun ona karşı merhametini sever aslında, çocuk ise Miyo'ya aşık. Ancak çocuğun ailesi evlilik çağına gelmiş Miyo ve kız kardeşinden, kız kardeşi oğlu için isterler. Miyo ise başka bir adamla evlendirilecektir. Bu adam ise söylentilere göre huysuz, acımasız biriymiş ki nişanlıları hep bırakmış onu yani kimse katlanamıyor adama. Peki, Miyo'nun talihsiz hayatı ne olacak? Gelelim Miyo'yu verdikleri adama. Bu beyefendi gerçekten yakışıklı, adı Kiyoka Kudo. Zaten baş rol erkek karakter o olduğu için tabii ki yakışıklı olacak. Kudo askeri rütbeli, sade bir evde yaşlı bir hizmetçi ile yaşıyor. Kudo diğer kadınların para için evlendiklerini bildiği için yüz vermeyen biri. Miyo'nun soylu bir aileden olduğu onu kuşkulandırır çünkü giyimi, temizlikten yıpranmış elleri ve zayıflığı adama garip gelir, bu yüzden Miyo'yu araştırır falan çünkü Miyo'yu soylu bir aileden diye biliyor. Her ne kadar Kudo sert görünse de yumuşak bir kalbi var. Adam gibi adam kesinlikle. Adama âşık olmamak elde değil. Miyo ise çok masum ve güzel. Ben başkarakterleri çok sevdim. Bu arada animenin ikinci bölümünde olaylar, konu ve karakterlerin duygu düşünceleri daha anlaşılır oluyor. Ayrıca bu anime de doğaüstü güç kavramı var. Bazıların doğaüstü gücü var bazıların yok. Doğaüstü güç ise onlar için önemli. Animenin önemli bir noktası da bu doğaüstü güç. Neyse daha fazla anlatmayayım, izlediğiniz de anlayacaksınız. Anime eski dönemleri anlatıyor. Tahminlerime göre 1920 ya da daha eski yılları olsa gerek. Animenin atmosferi gerçekten güzel. Sanki, o bayıla bayıla izlediğimiz romantik anime filmleri dizi yapmışlar. En azından bana o tadı verdi. Izlediğimde Miyazaki havası vermesi ayrıca beni çok tatmin etti. Modern okul hayatı konulu aşk yerine böyle eski dönem, sade, hoş bir aşk hikayesi daha güzel. Ben gerçekten animeye bayıldım. Karakterler, atmosfer, konu hepsi çok güzel. Büyük bir zevkle devam edeceğim. Kesinlikle tavsiye ediyorum. Keyifli izlemeler.

nippon 1 year ago

The Sandman

Neil Gaiman

58 Gönderi

Nihayet izledim. Beklenen Sandman yorumu ! Hayatımızın üçte birini düş dünyasında geçiririz. Her uyuduğumuzda kendimizi Düş Lordu Sandman'ın dünyasında buluruz. Düş, hayatımızın bir parçası, biz uyandığımızda gördüklerimizi hatırlamasak bile bu düşler görmediğimiz anlamına gelmez. Çizgi romanını büyük bir zevkle okuduğum…devamıNihayet izledim. Beklenen Sandman yorumu ! Hayatımızın üçte birini düş dünyasında geçiririz. Her uyuduğumuzda kendimizi Düş Lordu Sandman'ın dünyasında buluruz. Düş, hayatımızın bir parçası, biz uyandığımızda gördüklerimizi hatırlamasak bile bu düşler görmediğimiz anlamına gelmez. Çizgi romanını büyük bir zevkle okuduğum The Sandman serisinin dizisini izlemiş oldum. Şu an içim rahat, mutlu, huzurlu ve tabii ki heyecanlıyım. Konuşacak o kadar çok şey var ki ama yarım kalan şeyler de olacaktır. Çok uzatmadan yorumuma geçiyorum. Sandman birinci bölüm gerçekten güzel yapılmıştı. Herhalde birinci bölüm bu kadar iyi olmasaydı ilk bölümde hayalkırıklığı yaşar ve merakla devam etmezdim. Çizgi roman okurken insan şöyle düşünüyor; acaba bunun dizisi nasıl çekilebilir? Gerçekten çekilebilir mi? vs çünkü çizgi roman gerçekten akıl dışı olay ve durumlara sahip. Bunları zihinde canlandırmak bile oldukça rahatsız edici. Neil Gaiman o kadar farklı bir kurgu yapmış ki, aslında kurgu sanki bilinçaltımızdaki çöpten ibaret gibi. Bilirsiniz ki bilinçaltı en iğrenç yerdir. Neil Gaiman yememiş içmemiş bilinçaltı kirini kendi kurgu yeteneği ile harmanlamış bize sunmuş. Ancak çizim yeteneği yetersiz olacak ki bir de çizgi romanın çizerleri var. Çizerlerin emeğine sağlık, çok güzel gerçekten. Ben böyle bilinçaltı diyorum da şöyle diyeyim bilinçaltını : seks, öldürme, işkence, şehvet vs birçok zihniyeti biriktirir. Geçen günler de Freud okuyordum. Freud hastalarını konuşturup onların aslında gerçekten ne yapmak istediklerini söyletirdi ve baktığımız zaman hastalar bilinçaltında geçenleri aktarıyordu. Sandman dizisi de aslında çizgi romana bağlı kalarak çekilmeye çalışılmış. Çizgi roman bana daha rahatsız edici sahneler içeriyormuş gibi geldi çünkü okurken ben gerçekten rahatsız olmuştum hatta ilk cildi devam edip etmemek arasında gidip geldim ama sonuç olarak okudum ve çok sevdim. İnsan alışıyor, insanın alışamayacağı şey yok cidden. Dizi konusunda çok rahatsız olduğum bir şeyi dile getirmek istiyorum. Bakın ben ırkçı değilim, siyahileri cidden çok severim. Beni rahatsız eden şey çizgi romanda siyahi yok ama dizideki oyuncuların çoğu siyahi idi. Salak saçma bir durum bu. Yani neden o kadar siyahi toplamışsınız ki? Asıl şaşırdığım şey ise dizinin yönetmenliğini de Neil Gaiman yapmış. Acaba aklından ne geçmiş, neye bağlı olarak bunu yapmış anlamıyorum. Yönetmenlik konusunda Gaiman benden geçersiz not aldı. Sadece siyahi sorunu değil, bence diziyi genel olarak daha iyi yapabilirdi. Bu arada araştırdım da bu yönetmenlik için Doctor Who'un yönetmenine bırakılmış. Yani yine de yetersiz kalmış. Garip bir durum. Kurgu, Sandman adlı bir düş/rüya sorumlusunu anlatıyor. Efsanelere göre sandman adlı biri rüyalardan ve hayallerden sorumlu. Rüyalarımız var oldukça o da var olur. Bir de Sandman'ın kardeşleri var; ölüm, keder, kader, ihtiras(arzu)... Bunlar da kendi görevlerinden sorumlu. Daha önce çizgi roman yorumunda bahsetmiştim içerikten. Ayrıca en sevdiğim karakterlerin sandman (düş) ve arzu (ihtiras) olduğunu da dile getirmiştim. Tabii diğer karakterleri de sevmemek mümkün değil. Eğer dikkat edecek olursanız kardeşler arasında birbirine en yakın ikili Ölüm ve Düş idi. Bunun nedeni ise insan uyurken yarı ölü gibi olmasıdır. Ayrıca yine dikkat ederseniz İhtiras (Arzu) sürekli Düş'ün ardındadır. Sandman yani Düş Lordu sadece rüyadan değil, hayallerden de sorumludur. Ona boşuna Dream demiyorlar. Arzu'nun onun peşinde olmasının nedeni ise insanlığın arzuladığı şeyin önce hayalini kurmasıdır. Para, kadın, aşk, şehvet, şan, şöhret vs vs bizler düşeriz sonra arzularız. Arzu'ya göre arzu düşten üstündür. Kardeşler arasında en mesafeli olan yani kendi halinde, diğer kardeşleri ile yakın olmayan bağımsız kişi Kader'dir. Bunun nedeni ise kader çoktan yazılmış ve belirlenmiştir. O artık her şeyin gerçekleşmesini beklemekte. Sandman karakterini canlandıran oyuncu başarılı idi ama yinede yetersizlik vardı çünkü çizgi romanda sandman daha havalı, ciddi ve soğuk ama dizideki sandman daha çok duygusal görünümlü idi. Oyuncu görünüş yani tip olarak gerçekten sandman'a benzemişti. Sandman'ın kardeşlerinden Death yani ölüm ise siyahi idi maalesef oysa mangada sandmana tip olarak en çok o benziyordu, gördüğünüz zaman bu gerçekten sandman'ın ablası diyebiliyordunuz. Arzu karakteri oyuncu iyi idi ama çizgi romandaki ile ilişkisi yoktu. Çizgi romanda Arzu daha çekici ve sandman'a benziyordu. Kendisi beyaz teni, siyah saçı, sarı turuncumsu göz rengi vardı (animelerde en sevdiğim göz rengidir kesinlikle) ama dizideki pek bezenmemiş. Dizi ile benzerliği olmasa da Arzu karakterini yine de sevdim. Sarışın, siyah gözlüklü karakter ise (adını unutuyorum üzgünüm) çizgi romanda yakışıklı amerikan tipi idi, dizi için öyle bir karakteri bulmakta zorlanmazlar diye düşündüm gerçekten de zorlanmamışlardı. Oyuncu çok yakışıklı, çekici idi. (profilim o oyuncu) Dizide maalesef çizgi romanda geçen birçok detay yok idi. Hatta izlerken 'iyide ben neden hatırlamıyorum bu kısımları' diyordum kendi kendime. Nedeni ise bariz, değiştirilmişti. Eminim ki anlattığım bu detaylara dikkat edilseydi dizi bayağı güzel oldurdu. Yinede sevdim diziyi. Genel olarak dizi ortalama idi. Ben eminim ki daha iyisi olabilirdi ama maalesef üstüne düşmemişler, özen göstermemişler. Size tavsiyem kesinlikle önce çizgi romanın ilk iki cildini okuyun sonra dizisini izleyin. Bakalım sonraki sezonlar nasıl olacak, merak ediyorum. Dikkat! : Diziyi dublaj değil, orijinal ses ile izlenmesi şiddetle tavsiye edilir. Keyifli izlemeler. Bu gönderiyi değerli dostlarım olan @birkedigilerden ve @monorosa 'ya ithaf ediyorum <3