"Öldü, biliyorum. Bilmediğimi mi sanıyorsun? Ama, onu yine de sevebilirim, değil mi? Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özellikle de, hayatta olanlardan bin kat daha iyi kalpli bir insansa?"
Ahmet Mümtaz Taylan ve Kaan Yıldırım başrollerini paylaşıyor. Bir Ahmet Mümtaz Taylan şovu izliyorsunuz. Ne büyük oyuncu olduğunu gösteren bir film. Kaan Yıldırım'a ise Ulan İstanbul dizisinden dolayı var olan büyük bir sempatim vardı ve bence bu filmde de oyunculuğu…devamıAhmet Mümtaz Taylan ve Kaan Yıldırım başrollerini paylaşıyor.
Bir Ahmet Mümtaz Taylan şovu izliyorsunuz. Ne büyük oyuncu olduğunu gösteren bir film. Kaan Yıldırım'a ise Ulan İstanbul dizisinden dolayı var olan büyük bir sempatim vardı ve bence bu filmde de oyunculuğu hiç kötü değildi.
Film bir psikoloji filmi. Başından hissediyorsunuz bunu. Filmin gerginliği tüm uzvularınızda geziniyor gibi.
Ayhan ( Kaan Yıldırım) adlı bir polisin inzivaya çekilmek için bir orman evine gitmesiyle başlıyor film. Karadayı( Ahmet Mümtaz Taylan) ile ormanda avlanırken tanışıyor. Karadayı ve Ayhan arasında garip, ilk başlarda anlam veremediğiniz bir gerilim hissediliyor. Sürekli filmde var olan an- geçmiş ikilemini sevdim.
Karadayı ve Ayhan arasındaki ilişkinin geçmişe dayalı bir ilişki olduğunu düşünüyorsunuz film boyunca. Ama sonu beni baya şaşırttı, tahmin etmemiştim.
Gerilim dolu, iyi oyunculukların olduğu, senaryo ve diyalogların fena olmadığı güzel bir Türk filmi izliyorsunuz.
6,8/ 10
'Gelincikler kindardır. Öclerini almadan peşimizi bırakmazlar. Bize ne kadar benzediklerini görsen aklını oynatırsın. '
Spoiler içeriyor
TRT'NİN kendi uygulamasından ücretsiz izleyebilirsiniz. TRT, Yeşilay işbirliği. Bir dönem gençler arasında çok yaygın olan Bonzai kullanıma karşı çekilmiş bir film. Ben Çok Güzel Hareketler 2'den tanıdığım ve izlerken çok keyif aldığım Cenan'ın oynadığı görüp fragmandan öyle izlemeye karar verdim.…devamıTRT'NİN kendi uygulamasından ücretsiz izleyebilirsiniz. TRT, Yeşilay işbirliği.
Bir dönem gençler arasında çok yaygın olan Bonzai kullanıma karşı çekilmiş bir film.
Ben Çok Güzel Hareketler 2'den tanıdığım ve izlerken çok keyif aldığım Cenan'ın oynadığı görüp fragmandan öyle izlemeye karar verdim. Fragmandan pek umutlu değildim ama izleyince güzel, klasik bir dram filmi olduğunu düşündüm. Bakış açısı diğer öğretmenlerden farklı hoca ve kötü sınıf ilişkisi aslında filmin hikayesi.
Cenan başrolde değil bu arada, yan rolde. Bir çok genç var filmde. Zaten film bir lisede geçiyor. Bir matematik öğretmeninin sözleşmeli olmasına rağmen kimsenin pek tercih etmediği, başarı ortalamasının çok da yüksek olmadığı bir okula atanması ile başlıyor hikaye, Tarık öğretmen :)
Çok iyi olmayan lisede MEB'in ek kontenjan ile okula aldığı lisenin en kötü sınıfının dersine girmesi ile aslında tanıyoruz hocayı. Klasik bir aslında kötü sınıf- azimli hoca tanışması. Sınıf biraz taşkınlık yapıyor, hoca onların beklediğinden farklı tepki veriyor ve sınıftakiler 'Bu hoca ne ayak ya?' diye düşünüyor. Hoca matematiği şevkle, sevdirerek anlatıyor. Böyle bir hoca ile ders işlemek isterdim :)
Dipnot: Buradan lisemin iki yılında dersten çok benim konuşmamla ilgilenen, ben ses çıkarmasamda mutlaka beni suçlayan matematik hocama saygılar! :)
Hoca diğer hocalara göre bu öğrencileri çok daha fazla önemsiyor tabii ki. Onları daha fazla inceliyor, daha çok değer veriyor.
Problemli öğrencilerin en büyük sorunları aileleri. Okuma konusunda desteklemiyorlar, okumak karım doyurmaz diyorlar. Maalesef böyle yetişen çocuklarda derslere karşı bu bilgi benim ne işime yarayacak mantığı ile bakıp, okuldan uzaklaşıyor.
Öğrencileri daha dikkatli inceleyen öğretmen okulun etrafında dolaşan bir takım adamlar görüyor ve bu adamlar ile öğrencilerin bir ilişkisi olduğunu anlıyor. Öğrencilerin bu insanlardan uyuşturucu aldığını fark eden öğretmen diğer öğretmenlerden bu duruma karşı tedbir amaçlı destek istiyor ancak pek talep görmüyor. Bu adamlarla mücadeleyi bırakmayan öğretmen çocukların hayatında da iyilikler yapmaya çalışıyor. Onları okula daha çok bağlayıp, başarı ortalamalarını yükseltiyor. Ancak bu süreçte öğrenciler ile ne kadar iyi anlaşırsa anlaşsın maleseef bu adamlarla yeteri kadar mücadele edemiyor çünkü emniyet müdürü dahi bu kötü adamların tarafında. Herkes 'Burası zaten kötü bir muhit' deyip geçiyor. Ancak hoca vazgeçmiyor mücadeleden, çünkü biliyor ki bu öğrencilerin Tarık Hocadan başka kimseleri yok. Tarık Hoca'nın bu okula olan ilgisi geçmişe dayalı bir hikayeden geliyor. Sanırım en çok bu kısmı dokundu :')
Hocanın çabası sayesinde bir şeyler düzeliyor. Bu çaba büyüyerek okul, mahalle, şehire yayılıyor. Her şey biraz daha güzelleşiyor. Ama ah Apo..💔
Bu film sayesinde keşfettiğim Can Güneş- Benimle Kal şarkısını da buaraya bırakmak isterim, ben çok sevdim, belki dinlemek istersiniz.
'Bu umut bize nefes aldırdı.'
Çok orjinal konusunu olan, inanılmaz iyi bir film değil ancak hem güzel bir amaç için çekildiği hem de öğrencilerinin hayatına dokunan öğretmen filmlerini sevdiğim için ben beğendim.
5,7/10
Spoiler içeriyor
Tiyatro da oynanan bir eser filme dönüşmüş, iyi ki de dönüşmüş. Ben keyifle hemen izledim. Yılmaz Erdoğan sevgimden ve onun hep iyi işler yapacağına olan inancımdan dolayı spoiler yemeden izlemek istedim. + Sen bu fotoğraf işinden niçin devamlı surretle kaçıyorsun…devamıTiyatro da oynanan bir eser filme dönüşmüş, iyi ki de dönüşmüş. Ben keyifle hemen izledim. Yılmaz Erdoğan sevgimden ve onun hep iyi işler yapacağına olan inancımdan dolayı spoiler yemeden izlemek istedim.
+ Sen bu fotoğraf işinden niçin devamlı surretle kaçıyorsun İzzet?
- Sen niçin zırt pırt fotoğraf çektiriyorsun?
+ Çünkü unutulmak istemiyorum.
- Ben de hatırlanmak istemiyorum.'
Hikaye Çok güzel hareketler 2' den tanıdığımız Atakan Çelik'in bir youtuber isyanı ile başlıyor. Diğer yotuberler tatile giderken biz neler yapıyoruz diye isyan ediyor. Huzur evinde röportaj yapmak için bir kadının karşısına oturuyor. Kadının 4 basamaklı rakamları kafasından carpabildigini duymuşlar bunun için gelmişler çekime, acele de ediyor youtuber. Ama kadın tüm bu aceleci tavrın karşısında
' Sen hiç ateş böceği gördün mü?' diye sorarak hikayesini anlatmaya başlıyor. Çok uzun bir süre değil bu olayların yaşandığı an filmde belki ama o an şeyi hissettim. Yeni nesil olarak ne kadar aceleci, ne kadar sonuç odaklıyız. Hikayeden çok işimize yarayan ulaşmaya çalışıyoruz. Ne hikayeler kaybediyoruz belki de.
Ana karakterimiz, hikaye anlatıcımız Gülseren. Doğumundan başlayan bir hikaye anlatıyor. Karakterimiz çok zeki bir çocuk, büyüdükçe küstah bir öğrenci oluyor. Sanırım en kıskandığım kısmı karakterin babası ile olan ilişkisi. O kadar güzel ki. Kendisi de diyor zaten
'Hayattaki en büyük şans babanızın en yakın arkadaşı olmasıdır.'
Gülseren karakterini Ecem Erkek canlandırıyor ve yakışmış. Hikaye hüzünlü, geçmiş hikayesinin yanında çok da eğlenceli, farklı,asi, dik başlı, güçlü de bir karakterin hikayesi.
Babası çok cana yakın, ticarete hevesli bir adam, çok da iyi bir baba.
Annesi klasik bir Türk annesi. Kızının evlenmesi için çabalayan, asi tavırlarına karşı, hacı hoca seven biri.
Ara sıra günümüze dönüp Atakan Çelik ve yaşlı Gülseren'i görüyoruz. Bence Atakan çok tatlı olmuş, mimikleri güzeldi.
Karşıt düşünceye sahip amca ve dayı var çevresinde. Atesit, çok dinci, komünist, faşist....
Karakterleri güzel işlemisler bence. Her yan karakteri kızımızın hikayesinde bir yerde görüp o dakikalar içinde benimsiyoruz.
Karakterimiz kendi hayatını yaşarken dışarıda sağcı solcu kavgaları oluyor. Daha da ilerliyor işler ve darbe sürecine giriyorlar. 80 darbesi. Tutuklamalar, kaçışlar.... Bir hayat hikâyesi anlatıldığı için tüm yaşananlardan kısa kısa bahsediliyor hikaye genelinde.
Mükemmel ötesi bir film, Yılmaz Erdoğan'ın en iyi hikayesi falan diyemem lâkin izlemesi keyifli ağlamalı, gülmeli hoş bir filmdi.
Yılmaz Erdoğan'ın ' Ben şaka sevmem, ortaokuldan beri bilinçli olarak hiç şaka yapmadım. ' repliğine nedense çok güldüm, alakasız.
Bazı sevdiğim replikleri şuraya sıralayayım hemen:
'Kadın olmak bir ceza mı baba?'
'Hem eğlenip okuyamıyor muyuz baba?'
'Bu ülkede neden zeka hep dayak yer?
'Ciddiyete iman etmişiz. Nerede görsek öldürüyoruz neşeyi, sevinci.'
'Ben eski benden kalan bir yıkıntıyım.'
'Hayallerini gerçekleştiremeyen adam eksik adam sayılır.'
'Hep daha bir yalnız uyanırım ben çarşambaları'
'Sen yalnızlığı yakından gördün mü hiç?'
'Ya yanında olsaydım, kalbinde olmasaydım.'
'Tanrım, ben şimdi ne yapacağım?'
'Bir sürgün, ülkelerinin hapishanelerini bile özler.'
'+İlk görüşte hoşlanmaya inanır mısınız?
- İnanırım.'
'Hayatımızda hiç bir şeyin mükemmel olmaması ne kadar da mükemmel değil mi?'
'Adettir benim sevdiklerim erken ölür.'
' Kendi sevgisizliğinin içine hapsettin hepimizi.'
Bolca replik yazdım evet ama Yılmaz Erdoğan'ın tüm filmlerinde günlük konuşmanın içinde geçen o anlamlı cümleyi aramayı çok seviyorum. O yüzden filmin yarısı burada ahahhaahha
-Olumsuz yanları olarak yaşlandırma makyajı olayını çok sevmedim sanırım. Filmin genelinde gözüme en çok takılan teknik durum bu yaşlandırma makyajıydı 🤦 Ben sevdim ama bazılarınız karakterlerin daha uzun ve derin tanımak isteyebilirsiniz.
Arada küçük küçük geçtiği dönemin filmlerinin afişini falan göstermişler. İlyas Salman, Yılmaz Güney... Çok hoş bir detaydı. 🤍
'Lambalar sadece ışık verir ama ateş böcekleri aydınlatır.'
Ya siz hiç ateş böceği gördünüz mü?
7,5/10
Leyla, gözlerin o kadar yeşil ki, o gözlerinden bi kere öpsem dudaklarımda bi orman filizlenir. Tam bugün bitirdim. Defalarca kez aynı bölümü izledim, bir süre ara verdim, tekrar başlamak istediğimde kaldığım yerin hep 10 bölüm öncesinden aldım. Bitmesin ve hep…devamıLeyla, gözlerin o kadar yeşil ki, o gözlerinden bi kere öpsem dudaklarımda bi orman filizlenir.
Tam bugün bitirdim. Defalarca kez aynı bölümü izledim, bir süre ara verdim, tekrar başlamak istediğimde kaldığım yerin hep 10 bölüm öncesinden aldım. Bitmesin ve hep orada yaşasınlar istedim. Neredeyse 3 yıl boyunca izledim. Uzun uzun, içime sine sine, koskaca 3 yıl..
Dizi hep içindeymişim gibi hissettirdi. Hiç uzaklarda değilmişim gibi.
Erdal bakkalın önünde çay içtim, Mecnungilin evde terasta Kireçburnu çakallarıyla erik yedim, İsmail abiyle sahilde el salladım, İskender ile taksiyi vurdurdum, Yavuz ile performans sanatçılığı yaptım, Kaanla Derya'nın peşinden koştum, Yedek Kamille o kulübede bekledim, Ak sakallıdan hayat tavsiyesi aldım, Çakma ile yemeğe gömüldüm, Hidayet ile yalnız kaldım, Metin amca ile delirdim, Nurten abla ile Erdal'a kızdım, Leylalar ile Mecnun'u sevdim ve en çok Mecnun ile ölen sevdiğimin yasını tuttum. Her yerinde bir parçam varmış gibi hissettim.
Dizinin güzelliği hakkında uzun uzun yazılar yazabilirim ama sadece teşekkür ediyorum. Ayakta duracak gücümün olmadığı günlerde yüzümdeki gülümsemenin sebebi oldukları için.
"Mecnun: Ben gidiyorum abi.
Ismail abi : Tamam tamam. Öyle deme, öyle deme, öyle denmez.
Gidiyorum ben deme. Gelip gelmeyeceğini de söyleme. Zaten giden bir daha geri gelmiyor Mecnun.
O yüzden dönüp dönmeyeceğini söyleme.
Ben beklerim. Belki gelirsin bir gün.
O yüzden deme. Ben gidiyorum deme. Beni nerede bulacağını biliyorsun zaten."
Bir hikayeyi bitirmek başka bir hikâyeye başlamaktan daha zordur.
Erdal abi çay banaa!
' Ve hayat Leyla'nın öldüğü 30. bölümdü.'*
*Hidra- Geri dönme
Bu filmden sonra gidip migren ilacımı alma ihtiyacı hissettim. Küçükken bazen büyük insanlar sizin yanınızda tartışır o an ne olduğunu pek çözemez, tek isteğinizin o ortamdan uzaklaşmak olduğunu fark edersiniz ya. Bu film tam olarak bu hissi veriyor size. Filmin…devamıBu filmden sonra gidip migren ilacımı alma ihtiyacı hissettim. Küçükken bazen büyük insanlar sizin yanınızda tartışır o an ne olduğunu pek çözemez, tek isteğinizin o ortamdan uzaklaşmak olduğunu fark edersiniz ya. Bu film tam olarak bu hissi veriyor size.
Filmin konusu Marie ve Molcolm isimli iki sevgilinin, Malcolm'un yönetmenliğini yaptığı filmin gösteriminden geldikten sonra evde yaşadıkları bir geceyi anlatıyor. Tartışıyorlar, birbirlerini kırıyorlar, birlikte oluyorlar, tekrar tartışıyorlar, tekrar tekrar tekrar!
Oyunculuk olarak zaten var olan iki oyuncu da çok iyiydi, pek teknik kısımlardan anlamam ama çekimler de çok iyiydi şahsımca.
Ama konu... İki insanın tartışmasını izledik iki saat ve bence bir sonuç da elde edemedik. İkisi de haklı ikisi de haksız konusuna göre. Ama o kadar bu konuları konuşmayı ertelemişler ki sanki, tartışma bambaşka yere kayıyor sürekli gibi. Parça parça tartışıyorlar sonra bir süre uzaklaşıyorlar ve tekrar! Gerçekten güzel okkalı bir tartışsalar, eteklerindeki taşları dökseler çözülürdü tüm problem bence :)
İzlemenizi çok tavsiye etmem açıkçası. Sizi bir yere düşünmeye iten, güldüren , hüzünlendiren, korkutan vb. duyguları yaşatan bir film değil. Tüm film boyunca bir baş ağrısı hissediyorsunuz sadece.
4/10 ( Oyunculuk ve Zendaya'nın güzelliği için bu 4 puan kesinlikle)
Nereden görüp listeme eklediğimi bile hatırlamadığım Semih Kaplanoğlunun bağımsız sinema filmlerinden Yumurta- Süt- Bal üçlemesinin ilk filmi. Ana karakterimiz Yusuf adında bir şair, sahaf.. Bir gün dükkanında otururken aldığı bir telefon sonucu annesinin öldüğünü öğrenmesi ve yıllardır gitmediği çocukluk evine…devamıNereden görüp listeme eklediğimi bile hatırlamadığım Semih Kaplanoğlunun bağımsız sinema filmlerinden Yumurta- Süt- Bal üçlemesinin ilk filmi.
Ana karakterimiz Yusuf adında bir şair, sahaf.. Bir gün dükkanında otururken aldığı bir telefon sonucu annesinin öldüğünü öğrenmesi ve yıllardır gitmediği çocukluk evine gitmesiyle başlıyor film. Ayla isimli bir kızla tanışıyor orada. Ayla, karakterimizin annesine yardımcı olan bir akrabaları. Ayla sayesinde annesinin bir adak adadığını öğreniyor. Bu vasiyeti yerine getirebilmek için planladığı dan daha fazla kalıyor eski mahallesinde. Şairimizin yıllardır gitmediği çocukluğun geçtiği yerde ki davranışlarını, tutumlarını belki biraz da pişmanlıklarını izliyoruz. Film genel olarak yavaş ilerliyor ve filmin havası eski; tek, küçük pencereli bir evde oturuyormuşsun gibi. Hiç bir zaman çok canlı değil, hüzünlü, karamsar, karmaşık sanki.. Ama bir yandan da çok yalın. Olması gereken olması gerektiği yerde sanki. Bu nasıl bir tabir diyebilirsiniz, çok da haklı olursunuz. Ancak bu filmi izlerseniz ne demek istediğimi anlarsınız diye düşünüyorum.
Oyunculuk anlamında bakarsak eğer filme, Nejat İşler Yusuf'u Saadet Işıl Aksoy Aylayı canlandırıyor. İkisinin de oyunculuğu fena değildi. Nejat İşler'in garip bir havası vardı ama filmde. Sevdim mi sevmedim mi çok emin olamadım. İkisinin uyumu iyiydi ama.
Film de aralarda karşımıza güzel oyuncularda çıkıyor: Cengiz Bozkurt, Ufuk Bayraktar gibi... Bunlar güzel şeyler. Nerede karşıma bir Cengiz Bozkurt çıksa mutlu olurum. Bu da benim küçük rafine zevkim :)
Bunun dışında film çok yeni değil, 2007 yapımı bir film. Bence çekimi fena değildi, en azından bazı sahnelerinde anlatmak istediğini anlatabilmiş buna karşın bazı sahneler çok havada sanki. O cenaze sahnesini daha çok izlemek istedim ve orada iyi bir Nejat İşler oyunculuğu görmek isterdim ancak çok hızlı geçmişler bu sahneyi. Bu tarz bir kaç örnek daha verebilirim, ama en çok aklımda kalan cenaze sahnesinin yavanlığı sanırım.
Ve filmde zaman zaman benim anlamadığım olaylar dönüyor gibi hissettim. Ama bu soru işaretlerinin kafamdan bu film serisinin diğer iki filminde ( Süt ve Bal) gideceğini umut ediyorum.
İzlemesi keyifliydi diyemem ama farklı bir filmdi.
5,4/10
Spoiler içeriyor
Direkler eğik, burnumuz batmış suya İnsan düşmanının sillesinden kaçar ya Soluğu ensesinde duya duya Ve koşar başını hiç kaldırmadan. Gemi öyle koştu, rüzgar öyle coştu. Kaçtım güneye hiç durmadan.' 2020'de yönetmen, oyuncu gibi etkenlere güvenip bazı filmlerde çok heveslenmiştim ancak…devamıDirekler eğik, burnumuz batmış suya
İnsan düşmanının sillesinden kaçar ya
Soluğu ensesinde duya duya
Ve koşar başını hiç kaldırmadan.
Gemi öyle koştu, rüzgar öyle coştu.
Kaçtım güneye hiç durmadan.'
2020'de yönetmen, oyuncu gibi etkenlere güvenip bazı filmlerde çok heveslenmiştim ancak çok büyük hayal kırıklığına uğrattı bu tutum beni. 2021 yılında ise ne yönetmen, ne oyuncu gibi detaylara takıldım ve konusunu merak ettiğim filmleri izlemek istediğimi fark ettim.
Listemde de Kelebekler ve Sarmaşık filmi alt altaydı. Arkadaşım da iki film arasında Gişe Memurunu önerdi, tesadüf mü bilmem ama bu 3 filmin yönetmeni de Tolga Karaçelik. Ve ben adını daha önce çok duysam da filmlerini izlemedigim için çok pişman oldum bu çok iyi işler yapan yönetmenin ve iyi ki izlemeye başladım diyorum şuanda.
Filme gelecek olursak bir gemi de geminin bağlı olduğu şirket batıyor. Gemi de sadece 6 kişilik bir mürettebat kalıyor, diğerleri gidiyor. Bu 6 kişi bir yere demir atıp geminin bakımlarını yapıyor ve her şeyin düzeleceği, en azından paralarını alacakları günü bekliyorlar. Ancak durum gittikçe kötüleşiyor..
Bir gemide hiç yardım almadan dışarıdan, hiç kara görmeden 10 gün geçer, 20,30,40 belki 50 bile... Peki daha fazlası? Yemek su kısıtlı, otorite gittikçe artmış, sınıflandırmanın olduğu bir ortam haline gelmiş. Haliyle isyan edenler oluyor, otoritenin karşısında duranlar. Bir de otoritenin yanında duranlar var, kendi de muzdarip olsa güçlünün yanında olmak isteyenler. Filmin sonu yoktu aslında, herkes çok farklı yorumlamış bu durumu. Kızanlar olmuş, tebrik edenler de... Açıkçası ben sorunların çözüme kavuşmaması, olayların daha karmaşık bir hal alması ve filmin tam o aşamada bitiyor oluşunu sevdim. Çünkü bu filmi günümüz gibi düşünürsek, herhangi bir çözüm yok ortada. Otoriteye isyan edenler, otoriteyi sevenler. Ve kendi güvenli alanından halka eziyet eden otorite... Günümüz ve içinde bulunduğumuz durumun özeti de bu değil mi?
Nadir Sarıbacak ( Cenk karakterini canlandıran oyuncu) gerçekten muazzam bir iş çıkarmış. Genel olarak tüm çekimler ve oyunculuk çok iyiydi.
Tavsiye edilir.
8/10
+Bir yanlışlık olmalı. -Yanlışlık bu, içinde doğduğumuz aile. Film yaşadıkları bazı olaylardan dolayı 30 yıldır babalarıyla ve birbiriyle görüşmeyen 3 kardeşin babalarının araması ile babalarının köyüne gitmek içinde tekrardan buluşmalarını izliyoruz filmde. Uzun zamandır görüşmeyen kardeşler; çözmeleri gerekenleri anlamaya çalıştıkları,…devamı+Bir yanlışlık olmalı.
-Yanlışlık bu, içinde doğduğumuz aile.
Film yaşadıkları bazı olaylardan dolayı 30 yıldır babalarıyla ve birbiriyle görüşmeyen 3 kardeşin babalarının araması ile babalarının köyüne gitmek içinde tekrardan buluşmalarını izliyoruz filmde. Uzun zamandır görüşmeyen kardeşler; çözmeleri gerekenleri anlamaya çalıştıkları, kendi içlerinde hesaplamalar yaptıkları, belki biraz da ailecilik oynadıkları bir yolculuk süreci aslında film.
3 kardeşin babalarını görmek için gittikleri köy Hasanlar. Her yıl çok sıcaklardan sonra o köye binlerce kelebek ölmek için geliyormuş. O kadar çok kelebek orada ölüyormuş ki köy halkı pencereleri, kapıları kapatıp kelebeklerin ölmesini bekliyorlar, tamamı ölünce de küreklerle de ölülerini atıyorlarmış. Bir de 3 kardeşin annesinin onlara anlattığı kelebek masalı var. Film ismini bu iki olaydan alıyor.
Film içeriği olarak sevdiğim, eğlendiğim sahneler vardı. Tavuk sahnesi, miras sahnesi.. Aynı zamanda gözlerimi dolduran sahnelerde vardı. İzlerken çok keyif aldığım bir filmdi.
Oyuncular çok iyiydi. Ancak Bartu Küçükçağlayan şov yapmış gerçekten. Kardeşim bu nasıl bir oyunculuk. Kendi içindeki hesaplaşmasını, ailesine kırgınlığını, babasına kızgınlığını çok güzel hissediyoruz.
Senaryo da çok güzeldi, akıcı ilerledi.
Tavsiye edilir.
8/10
Merhabalar, Öncelikle Ece'ye hem film tavsiyesi için teşekkür ederim hem de ' hemen izleyeceğim' deyip bu kadar geç izlediğim için özür dilerim. Onur Saylak'ın ilk uzun metrajlı filmi. Hakan Günday'ın aynı isimli kitabından uyarlama. Hayat Van Eck ve Ahmet Mümtaz…devamıMerhabalar,
Öncelikle Ece'ye hem film tavsiyesi için teşekkür ederim hem de ' hemen izleyeceğim' deyip bu kadar geç izlediğim için özür dilerim.
Onur Saylak'ın ilk uzun metrajlı filmi. Hakan Günday'ın aynı isimli kitabından uyarlama.
Hayat Van Eck ve Ahmet Mümtaz Taylan başrollerini paylaşıyor. Hayat 'Gaza' Ahmet Mümtaz Taylan ise 'Ahad' karakterini canlandırıyor. Ve baba oğlu oynuyorlar. İkisinin de oyunculuğu çok iyiydi. Gerçekten izlerken rollerini ne kadar iyi canlandırdıklarını düşündüm.
Onur Saylak' ta yönetmenlik anlamında çok güzel bir iş çıkarmış. En sevdiğim yanı da konu drama, gözyaşına çok çabuk evrilebilecek bir konuyken duygu sömürüsüne sokmadan bir şekilde anlatmak istediğini anlatmaya çalışmış.
Filmi Ege'de bir insan kaçakçısının oğlunun, baba baskısını ve mülteci insanların hayatlarına yaptığı kötü etkiyi fark ettiği ve bu kapanın içinde bir şeyler için çabaladıgı bir film.
Ben kitabı okumadım ama ama okuyan herkes kitabın 'karamsar' bir havası var diyordu, filmde de bunu bolca hissediyorsunuz karamsarlık, kararsızlık, baskı, mülteci, bencillik, para, insan canı..
Film içinizi daraltıyor ve bu kötü bir şey değil. Çünkü yapmak istediği tam da bu.
Ancak filmin bir de öteki tarafı var. Çok havada kalan anlar oldu, daha derine girilmesi istediğim karakterler. Eksik anlatılan hikayeler oldu. Özellikle finali beni pek tatmin etmedi. Daha bir etkileyici final beklerdim.
Ama oyunculuklar ve filmin havası çok iyiydi. Eminim kitapta çok iyidir ama dediğim gibi senaryo da bence eksiklikler vardı.
6/10