"Ben sizi yeni bir şeyle tanıştırmıyorum, sadece sizin unuttuğunuz kendi özünüzle tekrar buluşmanıza vesile oluyorum.” Yazarın kitabında bu sözünü tam anlamıyla gerçekleştirdiğini düşünüyorum. Kitaba genel anlamda baktığınızda yazılan birçok şeyi bildiğinizi ama bunları bildiğinizin farkında olmadığınızı hissediyorsunuz. Dili çok akıcı…devamı"Ben sizi yeni bir şeyle tanıştırmıyorum, sadece sizin unuttuğunuz kendi özünüzle tekrar buluşmanıza vesile oluyorum.”
Yazarın kitabında bu sözünü tam anlamıyla gerçekleştirdiğini düşünüyorum.
Kitaba genel anlamda baktığınızda yazılan birçok şeyi bildiğinizi ama bunları bildiğinizin farkında olmadığınızı hissediyorsunuz.
Dili çok akıcı ve sade..
Bir çırpıda okumalık diyebilirim..
Hem kitabı hem de hayatımızı hakikaten de okunmaya değer şu hikayeyle özetleyebiliriz:
Adamın birisi sorup duruyormuş, şairin dediği gibi: “Kimim ben, bu hal neyin nesi?” Her kime sorsa, bir türlü tatmin edici cevap bulamıyormuş aradığı sorulara. Birçoğu dudak büküp bu soruları geçiştiriyormuş. Ya da boş ve anlamsız gözlerle dinliyorlarmış. Yahut da dinliyor görünüyorlarmış. Çünkü onlara göre anlamlı sorular değilmiş bunlar, kimisine göre ise bunları düşünmeye bile değmezmiş.
Nihayet günün birinde uzak bir beldeye düşmüş yolu adamın. Aynı soruları oradaki insanlara yöneltmiş: “Kâinat bizden ne istiyor? Varlığın sırrı nedir? Tabiatta bu olup biten faaliyetler ve güzellikler karşısında bize düşen bir görev var mıdır?”
Ona, o civarda dağda yalnız başına yaşayan yaşlı birisini tavsiye etmişler. “Senin sorularına verse verse o cevap verir” demişler. Adam yola koyulmuş ve o garip kişiyi bulmuş. Aynı soruları sormuş.
İhtiyar, bir süre sakalını ovuşturmuş ve ona bir kaşık dolusu su vermiş. “Hadi” demiş, “şimdi git, şu kulübemin önündeki alanda iki tur at, yalnız bu kaşıktan bir damla yere dökmemeye dikkat et. Cevabını geldiğinde veririm.”
Adam pürdikkat, içi su dolu kaşıkla bahçeyi dolaşmaya başlamış. “Aman ha, sakın ha” diyormuş sürekli olarak kendine. Gerçekten de kaşıktaki suyu hiç eksiltmeden geri dönmüş. “İşte geldim, bak bakalım eksilme var mı? Suyu dökmemek için çok dikkat ettim” demiş.
O garip adam, bu kez, “Hadi, şimdi tekrar kulübenin önündeki bahçeye git ve orada neler var? Gördüklerini bana anlat” demiş. Adam bahçeyi bir uçtan öbür uca gezmiş; neler görmüş neler!.. Emsalini daha önce görmediği envai çeşit bitkiler, çeşit çeşit meyve ağaçları, türlü türlü çiçekler; değişik kuşlar, uçuşan kelebekler, az ileride aşağıda hafif hafif esen rüzgârla salınan ve dalgalanan ekinler, her tarafta eşsiz bir ahenk ve armoni...
Önceki turunda bu muhteşem güzelliği, büyüleyici ve insanı mest eden manzarayı, havayı fark edemediğine şaşırmış kalmış. Döndükten sonra gördüklerini tek tek anlatmış. Adamı sonuna kadar dinleyen ihtiyar şu ibretli sözleri söylemiş:
“Ya, sadece küçücük bir damla için ömrümüzü heba ederiz, sermayemiz olan ömrümüzü boş yere tüketiriz veya her şeyde, her olaydaki güzellikleri, hikmetleri farkederek yaşarız. Önemli olan varlığın kendileri değil, onların bizlere aksettirdiklerimanalarıdır.
Bakmayı bildiğimiz zaman, her şey bir ibret levhası, hakikat habercisi haline gelir. Çoğu insan bu bakışa sahip olmadığından sahte bir benliğin esiri olarak, bir kaşık suya o koca dünyasını hasreder ve ömrünü boş yere tüketir. Öyleyse varlığın sırrı, bu bakışlarımızda ve niyetlerimizde gizlidir evlat.”