🗝️"Savaş, insana şeref kazandırmıyor, onu köpeğe çeviriyor, ruhunu zehirliyor." 🗝️#Badlands ve #DaysofHeaven filmlerinin yönetmeni olan Terrence Malick, 20 yıl aradan sonra dev hayalini ortaya kurduğu projeyi aynı isimli kitaptan oldukça başarılı bir şekilde dünya sinemasına kazandırdığı epik bir savaş filmidir.…devamı 🗝️"Savaş, insana şeref kazandırmıyor, onu köpeğe çeviriyor, ruhunu zehirliyor."
🗝️#Badlands ve #DaysofHeaven filmlerinin yönetmeni olan Terrence Malick, 20 yıl aradan sonra dev hayalini ortaya kurduğu projeyi aynı isimli kitaptan oldukça başarılı bir şekilde dünya sinemasına kazandırdığı epik bir savaş filmidir. Konusuna değinmeden önce, bu filmi diğer savaş filmlerinden farklı kılan bir şey vardır ki ; doğayı merkeze işleyerek tüm kimyasını realist biçimde kazandırdığı ve tamamen tekdüzelikten uzak üslubuyla eserdeki gibi fiziksel ve antropolojik açısından önemli bir alt metne sahip olduğu yanlar arasına eklenilebilir.
🗝️Birçok defa adının ordu içersinde asker kaçağı olarak anılan gencin psikolojik değişimini ele alıyor. Bolca ağaçların ,çimenlerin ve ayrıca deniz sahilinin bulunduğu bir adada, genelinde doğa ile insan gibi gözükse de giderek doğayla uzlaşan, onla kednini bir tutmaya çalışan bir gencin otobiyografisiyle başlıyor. Henüz taarruz saatlerinin içerisinde girilmediği bir vakitte yakalanır. Orduda "sedye taşımacısı" görevi verilir. Bu dakikadan itibaren 2. Dünya Savaşının Guadalcanal Muharebesini konu almaktadır. Japonya 'nın 3.ana hattı ve tehlikeli bölge olarak bilinen yere, amerikan ordusunun çıkarma yapmasını, işin içerisine fantezilik katılmasıyla, kodaman generallerin hırslarını, açgözlülüğünü ve duygusuzluğunu gözler önüne serip orduda mevkiiler arasında içsel çekişmelerini de anlatmaktadır. Halbuki ön gördükleri gibi gelişmeyen bir şey olmuştur ki, çıkarmada bir kayıp vermeden rahatlıkla kıyıya ulaşmıştır amerikan ordusu. Kısaca Guadalcanal Muharebesinin özeti bu, şimdi bu filmi daha yakından incelemeye geçelim.
🗝️Malick, daha önceki filmlerinde olduğu gibi öncelikle başkarakteri bir büyünün içine hapsolmasını ve seyircinin o başkarakterin tutkulu mu yoksa hayalperest mi gibi sorulara sık sık düşürmesini sağlar. Witt , karakteriyle buna yanılmadığımızı göstermiş ve müthiş performans ortaya çıkarmıştır. Gördükleriyle, ruh halini cennetin izninden giden biri olarak betimlenebileceği bir şema çizmiş ve bunu film boyunca ritmik bir şekilde sürdürmüştür. Gemide geçen sahne arasında tarihe mal olmuş, ünlü komutan ve aynı zamanda meşhur kral Sezar 'ın Roma yıllarındaki seferlerine göndermede bulunmuş, metaforik olarak savaşın hem başlangıcı hem de sonu hakkında ,rüzgarın bizi savurduğu neresi olursa, düşüncesiyle kenarda soru işareti bırakmıştır. Daha sonra bir askerin karısına olan duygusal bağlılığını da hissederek diğer yandan da vahşi duygulara esir düşmeme mücadelesini bir arada görürüz. Bu nedenle askerlerin psikolojik olarak ayakta kalma mücadelesini de görürüz. Diğer bir askerin ise savaşın onu nasıl hırpaladığını, içinde bulunduğu durumun onun için hiç önem arz etmediğini kısacası onu ne kederin ne de korkunun boğabileceği bir karakterin, Witt gibi kalbinde tek bir kötülük bulundurmayan savaşın insan üzerinde yan etki olarak bırakan bir insan örneğiyle karşı karşıya getirmiştir. İki karakterin düşüncelerin her ne kadar zıt olduğunu varsaymak istesek de doğru olduğunu tamamen kabul edemeyiz. Farklı yaşam koşulları ,çevresel etmenler ve ortamlar..vs gibi birçok sebep olabilir, farklı düşünmelerinde. Film bize hiçbir zaman tek bir tarafı haklı göstermedi. Biz insanlar her ne kadar Witt 'ın bu felsefesini takdir etsek de , Witt aslında süslü püslü ,renkli hayallerden öteye gidilmediği bir dünyayı kabul ettirme havasındadır. Zıt karakter olarak tabir edebileceğimiz Çavuş Welsh ise ona inanmak istediğini ve her reaksiyondan sonra giderek onun düşüncesine yenik düşeceğini zaman zaman hissettiğinin yanı sıra bir dostluk hikayesini kapsayacak kadar macera dolu, uzun ve yorucu bir serüven olduğunu hisseder, anlar.
🗝️ Amerikan askerleri kendilerini şanslı hissetseler de, bu boş karşılama sonrasında karşılaştıkları tuzaklar ve kayıplar gerçek kıyasıya dövüşün uzun bir bekleyişten sonra savaş halini aldığını anlatılmak istenmiş. Kan dökmenin her insan üzerinde kolay etki bırakmadığını filmdeki çarpışma sahnelerin ortasında düşündürürken, diğer yandan kendimizi orada savaşan askerlerin yerine koyarak duygularımızın katliam mezarlığı karşısında neler yapabileceğimizi düşünmeden edemememizi de sağlayacaktır.
🗝️ Değinmek gerekirse Görüntü yönetmeni John Toll sinematogrifi çalışmasıyla, filme öyle güzel bire bir uyum sağlamasına zemin hazırlamıştır ki. Daha önce bir savaş filminde iliklerime dek gerilimi ve duygu değişimime bu kadar hakim olamadığım bir film seyretmedim. Şiirsel tadında görüntüler, doğayı bir savaş filminde kalp organı gibi görev yapması en takdir edilmesi gereken ve kimsenin dikkat etmediği noktalardan birisidir. Aslında doğanın, evrendeki tüm güzelliğin kenetlenmiş hali olarak tanımlanabilir. Öte yandan başkarakterimiz Witt'in kafanın içerisindeki seslerin doğayla sohbet halinde olduğunu ve doğanın bir elçisi olarak rol biçilidiğine kanaat getirmek istiyorum. Çünkü diğer yandan savaş sahnelerinin aralarına giren doğa görüntüleri, bize bir kez daha savaşın doğanın kendisinden gelip gelmediğini sorgulatıyor. 3 saat olmasına rağmen film, fazla kafa karışıklığının olmaması için soruları tamamen cevaplamıyor ve seyircinin sakince düşünmesine fırsat tanıyor. Başta gördüğümüz sahnede timsahın suyun içerisine dalmasının tehlikeli bir eylem olmadığını ve yaşanacak olan kötülüklerin simgesi olacağını tahmin edemezdik. Kıyıları ve adaları göstererek bu yaşanacakların kimsenin umurunda olmadığını, seyirciye bu şekilde oyun oynadığı söylenilebilir. Neredeyse açıkça cennet olarak tanımlanan ada bize dünya üzerinde savaşmaya gerek olmadığını, savaşmadan da yaşanabileceğini açıkça gösteriyor. Bende yarattığı etkiyi çok kısa dizelerle açıklık getirmek istersem şunları dile getirmek isterim.
🗝️ "Bazen mutlu olduğumuz anlar vardır. O mutlu anımızdan sonra başımıza yağacak felaketlerin yaklaştığını hissettiğimiz vakit; o anki mutluluğumuzu sevincimizi bozmayız. Bozabilen tek şey, yanan ormanların veyahut isteklerimizin yanması karşısında kor alevin gözümüzü yaşarttığı daha sonrasında ise bizi yaktığıdır. Öleceğimiz bilsek dahi anın tadını çıkarmaya bakarız, yanıp kül olup gitsek de."
🗝️ Ve ölülerin mezarı üzerinde çiçek açmış son sahnesiyle , ardından bende yavaşça zihnimde ve kalbimde derin bir hüzün kaplamış ve izah edilemez derecede trajik öyküye sahip olduğuna ikna olmamı sağlamıştır. Malick ,filmdeki yerlilerin doğal yaratılışlarıyla savaşmanın anlamsız harçtan ibaret olduğunu anlatmak istemiş. Saçma ve boş arzuların peşinden koşan generallere koskoca bir hiç dedirtmiş ve bunun boş bir elde etme hırsından başka bir şey olmadığının tokadını tattırmışlardır. Daha önceki savaş filmlerinde işlenmemiş bir tema olsa da, Malick neredeyse tüm filmlerinde benzer kavramları ortaya sürekli ve bir bir döker. Özgünlüğünü savaş filminde ortaya koymuş. Saydığım nedenler arasına sinematografisini aynı zamanda diyaloglar,monologlar ve hatta müzikler üzerinde kusursuz ve 0 hatayla uyum sağlamış, bıraktığı hissi başka hiçbir filmde etki bırakmamış.Terrence Malick bu özgünlüğünü korumasından ve insanlığın keşfedilmemiş fıtratını sinemaya taşımasından dolayı 10 üzerinden 10 vermek istiyorum.