The Gleaners And I, yani "Toplayıcılar ve Ben". Bu güzel kadının gözünü görebildiğim ve belgeselini sonunda seyredebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Neticede izlemeden de göçüp gitmiş olabilirdik. Kendileri göçüp gitti, rahmet olsun... Agnes Varda, seni kamyonları yakalama oyununla ve kadranları…devamıThe Gleaners And I, yani "Toplayıcılar ve Ben". Bu güzel kadının gözünü görebildiğim ve belgeselini sonunda seyredebildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Neticede izlemeden de göçüp gitmiş olabilirdik. Kendileri göçüp gitti, rahmet olsun...
Agnes Varda, seni kamyonları yakalama oyununla ve kadranları olmayan bir saati sevişinle bile çok sevdim. Değindiğin konular cabası... Gelelim belgesele. Hayatın tatsız gerçeklerinden olan bir konuya değiniyor bu sevgili kadın ve bunu görerek, oldukça da hissetmeye çalışarak unutmamaya, aynı zamanda bize de göstermeye çalışıyor. Çok sevdiğim şair bir şey der: "Hayattaki anlam, şahit olmakta. Hatta neye, ne zaman şahit olduğunda ve bunun da ötesinde bu şahit olduklarını unutmamakta geziyor." Kelimeler birebir bu şekilde olmasa da temelde söylemek istediği şey tam da budur. Bunun da belgesel amaçlarından biri olduğunu düşünüyorum. Ayrıca sağlam bir düşünce diye de düşünüyorum. Hatta buna bir de icraat ekleyebildik mi, tadından yenmez diye de düşünmüyor değilim. Sadece bu gerçeklik için değil genel anlamda ortada sıkıntı olan bir konu, bir olay, bir gerçeklik mevcutsa buna farkındalık sağlayıp unutmamanın yanına kesinlikle icraat eklenmeli, eklemeliyiz. Bir şekilde - ne tür bir icraat olur bilemeyeceğim, çünkü bu farklılaşacaktır - "Tamam, şimdi daha iyi hissediyorum." dedirtecek bir icraat. Neyse bizim şimdiki gerçekliğimiz, rençperlik, toplayıcılık. Aslında kelimenin sözlük anlamı, çiftçi/ırgatmış ama buna toplayıcı da denilebiliyormuş. Yöre yöre değişen ve hala bazı bölgelerde oldukça çok kullanılan bir kelimeymiş. Çöplerden, pazar sonlarından, tarlalar sürüldükten sonra geriye kalanlardan yenilebilecek ya da kullanılabilecek şeyleri toplayan kişiler için kullanılan bir kelime. İnsanların bunu neden yaptıkları da değişik sebeplerle ele alınıyor belgeselde ve bazen bazı nedenlerin gerçekliği oldukça can sıkıcı oluyor. Bu kişilerin - Raf'taki açıklamada da okuduğum gibi - toplum dışına itilmiş olmalarını görmek daha da can sıkıcı oluyor, neden böyle olduğunu kafaya takmak gerekirken. Sonra ben onları dışa iten o kafaların nasıl işlediğini düşünmekten daha deli bir hal alıyorum, bu da ayrı sıkıcı oluyor... Yönetmenimiz de bir sürü insanın nasıl bu şekilde bir yaşam sürdüklerini, tıpkı roman okuyormuşuz edasında kameralarına aktarıyor. Yani ben seyrederken böyle hissettim. Fazla betimle, fazla ayrıntı gibi duran anlar bana romanların o uzun anlatımlarını çağrıştırdı. Ama tamamen kendine özgü olan bu yansıtma şekli, bence etkiliydi. Bakışı oldukça sevdim. Belgeseli de çünkü üzerinde oldukça düşünülebilecek anlar bırakıyor bence. Herkesin de seyredip, düşünmesini isterim. İnsanların o şartlarda dahi yeteri kadar tüketip hatta üstüne üretme ve hatta yararlı olmaya çalışma çabaları... Tüm süre boyunca insanların - bazen ben de dahil olmak üzere - ne kadar fazla tüketici konumda olduklarını görmüş oldum ve üstelik asla üretmeden hatta kimilerinde üretme çabası bile olmadan. Sonra Varda'nın belgeseli çekerken hislerini, düşüncelerini dile getirdiği zamanlar oluyordu ve bence bunlarda oldukça etkiliydi. Yani, benim de kendisiyle yeni tanıştığım bu kadın, bence çok farklı bir soluk. Kendilerini ne kadar severseniz bilemeyeceğim ama bakışına mutlaka bakmalısınız diye düşünüyorum. Ayrıca bahsedilen bazı nedenler üzerine düşünmek, belgesele bakmasak bile olmalı bir hareket! Son olarak, belgeselde geçen bir şahsın söylediği bir sözü bırakarak iyi geceler diliyorum.
"Aşırı tüketici bu toplum tarafından tümüyle mahvolacak herkes."