Vaov. Tek kelimeyle, vaov. J.K. Rowling'in bir kasaba hakkında olan, yetişkinlere yönelik kara mizah romanı. Tanımını kısaca bu şekilde yapabiliriz sanırım. Peki, bu kitap gerçekten bu kadar mı? Cevap kimilerine göre "Evet." olabilir çünkü tahmin ettiğimden daha ağır bir kitap.…devamıVaov. Tek kelimeyle, vaov.
J.K. Rowling'in bir kasaba hakkında olan, yetişkinlere yönelik kara mizah romanı. Tanımını kısaca bu şekilde yapabiliriz sanırım. Peki, bu kitap gerçekten bu kadar mı? Cevap kimilerine göre "Evet." olabilir çünkü tahmin ettiğimden daha ağır bir kitap. Kesinlikle herkesin severek okuyabileceği, zevk alabileceği ya da akan bir kitap değil. Olay örgüsü son derece yavaş ilerliyor ve konusu son derece sıkıcı: Bir kasabanın belediye başkanı ölür ve kasaba halkı boşalan koltuğa geçmek için birbirleriyle yarışır. Bakın, ne kadar sıkıcı; insan yazarken sıkılıyor... Şimdi yukarıda sorduğum sorunun cevabına geri dönelim, benim için bu kitap bir şaheser sayılabilir. Böylesine sıradan, günlük bir konu bu kadar sıradan ve günlük işlenebilir gerçekten. Bütün roman resmen gerçek hayatın bir yansıması gibi. Karakterler gerçek hayatta tıpatıp bulabileceğiniz insanlar, olaylar aynı şekilde... Peki, o zaman bu kitabı bu kadar sıradışı kılan ne? Bence kesinlikle sıradanlığı. Rowling karakterleri ve olayları o kadar güzel planlamış ve bizlere aktarmış ki okurken resmen her bir karakterin yerine geçtim ve bizzat ben yaşadım. Kitapta zerre kadar yapmacıklık yok ve hatta kurgusal bir ürün olmasına rağmen kurgudan da eser yok. Diyaloglar, karakterler, tiplemeler ve olaylar gerçek hayatın mükemmel bir kopyası. Bence Rowling bayağı zor bir şeyi başarmış. Büyük bir çoğunluğumuz kendisini Harry Potter serisiyle ve kurduğu o fantastik dünyayla tanıyoruz ama Rowling'in bu eserinde yaptığı o dünyanın her şeyiyle ve tamamen zıttı. Sadece gerçek dünyada olabilecek bir konuyu işlemiş ve sadece gerçek dünyanın bir yerlerinde gerçekten var olan insanları anlatmış.
Okurken dikkatimi cezbeden şeylerden bir tanesi diyaloglardı. Bir diyaloğu okuduktan sonra durdum ve düşündüm; bu insanlar şu an burada olsalardı birbirleriyle nasıl konuşurlardı, birbirleri hakkında ne düşünürlerdi? Kısacası Rowling'in yazdığından farklı bir şey tasarlamaya çalıştım çünkü sonuçta bu bir roman, bir kurgu; bir yerden gerçekliğin dışına çıkması lazım ama hayır, o diyalog tam olarak şu an karşımda olsalardı kuracakları cümleleri içeriyordu ve birbirleri hakkındaki düşünceleri de tıpatıp aynı olurdu. Bu muazzam bir şey. Okurken bunun farkına varınca kitaba eski düşüncelerimle bakamadım, her bir olayı/diyaloğu/kişiyi daha çok içselleştirdim ve gitgide, ayrı ayrı her birine daha çok bağlandım.
Başta insan şöyle düşünüyor: "Yani ne olurdu şunu da yazmasan, ölür müydün? Ne kadar gereksiz bir detay..." ve evet, bu şekilde çok fazla detay var ama sonradan anladım ki karakterlerin sağlıklı gelişimi için bütün o detaylar gerekliymiş, aslında hiçbirisi boşu boşuna orada değilmiş. Romandaki bütün kahramanların ayrı ayrı hikayeleri var ve hepsinin gelişimi teker teker incelenmiş ve işi eğlenceli kılan tarafı, hepsinin gelişimi birbirine bağlı. Biri var olmadan diğeri de tam olarak var olamıyor. Bunun muhteşemliğini ilk üç yüz sayfada anlamıyorsunuz ama eğer sıkılmadan ve bıkmadan okursanız son üç yüz sayfa su gibi akıyor ve kendinizi hiç anlamadığınız, bilmediğiniz bir durumda bulacak olmanız kuvvetle muhtemel.
Son olarak bu kitabın hak ettiği ilgiyi görmediğini düşünüyorum çünkü -bence- Harry Potter serisinin gölgesinde kalıyor. Böyle olmamalı, bu gidişat bir yerden değişmeli ve eğer sevgili dostlarım buraya kadar okuduysanız sıkılmadan emin olun bu kitabı da okuyabilirsiniz zira benim yazımdan daha sıkıcı değil.d O yüzden lütfen en kısa zamanda kendinize bu kitaptan bir tane edinin ve okumaya, anlamaya çalışın; sonra bana teşekkür edersiniz;)
Teşekkürler arkadaşlar, bir başka yazıda görüşmek üzere, kendinize iyi bakın...