3.5/5 Böyle genç ve başarılı bir kadının yazdığını görünce etkilenerek, arkasındaki fikri orjinal bularak, masum bir aşk hikayesi okuyacağımı sanarak almıştım kitabı, ama yanılmışım. Kötü bir kitap değil sadece bir aşk hikayesi olduğunu sanmıyorum diyerek başlayayım. Hikaye iki eski aşığın…devamı3.5/5
Böyle genç ve başarılı bir kadının yazdığını görünce etkilenerek, arkasındaki fikri orjinal bularak, masum bir aşk hikayesi okuyacağımı sanarak almıştım kitabı, ama yanılmışım. Kötü bir kitap değil sadece bir aşk hikayesi olduğunu sanmıyorum diyerek başlayayım.
Hikaye iki eski aşığın Mahur ile Nafız’ın tekrar buluşmasında geçen 10 günü anlatıyor. “Aşıkların 1 günü 10 yıla bedeldir” sözünden yola çıkılarak o ikisine 10 gün gibi geçen bir dönemde Türkiye’de 100 yıl geçiyor, 1920’lerde başlayan hikaye 2020’lerde son buluyor.
Yazım şekli olarak gayet orijinal ama geçtiği zaman aralığı yüzünden dili 2017’de yazılmış gibi değil. Bu hikayenin akışını bozmadı benim için, bilmediğim kelimelerle bile hikayeyi gayet iyi anlayabildim sadece biraz yordu. Iki karakterin de sürekli söyledikleri her sözü özlü söz yapar gibi söyleme dertleri var bu da okuyucuyu biraz yoruyor. Yoğun duygular illa aynı cümleleri tekrar edip farklı sıfatlarla dillendirerek anlatılmak zorunda değil diye düşünüyorum.
Pozitif olarak iki karakter de dibine kadar insan. Ikisi de noksanlı, ikisi de kayıplar içinde sanatçılar. Yer yer ikisine de (özellikle Mahur’a) kızdım ama kitabın sonunda hareketlerine katılmasam da nedenlerini anladım ki bu yüzden onlara dibine kadar insanlar diyorum. Birbirlerine aşıklar da diyemiyorum çünkü bence aşk illa takıntı değildir, ikisinin de aşkı hafiften bencilce ama herkesin aşkı da farklıdır tabiki, özellikle altında zaten kavrulan psikolojik sıkıntılar varsa çok çabuk sağlıksızlaşabilir.
Hikayenin (belki de ironik olarak) benim için en duygusal anları ikisi arasında yaşananlar değil de o 100 yılda gerçekleşen trajik olaylardı. Yazar bir çırpıda 10 yılda olan şeyleri hemen söyleyiveriyor ve Türkiye’de, Dünya’da olmuş bitmiş bu kahredici olayları okurken bir anda kötü oluyorsunuz. Mahur’un da zaten eli ayağına dolaşıyor bunları her öğrendiğinde.
Özetle fena bir kitap değildi. Sorunlu aşk ilişkilerini okumayı seviyorsanız hoşunuza gidebilir. Yazar İstanbul’un 100 yıldaki değişimini de bir İstanbullunun gözünden anlatmaya çalışmış. Ben İzmirliyim pek bilmiyorum söylediği yerleri ama şehri değiştikçe ihanete uğramış hissetmek, savaşmak zorunda olmak ama yapamamak çok insani duygulardı. Oraları beğendim. Okunur tabiki, kötü değil ama herkese kesin okumalısın diye öneremem şuan. Kalemi zamanla anca güçlenecek olan Can Gürses’in sonraki eserlerini de merak ediyorum. Sadece şuan acil yalın dille yazılmış bir kitap okuma ihtiyacım var, az bunaldım.
Biraz uzun oldu, okuduğun için teşekkür ederim :)
“Her insanla kendi öykümüzü yeni baştan yaşarız. Kimse bize yeni bir öykü getirmez.”