“Ebabil kuşu falan mısın?” Tek bir kelime “Git!” demişti “Öl, yaşama, nefes alma!” Gibi duymuş, anımsamıştım, o kelimeyi. Hastane odasında iyileşmesini bekleyip, yemeklerini yedirdiğim, ilaçlarını dakikasına kadar geciktirmediğim bir adam diyordu bunu. Pencerenin kenarında durup, yoldan geçen arabalara bakıyordu. Aslında…devamı“Ebabil kuşu falan mısın?”
Tek bir kelime “Git!” demişti “Öl, yaşama, nefes alma!” Gibi duymuş, anımsamıştım, o kelimeyi. Hastane odasında iyileşmesini bekleyip, yemeklerini yedirdiğim, ilaçlarını dakikasına kadar geciktirmediğim bir adam diyordu bunu. Pencerenin kenarında durup, yoldan geçen arabalara bakıyordu. Aslında beni görmemek için dönmüştü sırtını – her zaman olduğu gibi. Arkasında birbirine birleştirdiği ellerini açtı, elini cebine sokup bir zarf çıkardı ve yüzünü bana döndü: “O şehir pahalıdır. Yerleşene kadar idare edersiniz, annenle. Kardeşin benimle kalacak” Uzattığı zarfın ağırlığının altında ezildim. 17 yılımı bir zarfa tıkıp, beni yaşadığı şehirden hatta ülkeden göndermeye çalışan bir adam duruyordu karşımda. Yanaklarımı gıdıklarcasına, yüzümü yakarak aşağı inen yaşlara aldırış etmeden, gözlerine bakıyordum. Gözüme bakması için. Bari giderken göreyim de ileride ne kadar ciddi olduğunu düşünüp, üzülmeyeyim diye. “Haketti o! Gitmeliydin ve gittin. Şimdi ağlama ve yoluna devam et” diyebilmek için. Bakmadı tabii. Zarfı yatağa fırlatıp dışarıyı izlemeye devam etti. Ayakta dayanamadım daha fazla. Omuzlarım düşüyor, gözlerim kararıyordu. O günden hatırladığım son sahneyse vücudumun soğuk fayanslarla buluşmasıydı. 1 hafta sonra dilediği olmuştu. Artık aynı toprağa basmıyor, aynı havayı solumuyorduk.
Hava demişken ciğerlerinizi parçalar gurbetin kokusu. Başka ülkenin, başka insanlarıyla aldığınız o nefes zulüm gibi gelir. Neden tanımadığım insanlarlayım? Neden canımdan, kanımdan olan kişilerden uzak kalmak, seçim yapmak zorundayım? 5 ay sonra aynı adamdan duyacaktım bunun cevabını.
Yeni arkadaşlarımla oturduğum kafede tanıdık bir ses, bir nefes duydum. Evet insanların ‘baba’ diye adlandırdığı ama bu vazifeye hiç layık olmayan birisini unutamamıştım. Nereden geldiğini kestiremediğim hastane kokusu da hissettim bir anda. Galiba kokular bile peşimizi bırakmıyor, değil mi? Gözlerimi kapattım, ayağa kalktım ve derin bir nefes aldıktan sonra yanına gittim:”Niye geldin? İkinci bir zarf mı getirdin?” diyerek güldüm alaycı bir şekilde. “Sizi merak ettim. Yerleştiniz mi, rahat mısınız?” Düz ve duygusuz bir sesle:”Eskisinden daha rahat” dedim. Gözlerini kaçırmasına izin vermeden sordum tüm sorularımı. Annemle anlaşamamış da, çok yoruluyormuş annem de üzerine geliyormuş da falan filan işte. O günden sonra hiçbir şey merak etmedim. Kendi rahatlığını evlatlarının geleceğinden üstün tutan birini artık merak etmiyordum. O kafe de hastane gibi yer açtı kalbimde. Adımlar hızlanır artık, gözler kaçırılır oradan geçerken.
Çoğu kişi Z kuşağı diyerek şikayet ediyor, ağlıyor. Şimdi yıllardır düşünüyorum da siz bize ne bıraktınız? Ne vaadettiniz de, ne ile yargılıyorsunuz? Herkes rahatsız olduğu bir sebep sayıyor. Kimi çok tembeller diyor kimi idealleri yok diyor. Kimi ahlaksız olduklarından, kimi geleneği yok saydıklarından şikayetçi. Toplumun yarısının neredeyse annesi “annesi” değilmiş babası “babası” değilmiş. Ailesini düzgün kuramayıp bu kuşağı yaralayan anne-babalar(!) çok mu ahlaklı? Geleneği çok mu sayıyorlar? Başkalarının evlerini, başkalarının hayatlarından kalan tozları, kirleri, anıları, yüzleri, günahları, kokuları, başkalarının geceden kalanlarını temizleyerek hayatta kalan kadınların çocukları için yaptıklarını gördüğümde o kadınları bağrıma basmak istiyorum. Bu insanlara değil de tam tersi olan insanlara harcadığımız vakitle zamanımızın tükendiğini sanıyoruz. Aslında tükenenin biz olduğunu göremiyoruz. Dedikodu yapmanın, başkasını suçlayıp sorumluluğu üzerimizden atmanın, başkasının günahları üzerinden nefsimizi temize çıkarmanın zevkini bir kenara bırakıp artık gerçek sorunları konuşmak lazım. Her gün eve geldiğinizde yorgun, sinirli olabilirsiniz. Ama unutmayın gözlerine aşkla bakmanızı bekleyen bir eşiniz var. Sevgi ile okşanmış her saç size artı enerji olarak dönecektir unutmayın!
Tüm bunları düşünürken kendimi o kafede buluyor ve tanıdık bir sesle irkiliyorum. Arkadaşım karşımda. Son cümlelerime benzer cümleler kuruyorum:”Toplum olarak bunu çözmemiz gerek” falan filan. Arkadaşım sıcacık bir gülümseyişle:”O dediğin düşüncesiz insanlar. Hepsi cahiliye döneminden. Onu bunu boşver de ebabil kuşu falan mısın?” ✍🏻