Bugüne dek izlediğim 7 Demirkubuz filminden en iyi olanı bence kesinlikle Yazgı. Öncelikle şunu söylemem gerekir ki Demirkubuz filmlerinde beklediğimi bulamıyorum. Karakter özelliklerinin ve hikaye gidişatlarının hep kendini tekrar ettiğini düşünüyorum. Adamın tarzı olabilir tamam ama bu bi tarz değil…devamıBugüne dek izlediğim 7 Demirkubuz filminden en iyi olanı bence kesinlikle Yazgı.
Öncelikle şunu söylemem gerekir ki Demirkubuz filmlerinde beklediğimi bulamıyorum. Karakter özelliklerinin ve hikaye gidişatlarının hep kendini tekrar ettiğini düşünüyorum. Adamın tarzı olabilir tamam ama bu bi tarz değil gerçekten tekrara düşmek bence. Hep acı çeken, aşık, depresif, kaba ve şiddet eğilimli erkek karakter ile karşısındakini aldatan, sinsi ve bencil kadın karakter... Sona kadar olaylar durağan, sona doğru minik bir şaşırtma, her filmde karakterin kendini anlattığı bir tirat... “Bu adam filmin başından beri dağ ayısı gibi davranıyor, içinden nasıl böyle bi Dostoyevski çıkmış olabilir?” diye sorgulatan tiratlar... (Ve popüler olan sahneler de zaten hep o tiratlar.) Gereksiz karamsar ve bir noktada eğreti duran karakterler... Kulağa romandan okunuyormuş gibi gelen replikler ve diksiyon... Bu arada Demirkubuz filmlerini “Sevmiyorum.” diyemem ama bayılmadığım bir gerçek. Çok seviyorum da diyemem yani.
Evet, fazlasıyla gömdüm ama aslında bu Demirkubuz’un genel tarzını gömüp bu filmi övmeye geldim.
Yazgı, neredeyse eleştirdiğim tüm özellikleri taşıyor olmasına karşın kendini diğer filmlerden özgün kılıyor bence. Aldatan, bencil, kötü kadın karakter var mı? Var. Şiddet eğilimli, kaba, melankolik erkek var mı? Var. Televizyon sesi? Var. Demirkubuz’un imzası olan kapı gıcırtısı? Var. Demirkubuz’un göründüğü minik bir sahne? Var. Karakterin kendini anlattığı tirat? Var. Olayların bir anda çözülmesi? Var.
E, o zaman Yazgı nasıl kendini özgün kılıyor? Serdar Orçin’in büründüğü karakterle.
Ya öncelikle şunu da belirtmek isterim ki Serdar Orçin’in yeteneğine hayran kalmamak elde değil. Adam her filminde bambaşka bir rolü o kadar iyi üstleniyor ki, nasıl bir rol olursa olsun filmi tek başına taşıyor neredeyse hepsinde. Bana bu hayranlığı daha da yaşattı Yazgı’da.
Serdar Orçin’in canlandırdığı karakter bence o kadar iyi yazılmış bir karakterdi ki, ne kadar gıcık olduğum hareket yapsa bile kendimi karakteri merak etmekten alıkoyamadım. Çok özgün, çok ilginç bir karakterdi. Bu arada film boyunca çok az konuşuyor. Etki yaratan asıl şey de zaten sessizliği. Dediklerim bile olayı garip bulmanızı sağlamıştır diye düşünüyorum. Mesela bu karakter diğer Demirkubuz filmlerindeki gibi kendiliğinden tirat atıvermeye başlamıyor, o kadar suskun ki filmin sonunda cımbızla laf alarak tirat attırıyorlar adama. Bakış açısı çok başka; bazen bu kadar da tepkisiz olamaz diye sinirleniyorsunuz, sonra bir şey diyor ve “Ya harbiden...” diyip susuyorsunuz.
Bu arada nedir bu Demirkubuz filmlerindeki kadın karakter problemi gerçekten? O kadar gözüme batıyor, tüm kadınlar o kadar tek tip işleniyor ki adamın hayatında kadınlarla ilgili çok problem yaşadığına emin oldum. Aldatıldı mı, kandırıldı mı, dolandırıldı mı... Artık her neyse kafayı takmış buna, belli. Xavier Dolan’ın anneler ile ilgili filmler yapıp durması gibi...
Erkekler de çok tek tip bu arada. Dediğim gibi hepsi melankolik, derbeder, kaba ve şiddet eğilimli. Sadece bu filmdeki erkek karakterin bir tık daha farklı işlendiğini düşünüyorum.
Neyse, diyeceğim o ki bence Yazgı en iyi ve kafa açan Demirkubuz filmlerinden biridir. Eğer Demirkubuz sinemasına başlamak istiyorsanız C Blok’u falan boş verin (onla ve Kader’le ilgili de yorum yazmıştım), Yazgı daha çok içine çeker. İlginizi uyandırması açısından daha mantıklı bir başlangıç olur.
Güzel bir film olduğunu düşünüyorum. Bence izleyiniz. (Sağlam bir zihin ile izleyiniz, üstüne düşünmenizi sağlayacak bi film. Tadı o zaman çıkıyor.)
💭“Herkes yakınları öldüğünde biraz da olsa sevinir.”