Zamanın Kıymeti / Pratik Baskı* “Bizim coğrafyamızda zamanın zayi edilmesi, kitapların az yazılmasını, yazıların okunmamasını ve cehalete razı olunması neticesini getirdi. Neredeyse cahillikten dolayı üzülen insanlar yok gibi!” (s. 99) Yazıma kitaptan bir alıntıyla başlamak istedim. Dilimize pelesenk olmuş, zamanın…devamıZamanın Kıymeti / Pratik Baskı*
“Bizim coğrafyamızda zamanın zayi edilmesi, kitapların az yazılmasını, yazıların okunmamasını ve cehalete razı olunması neticesini getirdi. Neredeyse cahillikten dolayı üzülen insanlar yok gibi!” (s. 99)
Yazıma kitaptan bir alıntıyla başlamak istedim. Dilimize pelesenk olmuş, zamanın kıymetini anlatan birçok farklı sözü duymuşuzdur. Bu kitapta da zamanın kıymeti İslam dini üzerinden anlatılıyor. Yazar, bu kıymet sözde kalmasın, hayatlara da gerçek manada uygulansın diye bunun örneklerini alimlerin hayatlarından kesitlerle desteklemiş. Bu, yer yer hadis ve ayetlerle hatta kıssalarla da destekleniyor.
Zamana hak ettiği değeri vermenin bazı fedakârlıklar istediği de aşikâr ki bunu da alimlerin hayatlarındaki 'uç' diyebileceğimiz örneklerde görebiliyoruz. Örneğin bir tanesi günde 20 dakika gibi kısa bir süreyi uykuya harcarken bir diğeri ise kolay çiğnenebilir yiyecekler tercih ederek yemeğe harcadığı süreyi minimumda tutmuştur. Sürekli okumalar yapmak ve kitaplar yazmak üzere kurulu bir hayatları vardır (ibadeti söylememe gerek yok sanırım). Aynı zamanda bu, başarının kolay elde edilemeyeceğini gösterirken alimlerin yapabilmiş olması (sonuçta onlar da insan) bizim de yapabileceğimizi gösterir. Tabii ki herkesin farklı yetenekleri ve kapasiteleri var bu da kitapta vurgulanıyor yani herkesin 20 dakika uyumasını veya bunun gibi fedakârlıklar yapması beklenemez. Fakat yine de insanların çoğunun zamanlarını boş işlerde israf ettikleri, gerektiği gibi kullanmadıkları, ilim ve bilime ulaşma yolunda oldukça tembel davrandıkları su götürmez bir gerçek ve kitapta da sıklıkla bu noktalara dikkat çekiliyor.
“İlim, kendisiyle iştigal eden insana hemen faydalar sağlamasa bile; vaktin kendisiyle ölüp gittiği boş şeylerden alakayı kesip atması bile yeterlidir.” (s. 49)
Hayatının son günü olduğunu bilse bile fazladan yapacak bir ibadet bulamayacak olan bir başka alimin bu durumu ise oldukça imrendirici ve ders verir niteliktedir.
Dinimize (İslam’a) göre şu an yaşadığımız dünya biliyoruz ki ebedi hayata giden yolda sadece bir durak. Yani kalıcılığı yok ve burada bilmediğimiz fakat kısıtlı olan bir süremiz var. Bunu israf ederek en büyük ahmaklığı yapıyoruz. İmam Şafiî bunu şu sözüyle vurguluyor:
“Kervanların, yolculuk esnâsında ev inşâ etmeleri akıl kârı mıdır?” (s. 133)
Bu sözü kendimce biraz açıklamak istiyorum. Bizler ahiret yolcusuyuz ve burada “ev inşâ”sından kasıt, yolcusu olduğumuz ebedi hayattan daha çok bu geçici dünyaya bağlanıp materyalist bir hayat sürmektir. Kalıcı olmadığımız bir yerde temel ihtiyaçlar dışında sürekli mala, mülke, mevkiiye, maddeye bağlanmanın ve sürekli bunlar uğruna çabalamanın doğru olmadığını vurguluyor. Denge her şeyde mühimdir.
Ayrıca tüm bunları uygulamaya çalışırken etrafımızdaki insanlar da çok önemlidir. Bizi gaflete ve tembelliğe sürükleyecek insanlardan, durumlardan ve ortamlardan uzak durmamız öğütleniyor. Bunun yanında bir de sürekli yanı başımızda olan nefsimiz var ki asıl mücadelede onunladır.
*Kitabı "Pratik Baskı" diye geçen versiyonundan okudum fakat burada olmadığından farklı bir yayını seçtim.