"The artist's job is not to succumb to despair, but to find an antidote for the emptiness of existence." Yazmaya çalıştığı roman için manevi anlamda sürekli onay arayan Gil, hayata ve kendi bakış açısına pek çok noktada zıt bir kadınla…devamı"The artist's job is not to succumb to despair, but to find an antidote for the emptiness of existence."
Yazmaya çalıştığı roman için manevi anlamda sürekli onay arayan Gil, hayata ve kendi bakış açısına pek çok noktada zıt bir kadınla nişanlıdır. Nişanlısının ailesiyle birlikte geldiği Paris ise, Gil'in hayallerinin ve ihtiyacı olan nostaljinin tavan yaptığı bir şehirdir. İlham arayışlarında olduğu bir gece, Paris sokaklarında yürüşe çıkan Gil, önünde duran eski model arabanın içindeki kişilerce davet edilir. Ardından gizemli bir şekilde kendini 1920'lerde gerçekleşen bir partide ve hayranı olduğu sanatçıların arasında bulur.
Filmin afişinde Van Gogh'un Paris'te çizdiği Starry Night tablosu kullanılmış. Afişte gerçek ile resmin birbirine karıştığı gibi filmde de hayal ile gerçek birbirine karışıyor. Film, Paris manzaraları ile romantik; Gil'in maceraları ile fantastik bir yolculuk yaşatıyor.
Keşke o zamanlar yaşasaydım dediğim bir dönem yok ama Gil gibi bir şansım olsaydı; Van Gogh, Claude Monet ve Pierre Auguste Renoir ile tanışmayı çok isterdim. Tabii ki birçok insanın yaşamak istediği bir dönem vardır. Gil nasıl Adriana’nın yaşadığı döneme hayransa, Adriana da Gauguin’in yaşadığı döneme ve Gauguin de Rönesans dönemine hayran. Bu durumun sebebini de Adriana şöyle açıklıyor: Şimdiki zaman seni tatmin etmez; çünkü zaten hayatın kendisi tatmin edici değil.