Spoiler içeriyor
"Kötü kötüdür; az, orta ya da çok kötü diye bir şey yoktur. Eğer bir kötüyle diğer kötü arasında seçim yapacak olsaydım, ikisini de seçmezdim." Eveet, geldik hakkında paylaşım yapmazsam olmaz olan bir diziye. Bu yapımın kitaplarını okumuş, oyunlarını oynamış ve…devamı"Kötü kötüdür; az, orta ya da çok kötü diye bir şey yoktur. Eğer bir kötüyle diğer kötü arasında seçim yapacak olsaydım, ikisini de seçmezdim."
Eveet, geldik hakkında paylaşım yapmazsam olmaz olan bir diziye. Bu yapımın kitaplarını okumuş, oyunlarını oynamış ve dizisini soluksuz izlemiş biri olarak söyleyebilirim ki "The Witcher Evreni" en sevdiğim fantastik evrendir. Dolayısıyla bu yazı biraz taraflı bi yazı olabilir :).
Hikayenin başlangıcından bahsetmek isterdim ancak her karakterin kendi hikayesi ve bunların kesişmesi söz konusu. Bu yüzden bu kısmı atlıyorum.
Ana karakterlere değinmek istiyorum. Dizi üç ana karakter etrafında dönüyor:
İlk kahramanımız Geralt of Rivia, bir witcher-canavar avcısı-. Girizgahta alıntıladığım sözün sahibi. Bu incelemede diziyle kitapları ve oyunları kıyaslayarak ilerlemeyeceğim ancak küçük bir dipnot geçeyim, witcher'lar ilkesel olarak olaylara tarafsız yaklaşırlar(genelde). Ancak Geralt söz konusu olduğunda aynı zamanda içinde kendi ahlak anlayışını benimsemiş bir karakter. Şimdi yazımıza dönelim. Geralt sahip olduğu bu felsefeye rağmen henüz daha ilk bölümde, kendisinin seçim yapmaya zorlandığını görüyoruz, ve "daha az kötü" olan seçimi yaparken buluyor kendini. Bence bu kısım dizinin ve dünyanın daha en başta nasıl olduğunun çok güzel bi özeti. Dünyada pür kötü birisi yok, kimse iyilik meleği değil. İnsanlar-elfler-cüceler, herkesin motivasyonu, menfaati ve zevkleri var. Güzelliği de burda zaten. Irkçılığın, erkil-dişi çatışmasının da çok güzel anlatıldığını düşünüyorum.
İkinci kahramanımız Yennefer of Vengerberg, lanetlenmiş elf kanı yüzünden çarpık bir bedenle ve sonradan keşfedeceği büyü gücüyle doğmuş bir karakter. Bir gün witcher Geralt'la yolu kesişir ve son dilek gibi bir mucize vesilesiyle birbirlerine aşık olurlar ve hikayeleri o andan itibaren ortak ilerlemeye başlar.
Üçüncü kahramanımız ise Cirilla Fiona Elen Riannon, sürpriz çocuk, daha fazla yazamıyorum bu kadar derin spoiler olmasın :).
Dizinin ilk bölümünden itibaren kaderin hikayedeki rolünü hissediyoruz, kaderin küçük cilvelerinin karakterler üzerinde ve bizim üzerimizde bıraktığı etki mevcut.
İlk bölümdeki, Geralt'ın 'Blaviken Kasabı' ismini aldığı savaş sekansı gerçekten güzeldi. Hatta o kadar iyiydi ki geri kalan savaşlar biraz sönük kaldı. Hatta altın ejder için yapılan savaş dramatik yapılmak için fazla abartılı olmuş bence. Dizinin diyalogları, kitaplardan çokça alıntı yapılsa da edebi açıdan kaliteli yazılmış olduğunu düşünüyorum.
Kurgusu nevi şahsına münhasır olmuş, açıkçası mini hikayeleri finalde bir bütüne dönüştürme fikri kimden çıktıysa ben şahsen tebrik ederim. Güzel bir sezon finaliydi. Zaman sıçramaları konusunda ise; kitaplarını okumuş ve hikayeye hakim olan ben bile üçüncü bölümün(zamanların ilk kez kesiştiği bölüm) ortalarında farkına vardım durumun, izleyiciye bunu hissettirmeden yaptığı için bu sıçramaları hiç bilmeyen kişi hikayeye zor bağlanabilir. Tabi bu benim incelemem ve ben bir sıkıntı yaşamadım bu yüzden bu konuda benim için bi problem yok :).
Bütüne vurduğumuzda diziyi oldukça beğendim, fantastik edebiyat severleri -eğer izlemedilerse- bu diziye bakmalarını şiddetle tavsiye ediyorum.