Biliyorum, zaten efsane bir dizi, zaten her yerde yeterince yorum var, zaten duymayan yok ama tabi ki profilimde olmasını istediğim için ben de bir paylaşım yapacağım. Gerçi ne yazacağıma emin değilim ama inşallah toparlayabilirim. Diziyi hep biliyordum zaten ama bir…devamıBiliyorum, zaten efsane bir dizi, zaten her yerde yeterince yorum var, zaten duymayan yok ama tabi ki profilimde olmasını istediğim için ben de bir paylaşım yapacağım. Gerçi ne yazacağıma emin değilim ama inşallah toparlayabilirim.
Diziyi hep biliyordum zaten ama bir gün twitter'da gördüğüm "We have to go back, Kate" repliğiyle aniden başlamaya karar verdim. Tabi ki iyi ki başlamışım diyorum şu an. Zaten gizem/gerilim tarzı dizileri sevdiğim için özellikle ilk başta çok hızlı ilerledi. Zaman zaman sıkıldığım ve ilerleyemediğim de oldu ama ilerleyemememin çoğu sebebi benimle ilgiliyidi. Bu yüzden bunları dizinin eksikliği olarak görmedim hiç. Sıkıldığım bölümler ise her zaman göz ardı edilebilir oldu. Mesela 3.sezonun başlarında çok sıkılmıştım ama sonradan öyle bölümler oldu ki ağzım açık izledim. Şu an en iyi sezonun 3.sezon olduğunu düşünüyorum hatta. Neredeyse her bölümü böyleydi zaten. Hep ayrıntılara dikkat etmem gerekiyordu, sürekli şok edecek bir şey oluyordu ve hep senaristlere hayran oluyordum. Bu ayrıntılara dikkat etme meselesi dizinin en önemli yönü zaten. John Locke, Desmond Hume, Jeremy Bentham, Daniel Faraday gibi isimlerle ve onların karakterleriyle yaptığı göndermelerden tutun kullandığı tüm sembollere, metaforlara kadar çok etkileyici bir diziydi. Sürekli bunları bulmaya, anlamaya çalışmak benim için dizinin en iyi yanıydı. Sürekli düşündürüyor, senaryolar üretmemi sağlıyor ve merakım hep canlı kalıyordu.
Karakterlerin hepsinin çok özel olduğunu düşünüyorum. Çoğu kişi gibi Sayid ve Desmond benim de favorilerimdi tabi. Sayid, hep mantıklı hareket etmesi ve zekasıyla; Desmond ise yaşadıkları, Penny'si ve samimiyeti ile kendini sevdirmişti. Tüm karakterleri, gerçekten hiç sevmediklerimi bile çok önemsiyorum. Jack, en başlarda en akıllı kişiyken ilerledikçe yaptığı bazı saçmalıklarla insanı delirtse de hep en önemli karakterlerden olmayı sürdürdü. Kate ise dengesizliği ve salaklıklarıyla asıl delirten kişiydi, bir ara gerçekten görmek bile istemiyordum:D ama cesareti ve atılganlığı onu Kate yapan asıl özellikleriydi. Sawyer, bence gelişimini en iyi gördüğümüz karakterlerden biriydi. Herkes gibi onun da geçmişte yaşadıkları izleyeni asıl etkileyen şeydi, bencilliğine rağmen kendini sevdirebiliyordu. Charlie yine yaptıklarıyla delirten bir karakterdi ama sadece duygusallığı bile onu sevmeme yetti. Özellikle de 3.sezondaki Greatest Hits bölümünde çok duygulandırmıştı ki Charlie benim Sayid ve Desmond'un ardından en sevdiğim karakterdi. Sun ve Jin karakterleri, ilişkilerindeki bir sürü şaşırtan olay ile hakkında ne düşündüğüme tam olarak karar veremediğim karakterlerden. Sonlara doğru herkes gibi onların ilişkileri de çok duygu yüklüydü. Hugo, bence en samimi ve güldüren karakterlerden biriydi. Ayrıca bir ara kilit noktanın Hugo olduğunu düşünmedim değil. John Locke, ilk başlarda çok korkunç gelmişti bana. Sonra olan bir sürü olay, tartışma ve ayrılıklarla bazen kendine inandıran bazen nefret ettiren ama filozof John Locke'a bir gönderme olarak hep özgür ve tek başına ilerlemek isteyen biriydi. Claire, yine hakkında ne düşündüğümü bilmediklerimden. Çok ısınamamıştım ama Aaron ve Charlie sayesinde biraz ısındım sonradan. Micheal ve Walt bence çok arada kaynayan karakterler oldular, üzerlerinde daha fazla durulabilirdi. Boone ve Shannon diziye bence bir renk katan karakterlerdi. Boone'u zaten seviyordum, Shannon ise herkesi gıcık etse de yine de özellikle sonradan Sayid sayesinde sevmiştim biraz da olsa. Ana Lucia'yı gelende kimse sevmiyor biliyorum ama ben gerçekten çok seviyorum. Kendine özgü ve izlettiren bir karakterdi ve keşke daha çok sahnesi olsaydı. Benjamin; bizi delirten, en manipülatif, çoğu zaman kötü olmasına rağmen zekasına hayran bırakan bir karakterdi. Sonradan beklemediğimiz birçok şey olsa ve çok değişse de dizi boyunca en önemli karakterlerdendi. Ve o bile bir şekilde kendini sevdirmeyi başardı. Daniel, Charlotte ve Miles tuhaf karakterlerdi bence, diziye çok aniden dahil oldular. Diğerlerinden emin değilim ama Daniel'i oldukça sevmiştim.
Böyle kendimi kaptırdım ve her karakteri yazıyorum ama kesmem gerek yoksa sonsuza kadar uzayacak:D Hepsine ne kadar bağlandığımı daha iyi fark ettim şimdi.
Son olarak finalden bahsetmek istiyorum. Çoğu kişi sevmiyor biliyorum ki haklılar da. Zaten senaristlerle yaşanan anlaşmazlıklar ve biraz da bütçe sorunlarıyla böyle bir sona gidildiği biliniyor. Ancak ben yine de sevdim böyle olmasını. Evet, ilk bakışta havada kalan birçok yer var ama sonradan tüm süreci düşününce aslında çoğu şey dizide cevaplanmış oluyor. JJ Abrams'ın okuduğum röportajlarında da birçok şeyin cevabı vardı aslında. Ben soruları cevaplasın ya da cevaplamasın sevdim finali. Çünkü böyle kesin cevaplar vermeden, akılda sorular bırakarak bitirmek çok daha etkili oluyor. Daha çok düşünmeye itiyor insanı ve kalıcı oluyor. Bu yüzden insanların beklemediği bir final olması finali kötü yapmaz bence.
Bunların yanından aşırı duygusal bir final olmuştu. Her karakteri ve onların bağını nasıl sevdiğinizi anlıyorsunuz finalde. Zaten çok kolay duygulanırım dizilerde, filmlerde vs ve bunda da duygulanacağıma çok emindim ama özellikle duygusal bir anıma denk gelince neredeyse tüm bölüm boyunca ağlattı:')
Bir yoruma göre çok kişisel, iç dökme tarzı uzun bir yazı olmuş gibi hissediyorum ama olsun. Diziyi çok sevdiğim için buna göre ve 6 sezona değer bir yazı oldu. Bazı cümlelerimi umarım spoiler gibi görmezsiniz. Buraya kadar hala okuyan varsa, teşekkürler. Son olarak yazımı bitirmek için şu cümleyi seçiyorum: See you in another life:') Hoşça kal Lost...