Ali Tabrizi, balina ve yunusların neslinin tükenmesi sorununu araştırmak için bu yolculuğa çıktığında en başta sorunun okyanuslardaki plastik atıklar olduğunu buluyor fakat derinlere indiğinde asıl sorunun balıkçılık sektörü ve avlanma şekilleri olduğunu görüyor. İzlediğim şeylere inanmak istemedim ama maalesef dünya…devamıAli Tabrizi, balina ve yunusların neslinin tükenmesi sorununu araştırmak için bu yolculuğa çıktığında en başta sorunun okyanuslardaki plastik atıklar olduğunu buluyor fakat derinlere indiğinde asıl sorunun balıkçılık sektörü ve avlanma şekilleri olduğunu görüyor. İzlediğim şeylere inanmak istemedim ama maalesef dünya korkunç gerçeklerle dolu bir yer. Bazı yerlere bakamadım bile resmen, kanım dondu.
Okyanuslarda avlanan şirketler sadece bir balık türünü avlamak için kendilerine engel olan diğer canlıları -yunus, balina, köpek balıkları...- bilerek öldürüyorlar. Kendi avlarını yaptıktan sonra bunları tekrar suya -ölü bir şekilde- atıyorlarmış.
Okyanuslardaki plastiğin yarısından fazlasını balıkçı malzemeleri oluşturuyormuş. Ama çevreci olduğunu iddia eden kuruluşlar sadece plastik torba, çatal, bardak ve benzerlerini dile getiriyorlar. Çünkü bazı çevreci gruplar (olduğunu iddia edenler) da bu işin içindeymiş.
Plastik karşıtı bir kuruluş, balıkçılık endüstrisiyle çalışıyormuş ve daha çok balık satabilmek için başka şirketlere "Yunus Dostu Ton Balığı" sertifikası veriyorlarmış. Fakat önceki paragrafta yazdığım gibi bir olay gerçekleşiyorsa neden bu sertifikaları veriyorlar? Çünkü yıllık gelirlerinin %80'inden fazlasını bu lisanslar sayesinde kazanıyorlarmış.
Aslında bu şekilde avlanmak dünyanın her tarafında yasak ama nedense ortaya çıkmış olmasına rağmen herkesin gözü, kulağı kapalı -masumun zarar gördüğü her yerde olduğu gibi. O kadar korkunç olaylar dönüyor ki, Ali araştırma yapmak için Japonya'ya gittiğinde peşlerinde sürekli polis vardı. Otelin arkasından gizlice çıkıp avlanma bölgesini görüntülemeye gittiğinde sahil güvenlik her yerde onları arıyordu. Farklı ülkelerde, bu olayları gözlemlemek için gemilerde görevlendirilmiş olan insanların öldürülüp gemiden atıldığına dair iddialar var.
Tayland'da bu endrüstride gemilerde, içlerinde çocukların da olduğu bir sürü köle çalıştırılıyormuş ve gemide bir sorun çıkarsa veya hasta olsa o insanları denize atıyorlarmış. Drone'la çekilen bir görüntüde Güneydoğu Asya'da bir balıkçı kaptan görmeden, yere gizlice "Please come" yazıyor.
O kadar fazla korkunç şey var ki hangi birini yazsam bilemiyorum. Batı Afrika'da, güçlü olan ülkeler okyanus açıklarında kaçak avcılık yapıyorlar ve buna engel olmaya çalışan bölgenin yerlilerini korsan diye nitelendiriyorlar. Bölgenin fakir olan halkının tek geçim ve yemek kaynaklarını kaçırarak kendileri dünya para kazanıyorlar. Okyanustaki yiyecekleri tükenen bölge halkı da karadaki yabani hayvanları avlıyormuş ve bu da Ebola gibi salgın hastalıkların ortaya çıkmasına neden oluyormuş.
Belgeseli not alarak izledim ve arkadaşlar, bunların haricinde daha o kadar çok şey var ki. Hepinize çok şey katacağına emin olduğum bir belgesel, kesinlikle öneriyorum.
Öğrendiğim birkaç bilgiyi daha aşağıya yazıyorum:
"Yunuslar ve balinalar yüzeye çıkıp nefes aldığında okyanustaki fitoplankton adlı minik bitkileri besler. Fitoplanktonlar her yıl Amazon yağmur ormanlarından dört kat fazla karbondioksit emer ve soluduğumuz oksijenin %85'ini üretir."
"Deniz bitkileri 4000 m²'lik alanda ormanlardan 20 kat fazla karbon depolayabiliyorlardı. Hatta dünyadaki karbondioksitin %93'ü deniz bitkileri, algler ve mercanlar sayesinde okyanusta depolanıyordu. Bu ekosistemin %1'ini kaybetmek 97 milyon arabanın egzozunu havaya salmakla eş değerdi."
"Trol avcılığı açık arayla en zararlı balıkçılık yöntemiydi. En büyük trol ağlarına dev bir katedral veya 13 jumbo jet uçak sığabiliyordu. Ağ, dipte ağırlıklar sürükleyip başta hayat dolu olan deniz tabanına zarar veriyor, arkasında çorak bir alan bırakıyordu. Bu, el değmemiş Amazon ormanlarını buldozerle yıkmak gibiydi ama ondan bile kötüydü.
Her yıl yaklaşık 10 milyon hektar orman kaybediyorduk, bu her dakika 27 futbol sahası ediyordu. Ama trol ağları her yıl tahminen 1,6 milyar hektar alanı yok ediyordu. Bu her dakika 4316 futbol sahası kaybetmeye eşitti. Tüm yıl hesaplanırsa bu miktar Grönland, Norveç, İsveç, Finlandiya, Danimarka, Birleşik Krallık, Almanya, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya, Türkiye, İran, Tayland ve Avustralya'nın toplam alanına denk geliyordu."
Sylvia Earle'ün sözüyle de bitiriyorum:
"Bu evrende bir yuvamız olması için elimizdeki en büyük umudu hâlâ gerçekleştirebiliriz. Elimizdekilere saygı duyabilir, kalanları koruyabilir, başka hiçbir şeyi kaybetmeyebiliriz.
İnsanlığı değiştiren çoğu olumlu ve olumsuz şeyi birisi başlatmıştır. Bir kişi. Kimse her şeyi yapamaz ama herkes bir şeyi yapabilir. Ve bazen büyük fikirler, büyük bir fark yaratır."
Buraya kadar okuyanlara teşekkür ediyorum😊