–derdin ne genç adam? sürekli öldürürüm, öldürürüm. bu hakkı sana kim verdi? +savaş. –budala. ______________________ mandalina bahçesi; insan yapısının iyiye de evrimleşebileceğini gözler önüne seren bir yapı. izlediğim filmler arasında bana en çok dokunanı da bu filmdi çünkü çocukluğumdan beri…devamı–derdin ne genç adam? sürekli öldürürüm, öldürürüm. bu hakkı sana kim verdi?
+savaş.
–budala.
______________________
mandalina bahçesi; insan yapısının iyiye de evrimleşebileceğini gözler önüne seren bir yapı. izlediğim filmler arasında bana en çok dokunanı da bu filmdi çünkü çocukluğumdan beri sevemediğim statülere, savaşlara, dinlere, etnik kökenlere ve milletlere duyulan nefreti ve sırf siyasal anlamda başarı kazanmak için bir nevi maşa gibi insanları birbirine öldürmeleri gibi saçma olguların kötülüğünü naif bir şekilde gösteriyor. insanların ortaya koyduğu ırk ve kültür bana, insanlara zarar verdiği andan itibaren saçma ve acımasızca gelmiştir. hatta tanrıyla uyuşmazlığımız da statü ayrımından gelir; o da yarattığı varlıklarda bu ayrımı çok keskin bir şekilde uyguluyor. insanların geneli de çoğunlukla çok duyarlı olduklarını söyler ama yine aynı çoğunluk günlük hayatında bu düşüncelerinin karşıt eylemini gerçeleştirir. düşüncesine bakmaksızın sırf fiziki görünüşü yüzünden dalga konusu olmalarını, ekonomi seviyesi düşük olunca yaftalamaları, hangi etnik, millettense ona göre etiketlemeyi bizlerin hakkıymış gibi görüp normalleştirmeye çalıştık, bizler yaptık bunu. yahu artık küfür yerine hangi memleketli olduğunu söyler olduk.
mandalina bahçesinde de abhazya’daki eston köyleri 19. yüzyılın sonlarında kurulmuşlardır. 1992 yılında yaşanan eski sovyet ülkeleri abhazya ve gürcistan arasındaki savaş, bölgedeki estonyalıların yaşamını olumsuz etkilemiş. çoğu estonyalı memleketine dönmeye karar vermiş ve eston köyleri terk edilmiş bir vaziyette uzun zaman durmuştur fakat gürcü-abhaz savaşının başlamasının ardından bölgeyi terk etmeyen iki estonyalı köylü, köyde kalan son iki kişi olarak geçinmeyi mandalina bahçelerindeki hasada bel bağlamışladır ve bahsettiğim çoğunluğun düşündüğü gibi düşünen iki farklı taraftan askerin yaralanması ve ardından estonyalı köylünün evinde iyileşme süreçlerinde bu düşüncelerinin ne derece anlamsız olduklarını anlamalarıyla harmanlanmış bir senaryo var. filmde ilk kaynaşma margus'un büyük hayallerle hasatı yapacağı gün bahçesinde bir patlama olur ve bahçe ile evin yanmasıyla margus hayatını kaybeder. İvo, gürcülerin atış yaparlen yanlışlıkla bomba attıklarını düşünür ve bunu öğrenen yaralı askerler ivo'nun savaştan kötü bir şekilde etkilenebileceğini anlarlar. ivayı korumaya çalışırken iyiden iyiye yakınlaşırlar ve birbirlerini de kendi asker arkadaşlarından korumaya gayret ederler. son sahneye yakın nika(gürcü) ahmed'i (çeçen) diğer askerlerden korumaya çalışırken yaralanır ve ölür. iva ve ahmed, nika'yı, iva'nın gürcüler tarafından öldürülen oğlunun yanına gömer ve bu filmde en çok içimi burkan ayrıntıydı. gencecik yaşta solup giden bu varlıklar kim bilir yarınımız için ne kadar kıymetli şahsiyetler olacakken böyle kıyas, rakabet ve kibir yüzünden ölüveriyor.
____________
+ne olursa olsun onu öldüreceğim dede. bin kilidin ardına koysan da onu, arkadaşımın intikamını alacağım. bizim için kutsal bir şey bu, asla anlamayacaksınız.
–uyuyan birini öldüreceksin, hem de şuuru yerinde olmayan birini? senin için kutsal olan bu mu? bilmiyordum./
–neye içeceğiz?
+ölüme. içsene margus.
–ölüme kadeh kaldıramam.
+neden? bu kadeh onların anneleri için. onlar ölümün çocukları./
+yani oğlunu gürcüler mi öldürdü?
-evet, ama ne fark eder ki?
+nasıl yani? oğlunun mezarının yanına bir gürcü gömdün.
-ahmed, fark eder mi?
– ….
-cevap ver!
+hayır, fark etmez.