1 - 1 + 1 = 0 Bazen hayat sizden bir şey alır, onu geri getirmek için elinizden geleni yaparsınız. Başardığınızda ise bu süreçte hayatın sizden daha fazlasını götürdüğünü ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını farkedersiniz. Film bittiğinde tıpkı bu…devamı1 - 1 + 1 = 0
Bazen hayat sizden bir şey alır, onu geri getirmek için elinizden geleni yaparsınız. Başardığınızda ise bu süreçte hayatın sizden daha fazlasını götürdüğünü ve hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını farkedersiniz. Film bittiğinde tıpkı bu şekilde hayat tarafından dolandırılmışım gibi hissettim.
Ruben' in başına gelenleri kendimin de yaşadığını hayal edince bir köşeye geçip sessizce ağlama isteği oluştu. Hani ne gözyaşı vardır ne de ağlama sesi. Sadece mimikleriniz bu acıyı tarif eder. Çok saf ve doğal bir üzüntünün sinirle karışmış hâli. Gözyaşı dökmek istediğinizde siniriniz ağır basıp onları engeller. Sadece sinirlenip vurup kırmak istediğinizde de yaşadığınız trajedi bunu engeller.
Aklıma "Parasite" filminden "Bir plan yaparsan hayat o planı hep bozar." repliği geldi fakat bunu "Parasite" te bile bu kadar derinden hissetmemiştim. Belki sebebi, filmin en temel fikrinin bu olmamasıdır. Ama "Sound of Metal" iki saat boyunca kurdurduğu özdeşimle bunu dibine kadar hissetmemi sağladı. Çaresizliği, eksilişi, kabullenme zorunluluğunu, değişimin gerekliliğini...
Bazı filmler vardır. Ben onlara "his filmi" diyorum. Filmi anlamak, anlamlandırabilmek, başardıklarını görebilmek için empati ve özdeşim kurmak, duygusal anlamda tüm alıcılarınızı açmak gerekiyor. You Were Never Really Here, The King, Lost in Translation, CMBYN, Kasaba gibi. Bence bu film de bunlardan biriydi ve izleyicinin görevini bile üstlenmişti. Yani empati ve özdeşim kurmamayı imkansız bir hâle getirmişti ki bu çok zor bir şey bana kalırsa.
Gelelim Riz Ahmed' e. Kendisi ASL' yi (Amerikan İşaret Dili) öğrendi ve filmin daha fazla insanı ASL öğrenmeye teşvik edeceğini umduğunu söyledi. Bazı sahnelerde kulak kanalının içine beyaz gürültü yayan işitsel engelleyiciler taktı ve "Kendi sesim dahil hiçbir şey duyamadım." dedi. Bunlar, bu sene olamamış olsa da ileride Oscar kazanacağının kanıtı bence. Çünkü metot oyuncularının nerelere geldikleri belli: Taksi şoförlüğü yapan ve boks maçlarına katılan De Niro, körler okuluna giden ve aynı yere bakmaktan göz kusuru oluşan Al Pacino, tekerlekli sandalyeden kalkmayıp kaburgasını kıran ve çekimler boyunca yıkanmayan DDL... Ayrıca bu filmde yardımcı oyunculukları da beğendiğimi söylemeliyim.
Filmi izlemeden önce müzikal bir şey bekliyorsanız derhal bu beklentinizi silin derim. Çünkü psikolojik dram türünde diyebileceğim bu film, size zevkli bir şölen veya hayata karşı savaşma isteği sunmuyor. Aksine ana karakterle beraber dışarıya vuramadığınız bir sinir, pişmanlık ve huzursuzlukla doluyorsunuz.
Film oldukça doğal ve gerçekçiydi. Daha önce görmediğim bir konu olduğu ve sağırlığı bize farklı yöntemlerle hissettirdikleri için hep bir hata bekledim. Başta "İşte bunu unutmuşlar." dediğim noktalar olsa da sonradan yanıldığımı farkettim hep.
Ayrıca farklı yöntemler demişken kısık, boğuk ve robotik sesler hatta sessizlik bile o kadar güzel ayarlanmış ki yukarda da bahsettiğim gibi film; empati ve özdeşim kurmamayı imkansız hâle getirmiş.