İnsanın bazen de "kendi toplumumuzun sorunlarının ele alındığı filmleri" izlemesi gerektiğini anladım bu film sayesinde. Ya da "evrensel sorunların kendi toplumumuzda şekillenmiş hâlinin ele alındığı filmleri" de diyebilirim. Çünkü bana nerede yaşadığımızı, hangi sorunlarla başbaşa olduğumuzu hatırlattı. "Taşra" üçlemesinin ilk…devamıİnsanın bazen de "kendi toplumumuzun sorunlarının ele alındığı filmleri" izlemesi gerektiğini anladım bu film sayesinde. Ya da "evrensel sorunların kendi toplumumuzda şekillenmiş hâlinin ele alındığı filmleri" de diyebilirim. Çünkü bana nerede yaşadığımızı, hangi sorunlarla başbaşa olduğumuzu hatırlattı. "Taşra" üçlemesinin ilk halkası olan bu filmde yoksulluk ve nesil çatışmasına değinmiş NBC.
Filmin başında gördüğüm karlı hava, sobalı okul, okula getirdiği yiyeceği kokan ve yolda gelirken sırılsıklam olan çocuklar bana hayatı zorlu okul yollarında geçen çocukları konu alan belgeselleri hatırlattı. Üstelik sadece konusu sayesinde de değil. Oldukça gerçekçiydi film bir kere. Yüreğe dokunan bir müzik, filmin doğallığı da bunu hatırlamamı sağlayan etkenler arasındaydı.
Yönetmen nasıl başardı bilmiyorum ama filmi izlerken bizlere kendi hayatını gösterdiğini düşündüm, hatta emindim. Sonra biraz araştırdım ve filmin fikrinin; ablasıyla hayat, sinema ve çocukluklarıyla ilgili yaptıkları konuşmalardan birinde aklına geldiğini okudum. Sanırım herkesin görmüş olabileceği sorunların işlenmesi, siyah-beyazın eskiyi hatırlatması ve yukarıda bahsettiğim doğallık bunu düşünmemi sağladı.
Zamanında köyde de yaşamış olduğumdan mıdır, sürekli farklı nesillerle bir arada bulunmuş olduğumdan mıdır bilmem ama bu film bana çok tanıdık geldi. Anlattıklarıyla sürekli kendini tekrar eden ve varı yoğu toprak olan bir dede, ailede okumuş tek kişi olan ve burada kısılı kalmış olup kasabayı da kalkındırmak isteyen ancak hayal kırıklığı yaşayan bir baba, yetişkinlerin muhabbetinde uyuyakalan çocuklar, kasabayı başka yerlere gitmek için köprü olarak gören ve başkalarının yaptığı kendisinden bilinen bir genç...
Evet, çoğumuzun mutlaka denk gelmiş olduğu, belki de kendimizin olduğu bir kişilik: Kasabada kapana kısılmış hisseden, buradan bir an önce kurtulmak isteyen ancak izin verilmeyen bu yüzden ailesini suçlu gören Saffet. Eğer aklınızda bu trajediyi konu alan film/dizi/kitaplar varsa lütfen beni onlardan eksik etmeyin.
Çekimler harikuladeydi. Bana Tarkovsky' nin "Nostalghia"sını hatırlattı, tablo gibiydi tüm açılar ve yerleştirmeler. Aynı şekilde diyaloglarıyla da bir romanı andırıyordu film.
Kısıtlı imkanlarla çekilen bu filmde zorunlu yapılan dublajlar kendini çok belli ediyordu ama belki ülkemizde eskiden yapılan röportajlara denk gelmişsinizdir. İnsanların üslupları, kelime seçimleri o kadar düzgün, o kadar nahif ki o zamanda yaşamış olmayı diliyorsunuz. Filmdeki dublajlar da aynı bu şekilde olduğu için çoğu kişinin kulağını tırmalasa da benim direkt o eski Anadolu zamanlarına gitmemi sağladı.
Filmin daha önceden bahsettiğim bir konuyla olan bağını da belirtmek isterim. Bence bu film de bir "his filmi". Neyden bahsettiğimi bilmeyenler "Sound of Metal" yorumumun dördüncü paragrafını okuyabilirler.
NBC bu filmi çekerken amatör oyuncularla çalışmak istediğini belirtiyor çünkü onların daha doğal, samimi olduklarını düşünüyor. Ve istemeseler de tıpkı "Koza" filmindeki gibi bunda da anne babasını oynatıyor. Ayrıca "Uzak" filminde Muzaffer Özdemir ile beraber "Cannes Film Festivali En İyi Erkek Oyuncu Ödülü" alan ve bu filmde de Saffet' i canlandıran Mehmet Emin Toprak, kendisinin kuzeni oluyor.
Çok ani bir kararla NBC sinemasına başlamak istedim ve bu yüzden NBC için de uzun metrajlı film açısından bir ilk olan "Kasaba"yı izlemeye karar verdim. Eğer siz de benim gibi başlangıçtaysanız bu yoldan gitmenizi tavsiye ederim.
Gereksiz: Film olduğunu bilsem de ters dönmüş olarak kalan kaplumbağa beni çok üzdü.