Stephen King'in 1992 senesinde yazmış olduğu aynı isimdeki romanından esinlenerek çekilmiş olan 2017 yapımı bir psikolojik korku ve gerilim filmi. Konu olarak; evliliklerini kurtarmak için aralarındaki ilişkiye yeni heyecanlar katmak isteyen bir çiftin başına gelen kötü olaylar ile başlayan bir…devamıStephen King'in 1992 senesinde yazmış olduğu aynı isimdeki romanından esinlenerek çekilmiş olan 2017 yapımı bir psikolojik korku ve gerilim filmi. Konu olarak; evliliklerini kurtarmak için aralarındaki ilişkiye yeni heyecanlar katmak isteyen bir çiftin başına gelen kötü olaylar ile başlayan bir hesaplaşma anlatılmakta. Açıkçası ben filmi çok beğendim. İşlenişi olsun, sahnelerin birbirine bağlanması olsun, planlama olsun, oyunculuklar olsun hepsi yeterli ve yeterli üstü seviyedeydi. Stephen King'in kitaplarını sinemaya yansıtmak çoğu zaman zor olabiliyor. O okuduğunuz eser, bazen istediğiniz kadar ya da kitapta olduğu kadar iyi bir biçimde aktarılamıyor. Burada ise iyi bir sinema yapıtı görüyoruz. Ayrıca oyuncu ve mekan olarak sınırlı imkanlar olmasına rağmen sıkmıyor bu film.
--SPOILER--
Köpeğin adının Cujo olması güzel bir nüanstı. Tabii Cujo'nun gerçeği gibi iri cüsseli ve korkutucu bir köpekten çok, leş yiyen bir sırtlan imajı olsa da yine de beğendim bu detayı.
Filmi beğenmemin sebeplerinden birisi de anlatmak ve vermek istediği mesajlar. Sinematografik kısmını geçiyorum, oralar beni tatmin etti; lâkin esas olarak hem korku kısımları olsun, hem psikoloji bölümü olsun beni mest etti. Stephen King, anlık reaksiyonlarla ya da "jump scare" denilen bir anda yüksek sesle ya da aniden beliren bir varlıkla korkutma işlerinden çok, kişinin psikolojisini güzel analiz ederek, o bulunduğu durumun aslında zihinsel olarak ne kadar yorucu ve korkutucu olduğunu güzel bir şekilde anlatabiliyor. Bu yüzden tekniğini epeyce beğeniyorum. Bu filmde de, o kadının bulunduğu durumun çaresizliği aslında korkutan esas kaynaktı. Normalde baktığınızda korkulacak bir ana öge ya da korku filmlerinden anladığımız cin, peri, çığlık, katliam gibi şeyler yok; ama fikir olarak ıssız ve şehirden uzak bir yerde elleri kelepçeli olarak bir başına kalma olayının ürperticiliği güzel işlenmiş.
Tabii bunun yanında yaşanılan travmalar, dakikalar geçtikçe vücudun verdiği tepkilere bağlı olarak görülen halüsinasyonlar ve geçmişle olan hesaplaşmalar ile birlikte filmin çıtası birkaç tık daha artıyor.
Ellerin bağlıyken, artık kan dolaşımının düzgün olmamasından ve vücudun uzunca bir süre hareketsiz kalmasından dolayı bitmiş ve bitkin bir haldeyken bir de geçmişte yaşadığın bir istismar olayıyla yüzleşmeye çalışıyorsun. Bilmiyorum doğru bir çıkarım mı ancak ben önce kelepçenin, daha sonrasında ise yüzüğün takılma sahnelerini gördükçe, "aslında bunlar birilerini, başka birilerine bağlayan somut nesneler olarak gösterilmiş olunabilir" çıkarımının olup olamayacağını düşündüm. İster kelepçe olsun, ister pahalı bir pırlanta yüzük; eğer olduğun yerde ve olduğun kişiyle memnun değilsen, orası sana bir hapis ve bir hücre gibi gelebilir düşüncesi işlenmeye çalışılmış olabilir. Tabii bu benim subjektif çıkarımım, yazarın ya da yönetmenin böyle bir gâyesi olmayabilir.
Son olarak da spesifik olarak bir sahneyi söylemek istiyorum; normalde böyle şeyleri çok rahat izlerim, hiç de içim kötü olmaz ama o kadının, bileğini kesip elini o kelepçenin halkasından kurtarma sahnesi neydi öyle? garip bir şekilde rahatsız oldum. Sanırım gerçeklikten çok fazla özenilmiş ve abartıla abartıla tüm kasların ve kanın net bir biçimde gösterilmesi de etkilemiş olabilir.