Spoiler içeriyor
Not: Önemli bir dönem romanı olduğunu düşündüğümden bazı yerleri detaylı anlattım, kitabı okuma hevesinizi kaçıracağını düşünmüyorum ama yine de belirtmek istedim. Peyami Safa’nın 1931 basımlı kitabıdır. Yazarın birçok kitabında olduğu gibi bu kitabında da oldukça belirgin bir doğu-batı çatışması yer…devamıNot: Önemli bir dönem romanı olduğunu düşündüğümden bazı yerleri detaylı anlattım, kitabı okuma hevesinizi kaçıracağını düşünmüyorum ama yine de belirtmek istedim.
Peyami Safa’nın 1931 basımlı kitabıdır. Yazarın birçok kitabında olduğu gibi bu kitabında da oldukça belirgin bir doğu-batı çatışması yer alıyor. Yazıldığı döneme ışık tutan bu eser; Cumhuriyetin ilk yıllarında toplumun nasıl bir hâl içinde olduğunu, asrîleşme (çağdaşlaşma) sancılarını farklı örnekler üzerinden bize aktarmaktadır.
Ana karakter diyebileceğimiz Neriman ile yanlış batılılaşmanın sancılarına şahit oluyoruz. Neriman ve uzun bir süredir nişanlısı olan Şinasi Doğu kültürünü içinde barındıran/temsil eden Fatih’te yaşıyor. Doğu-Batı çatışmasının ilk örneği Fatih ve Harbiye olmak üzere bu iki semtte karşımıza çıkıyor. Bu iki semt aynı coğrafyada yaşanan kültür ve zihin geriliminin adeta birer cepheleridir. Öyle ki yazar bunu kitapta; “Kabil’le New York arasındaki farkların çoğuna İstanbul’un iki semti arasında kolayca tesadüf edilir.” diye ifade etmiştir.
Neriman Darülelhan’ın (Konservatuvarın) alaturka kısmında ud, Şinasi de yine aynı kısımda kemençe eğitimi alıyor. Daha sonra Neriman, alafranga kısmında keman eğitimi almaya gelen Macit ile tanışıyor. Doğu-Batı çatışmasının ikinci örneği de burada karşımıza çıkıyor: alaturka ve alafranga müzik. (Romanın sonlarına doğru bu müzik tartışması daha da detaylanıyor ve müzik üzerinden entelektüel bir tartışmaya şahit oluyoruz.)
Neriman 7 yaşından sonra geldiği İstanbul’da, tahsilini Avrupa’da bitiren büyük dayısı ve kızlarından etkilenip küçüklükten itibaren Garp hayatına karşı meylediyor. Ruhunda yıllarca uyuyan bu iştiyak, Macit ile tanıştıktan ve Lozan sulhundan (resmi Türkiye’nin de kanunla herkese kabul ettirdiği asrileşme adımları) sonra şiddetli bir şekilde yeniden ortaya çıkıyor. Fakat Neriman'daki bu tezahürün yanlış olan kısmı şu ki; Batı'nın, kendisine faydalı olabilecek kısımlarını almak yerine zahire aldanıp gösteriş, lüks, şatafat ve eğlenceye meyletmesidir. Bununla birlikte artık her şey Neriman’ın gözüne batmaya başlıyor. Doğu ve Doğu’yu temsil eden her şeyden nefret etmeye başlıyor. Doğu kültüründen soğumaya bir sürü sebep buluyor. Zariflikten uzak siyah torbalı udu, evde eline bulaşan kömür karası, Macit’in bakımlı ellerine karşılık Şinasi’nin bakımsız elleri, Beyoğlu’ndaki zarif şişelerdeki esanslara karşılık hacıyağı, hatta ve hatta Garplıları köpeklere, Şarklıları da kediye benzettiğinden evdeki kedisinden (Sarman) dahi nefret etmeye başlıyor. Bunların aksine Beyoğlu’nun ışıltılı camekânlara sahip dükkânları, mahrem odaları andıran kafeleri, balolar vb. de Neriman’ı adeta bir girdap gibi içine çekiyor. Bunlar gibi daha birçok örneklere kitapta rastlıyoruz. Ayrıca Neriman'ın, yine adeta Doğu kültürünün timsali olan babasıyla girdiği diyaloglar babasının verdiği cevaplardan dolayı kitabın en güzel kısımlarından birini oluşturuyor.
Neriman yine dayızadelerinin vesilesiyle hakikati görüyor ve gerçek samimiyetin, saf sevginin peşinden gidiyor. Ama nasıl gidiyor? Bunun için kitabı okuyun lütfen :)
Tekrar vurgulamak istiyorum ki özellikle kitabın sonlarına doğru olan karakterlerin açıklamaları için bile okunmalı. Kesinlikle okunmalı.
Çok beğendiğim ve faydalı olabileceğini düşündüğüm birkaç alıntı:
"Bir İngiliz kızına Sadi'yi sorsan bilir, sen Şarklı olduğun halde bilmezsin. Kabahat sende mi, Sadi'de mi?" s.50
"Şarkla Garbın mültekasında (kavuşma yeri) olan Türkiye, Garptan tesir almakta tereddüt etmemelidir. Ancak, bu tesir, bizim tarafımızdan yapılacak mukabil bir tesiri ihlâl etmeyecek derecede kalmalı, yani kültürümüzün güzel ve halis köklerine kadar nüfuz etmemelidir." s.118