"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter." " Ey millet, birçok şeyler verdiniz, büyük…devamı"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."
" Ey millet, birçok şeyler verdiniz, büyük sıkıntılara katlandınız, dostun düşmanın hayran olduğu bir sırça köşk elde ettiniz. Onun azameti [büyüklüğü] onun parlaklığı yanında üç beş çuval ekin, dört beş davar nedir ki?... Biz sizin şanınınz, şerefiniz için çalışıyoruz, sizin iyiliğinizden başka bir şey düşünmüyoruz. Bakın, bugün getirip bıraktığınız koyunların bile hepsini yemedik, boğazımızdan kestik, bir kısmını size geri vereceğiz. Bütün koyunların kelleleri halka dağıtılsın!"
Sırça köşkten çıkan birçok hizmetkâr, biraz önce oraya canlı olarak giren, şimdi kesilip, yüzülüp kebap edilmeye başlanan koyunların kafalarını halka dağıtmışlar.
Kelleyi alanlar dağılmak üzereyken içlerinden biri elindeki başa bakarak hayretle bağırmış:
"İyi ama bu başın beynini almışlar!"
Elebaşı balkondan seslenmiş:
"Öyle... Fakat siz beyni ne yapacaksınız? Pişirmesini bilmez, ziyan edersiniz!"
Başka biri:
"Peki, ya bu başların dili de yok!" diye haykırmış.
Elebaşı aşağıya doğru eğilmiş:
"Canım,dilin size lüzumu yok! Yemesini beceremezsiniz!"
Bir üçüncüsü:
"Yahu bu kellelerin gözlerini de çıkarmışlar!"
Elebaşı ona da cevap vermiş:
"Siz o gözün de nasıl kullanılacağını bilmezsiniz, vazgeçin ondan da..."
Bunun üzerine halk, beyinsiz, dilsiz, gözsüz kelleleriyle dağılmak üzereyken, aralarından canından bezmiş biri:
"Böyle başın da bana lüzumu yok!" diyerek, boynuzundan tuttuğu kelleyi fırlatıvermiş. İşte o zaman herkesin şaştığı bir şey olmuş; hızla gidip sırça köşke çarpan kelle orada "şangır!..." diye koskocaman bir gedik açmış. Halk her şeyden sağlam, hiçbir zaman yıkılmaz, kırılmaz bildiği o koskoca sırça köşkün bu kadar çürük olduğunu görünce, elindeki kelleleri birbiri arkasına ona fırlatmaya başlamış, göz açıp kapayıncaya kadar tuzla buz olan sırça köşk çökmüş, yıkılmış, içindekilerin çoğu cam kırıkları altında ezilmiş, kapıya yakın yerlerdeki beş on kişi zor kurtulmuş...
İhtiyarlar çocuklarına ondan bahsederlerken, şu nasihatı vermeyi unutmazlarmış:
"Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter."
Bu dünyada çobansız da, köpeksiz de yaşanabilirmiş. Ama bunu anlamak için her defasında bu kadar kanlı kurbanlar verecek olursak pek
pek çabuk neslimiz kurur. 🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷🌷
Sırça Köşk.