Kitap kutsal bir keşmir şiva kitabından alıntıyla başlıyor. Oh Şiva, nedir senin gerçeğin? Bu hayret verici evren de ne? Tohumu yapan ne? Evrenin tekerleğini kim çeviriyor? Biçimlerin özünü saran bu biçimler ötesi yaşam da ne? Mekanın ve zamanın ötesinde adların…devamıKitap kutsal bir keşmir şiva kitabından alıntıyla başlıyor.
Oh Şiva, nedir senin gerçeğin?
Bu hayret verici evren de ne?
Tohumu yapan ne?
Evrenin tekerleğini kim çeviriyor?
Biçimlerin özünü saran
bu biçimler ötesi yaşam da ne?
Mekanın ve zamanın ötesinde adların ve huyların dünyasına
nasıl gideriz derinlemesine
Aydınlat benim kuşkularımı
•••
Kitaba geçmeden önce İtalyan yazarların kitaplarını çok sevdiğimi fark ettim. İtalyan Edebiyatından devam etmeye istekliyim. Önerebileceğiniz kitap olursa yazın lütfen.
Yazarın seksenli yaşların sonundaki anneanneyi ve yaşanmışlıklarını aktarması o kadar gerçekçi ve hüzünlüydü ki yazarın da bu eseri yazarken o yaşlarda olduğunu düşünüyordum, ama otuz sekiz yaşındayken basılmış ilk basımı…
Sürükleyiciydi, günümüzden geçmişe doğru yavaş yavaş geçişler yapmış. Önce delicesine sorular sorup ( mesela kendi kızının ondan neden bu kadar nefret ettiğini yavaş yavaş anlatıyor. Yargılama imkanı vermeden onun mokasenlerinde yürüyoruz 150 sayfa boyunca. Ama olayları bir de kızından dinlemek isterdim, sorularım var…) sonrasında cevapları tek tek alıyorsunuz.
Upuzun bir yazı alacağım kitaptan, okurken ben de böyle miydim diyerek tırnaklarımı yediğim bir sayfaydı.
•••
Çocukluk ve yaşlılık birbirine benzer. Her iki durumda da, değişik nedenlerle, insan savunmasız olur; hala - ya da artık- etkin yaşantının bir parçası değildir, bu da korunaksız, açık bir duyarlılıkla yaşamaya yol açar. Bedenimizin çevresinde görünmez bir zırh oluşması ergenlik döneminde başlar. Bu zırh bu dönemde oluşur ve ergin yaşam boyunca kalınlaşır. Gelişimi biraz da incininkine benzer, yara ne denli büyük ve derinse, çevresinde oluşan zırh da o kadar güçlü olur. Ama sonra zamanla, çok uzun süre giyilen bir giysi gibi en çok kullanılan yerlerinden yıpranır, dikişleri atar ve ani bir hareket sonucu yırtılır. Başlangıçta hiçbir şey fark etmezsin, zırhının hala seni sıkıca sardığını sanırsın, ama bir gün birdenbire aptalca bir şey karşısında bir çocuk gibi nedenini bilemeden ağlamaya başlarsın.
İkimizin arasında doğal bir fark oluştu derken, işte bunu söylemeye çalışıyordum. Senin zırhının oluşmaya başladığı dönemde, benimki çoktan lime lime olmuştu. Sen benim gözyaşlarıma katlanamıyordun, ben de senin bu ani katılığına. Her ne kadar ergenlikte senin huy değiştireceğine kendimi hazırladıysam da, bu değişiklik ortaya çıktığında, buna katlanmak bana çok zor geldi. Karşımda birden bire yepyeni biri vardı ve ben bu insana nasıl davranmam gerektiğini artık bilemiyordum. Akşamları, yatakta şöyle bir toparlayıp gözden geçirince, sana olanlar beni mutlu ediyordu. Kendi kendime diyordum ki, zarar ziyan görmeden ergenlik yaşayanlar hiçbir zaman gerçekten büyük insan olamazlar. Ama sabah, sen suratıma kapıyı çarpınca, Tanrı’m ne üzülüyordum, nasıl ağlamak istiyordum! Sana kafa tutabilecek gücü nereden bulacağımı bilemiyordum. Sen de seksen yaşına gelirsen, göreceksin ki insan bu yaşta kendini eylül sonunda bir yaprak gibi hissediyor. Gün ışığı daha kısa sürüyor ve ağaç, besleyici maddeleri yavaş yavaş kendine doğru çekmeye başlıyor. Ağacın gövdesi azotu, klorofili, proteinleri emiyor ve böylece ne yeşillik kalıyor, ne canlılık. Hala bir dala takılı kalıyorsun ama artık düşmen an meselesi oluyor. Yakınlardaki yapraklar birbiri ardına düşüyor, sen onların düşüşünü seyrediyorsun, rüzgar çıkacak korkusu içinde yaşıyorsun. Benim için rüzgar sendin , senin ergenliğinin o kavgacı canlılığıydı. Sen hiç bunu fark ettin mi bir tanem? İkimiz de aynı ağacın üstünde yaşadık, ama öyle değişik mevsimlerde ki!