Spoiler içeriyor
Hocalık sanattır kitabı Prof. Dr. Osman Öztürk tarafından öğretmenlerle yapılan sohbetler vesilesiyle 20 seneyi aşkın bir birikimle ortaya çıkmıştır. Yazarın kitabın daha başlarındayken sitem ettiği öğretmenlik mesleğinin değersizleştirmesi oluyor. Yazara göre, eğitim-öğretim demenin, öğretmen demek olduğunu ama bunu devletçe ve…devamıHocalık sanattır kitabı Prof. Dr. Osman Öztürk tarafından öğretmenlerle yapılan sohbetler vesilesiyle 20 seneyi aşkın bir birikimle ortaya çıkmıştır. Yazarın kitabın daha başlarındayken sitem ettiği öğretmenlik mesleğinin değersizleştirmesi oluyor. Yazara göre, eğitim-öğretim demenin, öğretmen demek olduğunu ama bunu devletçe ve milletçe es geçmekteyiz. Osmanlıya bakıldığında ise, herkesin öğretmen olamadığı hatta öğretmenlik maaşlarının en yüksek meblağa tekabül ettiğini görebiliyoruz. Günümüze bakacak olursak, tam tersini görmek çok zor olmasa gerek. Eğitim- öğretim kalitemizle, müfredatımızla, öğretmen ve öğrenci kalitesiyle hatta kullanılan yöntemler itibariyle çağın çok gerisinde olmakla birlikte, Osmanlının eğitim kalitesini yakalayabilmiş değiliz. Mesela en basitinden maaş kalitesinden ve herkesin öğretmen olamamasından bahsettik ama günümüzde öğretmenler en düşük maaşla çalıştırıp ek iş yapmaya bile zorlanılıyor bu şekilde bir öğretmen tabi ki verimli olamaz çünkü onun en önceliği temel gereksinimini karşılamak sonra eğitime vakit ayırmaktır. Maslow’un ihtiyaç hiyerarşisinde de ilk başta fizyolojik ihtiyaçların giderilmesini görmekteyiz. Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki günümüzde öğretmen olmak diğer mesleklere göre en kolayıdır, üniversite giriş puan sıralamasında en düşük puanlar öğretmenliklere verilmiş durumda, fakülte sayısı artmakla birlikte ikinci öğretimlerde açılmıştır. Bu durumda öğretmenlik mesleği en kolay olunan meslek haline geldi.
Kitabın giriş bölümünde, Öğretmenlik mesleğinin şerefli ve onurlu bir meslek olduğunu, işini aşkla yapan öğreticilerin ağzına kilitte vurulsa; eli kolu ve kaşı gözüyle vereceğini verir. Okulları yasaklasalar evde, bağda bahçede vereceğini yine verir. Yukarda da belirttiğim gibi önemli olan işini aşkla yapmasıdır. Derse girince suratsız girip, dersi robot gibi anlatıp hayattan bezmiş gibi dersten çıkarsan ne birilerine faydan dokunur ne kendine saygın kalır. Öğretmenlik, bitmek tükenmek ile bitmeyen bir enerji ile dersten çıktıktan sonra, yorgunluk değil; hazz ve heyecan duyabilenlerin mesleğidir. Günün nasıl geçtiğini hatta hafta sonun nasıl geldiğini anlamayacak kadar öğretmeye ve öğrencilerine aşık olmalıdır.
“Çok lüks binalarda, çok iyi imkanlar içerisinde; vasıflı öğretmen olmadıkça yapılabilecek fazla bir şey yoktur. Buradan şunu anlıyoruz; lüks binalar yapılıyor, teknoloji aletleri konuluyor, harika bir kütüphane de kuruluyor ama içerisine o teknoloji aletleri kullanabilen o kütüphanedeki kitapların rehberliğini yapan vasıflı öğretmen kalitesinin üstüne düşülmüyor. Çağımızın sorunu bu işte; çağ ilerledikçe lüks binalar inşa edildikçe, teknoloji aletleri geliştikçe Google’nin yeteceği ve öğretmensizde ilerlenebileceğine kanaat getirmeleridir. Bu konuyu Mahir İz Hocanın şu sözleriyle bitireyim: “ Ben size çadırda bile en kaliteli eğitimi verebilirim. Siz bana yeter ki Hoca bulun hoca..
Kitabın içeriğine gelecek olursa; kitap 10 bölümden oluşmakla birlikte, her bölümde kısa ve derin bilgiler mevcut.
Birinci bölümde eğitim ve öğretimin gayesinden bahsetmiş; eğitimin ve öğretimin ne olduğundan öğretimin bir metodunun olması gerektiğinden ayrıca öğretmenin, öğrenciye bu süreçte hem eğitim hayatında hem de günlük ve sosyal hayatında ne gibi alışkanlıklar kazandırması gerektiğinden bahsetmiş.
İkinci bölümde öğretmenin kim olduğu ve nasıl olması gerektiği üzerinde durmuş. Bir öğretmen idealist olmalı, işine aşık olmalı, öğrencisini anlamalı, onun yol göstericisi rehberi olmalı, sınav sorusu hazırlarken dengeli ve doğru yöntemle hazırlamalı ve cevaplarını kontrol ederken adil olmalı, yeri geldiğinde öğrencisini veya velisini kenara çekip uyarabilmeli, çok okumalı ve çok okutmalı yani sınıfa geldiğinde öğrencisine kitaplar tanıtmalı onların bu kitapları en kolay şekilde nasıl ulaşabileceklerini öğretmeli ayrıca günlük hayatında da yol gösterici ve örnek olmalı, sınıfta ne öğrettiyse onu kendi hayatında da uygulamalı ki tesiri olsun. Öğretmen öğrencilerinin dostu, sırdaşı ve en güvendiği arkadaşı olabilmeli mesela ailesinde yaşadığı sorunu rahatça anlatabilmeli veya arkadaşlarıyla yaşadığı durumları sıkılmadan anlatabilmeli öğretmen gizliliği koruyabilmeli. Bunları okurken aklıma ilkokulda yaşadığım bir anım geldi, benim ilkokulda Canan Akbaş diye bir hocam vardı çok gaddar, merhametsiz illet bir kadındı. Öğrenci kayırırdı mesela o zamanalar Şırnak’ta özel okul yoktu ve bu yüzden Şırnak’ın zengin çocuklarıyla aynı sınıfta okuyorduk, hep O çocukları üsttün tutardı, onlarla daha çok ilgilenip evlerine giderdi. Biz çocuk aklımızla kıskanıp bizimle de o şekilde ilgilensin diye uğraşırdık, bir gün bende evime çağırdım tamam geleceğim dedi annem o kadar hazırlık yaptı ama gelmedi. Dahası da ben bir gün aile içi yaşanılan bir durumu ona anlattım O gidip veli toplantısında herkesin içinde babama anlatmış, babamda, ona anlattığım için ve bizi herkesin içinde rezil ettiği için çok kızıp, vurmuştu. O öğretmenimi asla affetmiyorum ve onun gibi bir öğretici olmayacağım.
Üçüncü bölümde de genel olarak ikinci bölümde anlatılanlar daha detaylı açıklanmış mesela öğretmenin disiplinli ve tutarlı olması bir öğrenciyi tenkit ederken bunu uygun dille ve yalnız başına yapması gerektiği, her öğrencisini evladı gibi sevdiğini ve onu önemsediğini hissettirmesi gerekir. Başarılı öğrencilerle değil de başarısız öğrencileri için çareler aramalı başarılı zaten başarılı önemli olan onu dengede tutup başarısını düşürmemesini sağlamak ama başarısız öğrencisinin yükselmesi için çareler araması gerekir. Ayrıca derslerine dinlenmiş dinç gelmesinin önemi kadar şahsi meselelerini sınıfa taşımaması daha sağlıklı olacaktır.
Dördüncü bölümde öğretmen öğrenci ilişkisi sağlıklı şekilde nasıl yürür üzerinde durmuş.
Beşinci bölüm bir konunun nasıl işlenmesi gerektiğini anlatmaktadır. Öğretmen dersten önce konuya bakmalı, konu hakkında kaynak taraması yapmalı, konuyu hangi plan dahilinde sunacağı belirlenmeli, hangi materyaller ve kitaplar sınıfa götürülecekse seçmelidir. Ayrıca konuyu anlatırken basitleştirmeli zorlaştırmamalıdır. Öğrencinin kafasında betimleyebilmesine yardımcı, bağdaştırıcı hikayeler anlatmalı, öğrencinin katılımına imkan vermelidir. Mesela öğretmen konuyu bölerek anlatmalı, öğrencilerin sıkılmasına engel olmalı ve her bölümden sonra öğrencilere küçük küçük ödüllü-ödülsüz sorular hazırlayarak işin içine dahil etmelidir. Kısacası dersi eğlenceli hale getirmeli.
Altıncı bölümde konunun zihinde yer etmesi üzerine yazmış mesela öğretmen konuşurken göz teması kurmalı vesaire gibi örnekler çoğaltılabilir, yukarda detaylı bilgi verdim.
Yedinci bölümde Öğrencinin nasıl çalıştırılacağı konusu ele alınmış. Öğretmenini seven dersini de sever. Öğretmen öğrencisinin şansı olmalı ona her konuda destek vermeli, onun başarısını arttırmak için uğraşmalı, kaygısını kontrol altına almasına yardımcı olmalı, ona nasıl çalışabileceğini öğretmeli ve çalışmadığı durumda neler olabileceğini anlatmalıdır. Gayret ettiği halde başarılı olmadığı durumlarda da ona sıcak davranmalı ki öğrenci ben uğraştım, çabaladım ama yine de başaramadım öğretmenim buna rağmen benden vazgeçmedi deyip daha çok çalışmalıdır.
Sekizinci bölümde eğitim ve öğretimin kalitesi üzerinde durmuş. Öncelikle kaliteli idareci, hoca ve kadro ile alakalı bir husus olup, fiziki yapı/tesis ve araç gereçlerde ikinci planda yer alır. Yani bir eğitimin kalitesi öğreticilerin kalitesine bağlıdır. Ders anlatmaya gelirken en huzur bulduğu yere geliyormuş gibi gelmiyorsa keşke öğretmen olmasaydım diyorsa bir eğitimci zaten O, öğreticiden fayda gelmediği gibi onun okutacağı öğrencilerde kaybolur gider.
Dokuzuncu bölümde Öğretmenlerin motivasyonlarının öneminden bahsetmiş. Kendi içinde ayrılmış, milli eğitim ve idareci diye milli eğitim atamaları zamanında yapıp, hak ettikleri maaşları vermelidir. Öğretmenleri gereksiz soruşturmalarla yıpratmamalı hatta onların ruh durumları için ne gerekiyorsa yapmalıdırlar. Okul idaresi de bir öğretmen olduklarını unutmayarak, öğretmenlerle aralarına duvar örmemeli, ciddi toplantılar hariç güler yüzlü sıcak kanlı davranmalı, onlara dersler öğrenciler hakkında herhangi bir sorunları olup olamadığı hakkında sorular sorup onların en iyi ve en verimli şekilde öğretmelerine imkan sağlamalılar. Bayramlarda veya özel günleri olduğunda onları tebrik edebilmeliler. Bu da öğretmen idareci arasındaki ilişkinin sağlam olmasını sağlar.
Son bölümde de idareci nasıl olmalı üzerinde durulmuş. Yukarıda yeterince açıkladım.
Genel değerlendirme; kitabı genel olarak beğendim, üzülerek söylüyorum günümüzün eğitim anlayışı ölmüş durumda bizim el birliğiyle olması gereken eğitim anlayışımızı diriltmeliyiz, öğretmenlerimize zamanında verilen saygıdan daha çok saygı duymalıyız ki motivasyonları yüksek bir şekilde derslerini anlatabilsinler.