4/5 🐈⬛ Tetikleyici Uyarısı: Taciz, Tecavüz, Cinayet, İşkence (keşke bu ağır kelimeleri bu kadar düz bir şekilde yazmak zorunda olmasaydım, bu platformda belki çok genç olanlar olabilir ama eğer kitabı okumak istiyorsanız ve bu konularla tetikleniyorsanız, öncelikle bu tetiklenmeye neden…devamı4/5 🐈⬛
Tetikleyici Uyarısı: Taciz, Tecavüz, Cinayet, İşkence (keşke bu ağır kelimeleri bu kadar düz bir şekilde yazmak zorunda olmasaydım, bu platformda belki çok genç olanlar olabilir ama eğer kitabı okumak istiyorsanız ve bu konularla tetikleniyorsanız, öncelikle bu tetiklenmeye neden olacak başınıza ne geldiyse çok üzgünüm, ikincisi de okumamanızı önermek önemli çünkü detaylı şekilde anlatıldığı kısımlar var, kötü olmamak elde değil, o yüzden direkt yazmanın en doğrusu olacağını düşündüm)
Merhaba arkadaşlar, uzun zamandır kitap okuyamadım ve yorum yazamadım kusura bakmayın okul yoğundu, yavaş yavaş toparlıycaz umarım. Mutlu yeni yillar herkese ✨
Şimdi, bu kitabımız, aslında eskiden çok popüler olmuş, okuyanı çok bulunan Milenyum serisinin ilk kitabı. Bu kitabın asıl ismi sanırım “Kadınlardan Nefret Eden Erkekler” ama değiştirilmiş. Kendisi de gazeteci olan bir yazardan kadın cinayetleri üzerine güzel, okuması yer yer zor (duygusal olarak), gerilim ve gizem dolu çok sevdiğim bir kitap oldu.
Asıl olarak iki kişiyi takip ediyoruz.
İlk olarak Milenyum adlı bir derginin yazarlarından ekonomi muhabiri Mikael Blomkovist var. Kendisi kitabın başında büyük bir şirket sahibi hakkında iftira attığı gerekçesiyle mahkemede. Kitap bu şekilde başlıyor.
Asıl öykü ise Henrik Vanger ile tanışmamızla başlıyor. Henrik para babası dediğimiz, zengin, zamanında aile şirketinin başında olan, artık yaşlanmış ve hayatını adadığı tek bir gizemi çözmek için son bir adım atmak isteyen bir adam. Harriet Vanger’e ne oldu?
Henrik, kendi kızı gibi gördüğü Harriet’ı yıllar önce kapalı oda cinayetini gibi kızın kayboldupu saatlerde giriş çıkışı kapanmış olan bir adada kaybediyor. Kızın ne cesedi, ne başına gelenlere dair bir ipucu, ne de bir haber var. Sadece ölümünden yıllar sonra bile Dünya’nın her yerinden Henrik’e gelen çiçekler bulunuyor.
Henrik temelinde Mikael’i, kendisi ölmeden son bir kez bu olaya bakması için işe almak istiyor. Bu kısım böyle.
İkinci takip ettiğimiz karakter de Lisabeth Salender. Çok kendine has olan bu kadın, inanılmaz zeki ve bir güvenlik şirketinde araştırmacı gibi bir işte çalışıyor. Kendisi hakkında öğrendiklerimiz, karakteri ve davranışları kitapta okumayı en sevdiğim hikayeleri onunkiler yaptı. Bu karakteri takip etmeyi gerçekten çok sevdim.
Asıl olarak Harriet’e ne olduğunu çözmeye çalışıyoruz. Bu sırada kadın cinayetleri, kadınların yaşadığı problemler, seri katiller, okuması gerçekten zor olan sahneler, kültürel problemler… hepsi tartışılıyor kitabımızda.
Kitabın sevmediğim tek yanı böyle kitabın 2. Çeyreğinde olayın uzayışıydı. Henrik’in ailesi hakkında çok geçmişe giriyoruz ve bir ara Mikael’i çok takip ediyoruz o sıralar azıcık sıkıldım açıkçası. Ama yazarın dilini sevdiğim için tamamen nefret de etmedim.
Kitabın 2. Yarısıysa su gibi aktı. Çoğu gerilim, cinayet romanlarında olduğu gibi olayın hızlanmaya başladığı anlar tabiki daha akıcı oluyor, o yüzden yukarıda bahsettiğim kısım dışında gerisinin çok hızlı okunduğunu söyleyebilirim. Mikael favori karakterim değil, kötü de değil ama Lisabeth’i okumak her zaman daha çok ilgimi çekti.
Kitapta ayrıca gazetecilik, düşünce özgürlüğü, ekonomi, iş sahibi olmak, şirketler, hackerlık, bilgisayarlarla ilgili çok güzel kısımlar da var. Yazarın araştırmasını mükemmel yaptığını ve hikayenin gerilim dışındaki diğer elementlerinde de bilgili olduğunu ve sizi sıkmadan (yer yer) anlattığını söyleyebilirim.
Özetlemek gerekirse, gerilim romanı okuyucusuysanız veya gerçek hayatta olan bu tarz (hem cinayet hem de işletme, ekonomi, teknoloji gibi) konuların kitaplarda bulunmasını seviyorsanız çok hoşunuza gidecektir. Ben baya eğlendim, serinin geri kalanını okumak da istiyorum. Hem şaşırtıcı hem ağır gerçeklerle dolu hem de genel olarak harika araştırmalarla yapılmış kitapları seviyorsanız çok seveceksinizdir. Zengin aile dramasından, dünyanın acı gerçeklerine kadar her şey kitapta bulunuyor.
Not: Bölümlerin başında İsveç’teki kadın tacizleri hakkında gerçek istatistikler bulunuyor. Ve bence bu kitapta yazılanların ne kadar roman olsa da gerçek hayatta görülebileceğini de hissettiriyor. Bile bile o konulara çok girmedim çünkü kadınlara karşı yapılan bu iğrenç hareketler için bir roman yazabilirim, kısaca kitabın her açısını toparlamayı umdum bu yorumda. Ama bu kitapta ortaya atılan düşüncelerin gerçekliğe uygunluğunun ne kadar rahatsız edici derecede doğru olduğunu asla unutmamalıyız.
“Çünkü çok kolay” dedi. “Kadınlar durmadan kaybolurlar. Hiç kimse onların yokluğunu hissetmez.”
Şu cümlelere bakıp da Türkiye’de geçen sene sadece resmi olarak kaydedilmiş 410 kadın cinayeti olduğunu bir düşünün. Kaydedilmiş olan 410 kadın cinayeti. Peki onların yokluğu için, şuan yaşayan kadınları korumak için acaba neler değişti?
İyi okumalar arkadaşlar…