Spoiler içeriyor
siyasete olan derin vurguları nedeniyle okunması gereken bir başyapıt. yaklaşık 70 yıl önce yazılan bu romanda, emekçinin hakkını korumak amacıyla yazılan her maddeden caymanın ağır bedeli anlatılıyor. george orwell ne komünizmi kötüleyip ne de kapitalizmi överek, insanları ezen her sistemin…devamısiyasete olan derin vurguları nedeniyle okunması gereken bir başyapıt.
yaklaşık 70 yıl önce yazılan bu romanda, emekçinin hakkını korumak amacıyla yazılan her maddeden caymanın ağır bedeli anlatılıyor.
george orwell ne komünizmi kötüleyip ne de kapitalizmi överek, insanları ezen her sistemin insanlara ne gibi kötülükler getireceğini anlatıyor. bunu yaparken kitabındaki karakterleri de döneminin siyasetçilerini ele alarak -isimlerini vermeden ama bariz bir şekilde temsil ederek- eleştirel bir tavırda yansıtmış.
~kitabın giriş kısmındaki tanımı baz alırsak~ hayvan çiftliği, fabl tarzında siyasi hiciv olarak kaleme alınmış ve totaliter rejimleri alegorilerle eleştirmiştir.
--- `spoiler` ---
kapitalizmin simgesi olan domuzlar yönetime el koyup, çiftlikteki diğer hayvanları yöneterek; ilk koydukları kuralı, “bütün hayvanlar eşittir” maddesini çiğner. sonrasında duydukları insani hırs ise bu felaketlerin devamını getirir.
kendi koydukları 7 emir kanunlarını tek tek çiğnerken insana benzemeye başlarlar.
katı emirlerden olan yatakta uyumak, içki içmek, ticaret yapmak hatta ve hatta iki ayak üstünde yürümek; kısaca insani olan her şey onlara cazip gelir. özellikle kitabın sonlarına doğru ayakta yürümeye, insanların giysilerini giymeye başlayan domuzları gören aç ve susuz diğer hayvanlar seslerini çıkaramaz.
karşı çıkan hayvanlara yapılan işkencelerden dolayı hiçbirinin buna cesareti yetmez, zamanla eski güzel günlerini unutup, şükrederek kendilerini avutmaya başlarlar. işte özgürlüğe karşı en büyük düşmanlık da burada başlar. bu durum bana che guevara'nın ünlü sözünü anımsattı: “özgürlüğün en büyük düşmanı halinden memnun kölelerdir”
onlar için tek hedefleri olan değirmeni yapmak, cennet vadeden bir hayata kavuşmak gibidir. çiftliklerine elektrik getirecek bir rüzgar değirmeni kurmak onları adeta emekli edecek, daha fazla çalışmalarına gerek kalmayacaktır. hayvanlar, adeta dişini tırnağına takarak değirmen inşa etmeye çalışırlar.
*karakterler*
cennet/vaat gibi kavramlardan bahsettim, dilerseniz size moses'i tanıtayım.
kitabın aralarında görünen moses adlı karga hayvanlara sınırsız otlağı, bolca yoncası olan büyülü bir vadiyi vadederken, aslında siyaset hayatındaki kiliseyi temsil ediyordu. halka cennet vaat eden din adamlarını anımsatan moses, kitabın sadece birkaç yerinde olsa da gözden kaçan bir karakter değildi. bundan dolayı başa koymak istedim.
beni en etkileyen karakterlerden biri ise boxer oldu. gücünün ve içindeki potansiyelin farkında olamayan bu karakter, onlardan çok daha güçlü olmasına rağmen baş kaldırmayı bilmediği için sadakati onu ölüme mahkum ediyor.
-boxer, sovyetlerdeki vasıf işcileri'ni temsil ediyor-
domuzlar gizlice ölüm döşeğindeki boxer'i at kasabına satıp elde ettikleri parayla içki alıyorlar. kitap buna doğrudan değinmiyor fakat bölümün sonunda bunu ince bir ayrıntıyla belirtiyor.
başka bir karaktere daha geçmeden önce şunu belirtmek görevim sanırsam. kitap, okuma yazmanın önemine bile ince bir vurgu yapıyor. okuma-yazmayı yasaklayan yönetimin baskısı üzerine, çiftlik halkı okumayı unutuyor. ve boxer'i alan arabanın üstündeki “at kasabı” yazısını bile okumadan korolar eşliğinde güle eğlene çok sevdikleri arkadaşını 'veterinere' uğurladıklarını sanıyorlar... cahiliyete muazzam bir selam çakılmış.
bir diğer karakter olarak benjamin'e yer vermek istiyorum. kendisi huysuz ve çok konuşmayan biri olarak betimlenen fakat üstüne düşen görevleri suskunca yapan yaşlı bir eşek. benjamin, aslında toplumdaki yaşlı kuşağı, her yeniliğin karşısında olan toplumu temsil ediyor. başından beri olacakları bilen yine de baş kaldırmanın ona zarar getireceğini bildiği için susan bir karakter. olup biten olaylar karşısında hiç şaşırmadan, tepki vermeden aza kanaat etmeyi sürdürüyor.
bir diğer karakterimiz olan snowball ise meyve veren ağaç taşlanır atasözünü getiriyor aklıma. o da bir domuz olmasına rağmen özgürlük adına kahramanca savaşır, fakat napolyon'a karşı çıkacak cesarete sahiptir. bu yüzden ilk günah keçisi aynı zamanda napolyon'un ezeli düşmanı olur. çiftlikten can havliyle sürülür ve bir daha görülmez.
gerek doğal afet, gerekse çiftlikte meydana gelen her olumsuz durumdan snowball'ı sorumlu tutarlar. o dönemde yazar, snowball'ı troçki'yi simgelemek adına kullanmıştır.
yer vermek istediğim bir başka karakter ise squealer. yalancı basını anımsattı her satırını okurken. iyi bir konuşmacı olması nedeniyle kitleleri manipüle etmek için napolyon her duyurusunu ona yaptırırdı. olup biten her şeyi sarayın penceresinden halka yansıtan squealer, kimi yorumculara göre sovyetlerdeki parti yanlısı pravda gazetesini simgeliyor. bizdeki a haber gibi düşünebiliriz, şeffaflıktan uzak ve yalana dayanan bir medya.
kitabın başlarında olan başka bir karakter ise mollie. beyaz yakalı işcileri temsil ediyor. şimdiki beyaz yakalı orta kesim ev, araba hayallerine çalıştığı gibi, mollie ise şeker için çalışmakta. bir süre ortadan kaybolan mollie ilerleyen zamanlarda şeker uğruna bir insan tarafından kandırılıyor ve artık ortalıkta görülmüyor.
gelelim jones'a..
çiftliğin başlangıça kadar olan insan sahibidir. o kadar içki ve sigara tüketir ki artık son zamanlarında hayvanlara bakmayı unutur. kontrolü hayvanlar ele aldığı zaman onlarla başa çıkacak kadar inançlı değildir. çarlık dönemini temsil ettiği söylenir. pek bir bilgim olmadığı için kısa kestim ama jones korkulacak bir çiftçi olmasaydı çiftlik bu hale gelmezdi. kitabın ilk bölümünde jones'tan bahseden bir satırda, başa çıkamadığı köpekleri boyunlarına tuğla bağlayarak gölde boğduğu bile yazıyor. kısacası, toplumun devrime olan en büyük sebebi jones'un hayvanlar üzerindeki baskısıydı. bu tavır beraberinde güçlü bir direnişi ve çiftliğin sonunu getirdi.
kitapta hitler'i sembolize eden bir karakter bile bulunmakta. ilk başlar napolyon düşmanı olan bu karakter, zamanla onla ticarete bile başlar. politik karakterlerden sadece biri.
biraz daha derine inecek olursak:
-bay jones'un çiftliği: kısaca kremlin'i simgelediği söylenir.
-değirmen: rus endüstrisi'ni temsil ettiği iddia edilir.
-foxwood çiftliği:ingiltere'yi temsil eder.
-pichfield çiftliği: romandaki karşılığı almanya'dır.
artık sona yaklaştık, siz sevgili okumayacılarıma -çünkü entrylerimi kimse okmuyor, yazar değilim, her neyse- birkaç spoiler barındıran ama beni en çok etkileyen kısımları bırakmak istiyorum.
beni en çok etkileyen kısım kesinlikle boxer'in satıldığı ve iş işten geçtikten sonra hayvanların 7 emir'i okuyarak aydınlandığı kısımdı. belki de toplumun tek sorunu karanlığın içindeki mum ışığını görememek, okuma yazma bilmemekti. eğer bana sorarsanız kitabın ana fikri de tam olarak bu.
-bir ülkede okumaya karşı istek artmadıkça, gaflet ve bu gafletten doğacak felaketler azalmaz. ~benjamin franklin
--- `spoiler` ---
entry sonunu birkaç alıntı ile bitirmek istiyorum.
“bütün hayvanlar eşittir ama bazıları daha eşittir.”
“öfkeyle bağıran on iki ses vardı, hepsi aynıydı. artık domuzların yüzlerine ne olduğu belliydi. dışarıdaki hayvanlar bir domuzlara bir insanlara bakıyorlardı ama hangisinin insan olduğunu söylemek mümkün değildi.”
kaynak: george orwell- hayvan çiftliği (1945), animal farm (1999 filmi ve 1954 çizgi filmi), beyazperde, kitap incelemeleri (bölüm 11) ve nihayetinde hazırladığım
analiz.
edit: bir imla hatasının sinirlerimi oynatması.
esen kalın.
**Ekşi’de girdiğim bir entrydi, Raf’ta sizlerle de paylaşmak istedim. Bu kitapla tanışmam için bana şiddetli baskısını yansıtan, sevgili dostum @iamayata ‘ya teşekkürlerimi sunarım <3