#tatil3 Agnes Varda’nın izlediğim ilk filmi. Bu açıdan benim için yeri önemli şu an. Daha önce hiç Agnes Varda izlemediğim için midir bilmiyorum, internette film sitelerindeki yorumlarını okuduğumda beni şaşırtan bi film oldu. Öncelikle Varda’ya dair bildiğim tek bir şey…devamı#tatil3
Agnes Varda’nın izlediğim ilk filmi. Bu açıdan benim için yeri önemli şu an. Daha önce hiç Agnes Varda izlemediğim için midir bilmiyorum, internette film sitelerindeki yorumlarını okuduğumda beni şaşırtan bi film oldu.
Öncelikle Varda’ya dair bildiğim tek bir şey var o da feminist bir yönetmen olduğu. Bu filmin bir çok eşlilik filmi olduğunu söylemişler. Ancak ben bunun göründüğü kadar basit olduğunu düşünmemiştim izlerken. Bence de çok eşlilik/tek eşlilik sorgulanıyor filmde bir noktada, evet ama daha fazlasına çıkıyor benim vardığım sonuçlar. Çok eşlilik kavramından önce mutluluk ve bencillik arasındaki ilişki sorgulanıyor bence. (Şimdi buradan sonra spoiler’a kaçacak şeyler söyleyebilirim, o yüzden en ufak bir spoiler bile istemeyenlerin okumaması daha iyi olur.) Ortada karısını aldatan ve bunu aldatma olarak görmeyen bir adam var. Eşiyle de çok mutlu, yeni tanıştığı kişiyle de çok mutlu ve bunu o kadar normal karşılıyor ki bir seçim yapma gereği duymuyor. Bunu aldatma olarak da görmüyor. Film bu noktaya kadar tek eşliliği sorgulatıyor, evet. Ama olaylar çözülmeye başladıkça mutlu olmak için bu kadar bencil olmak gerekiyor mu gerçekten, ilişkiler bu kadar da basit düzeye indirgenebilir mi diye sorguluyor insan. Repliklere de yansımış bence bu. Mesela ikinci kadınımız, adam her ikisine de farklı açılardan ama totalde eşit sevgi duyduğunu açıklarken “Her ikimizle de evli olmak isterdin sanırım.” gibi bir şey diyor. Agnes Varda gibi feminist bir yönetmenin, bu repliği sırf çok eşliliği işlemek için söyleteceğini sanmıyorum. Ya da filmin ikinci yarısında, adamın tüm olanlara rağmen gamsız bir şekilde mutlu mesut tekrardan normal bir aileymişçesine takılması bilerek absürt bir şekilde verilmiş bence. “Her şeye rağmen hayat devam ediyor, mutlu ol. Yeni insanlar da sevebilirsin.” gibi basit bir mesaj vermeye çalışmayacak kadar absürt bir gidişat. Bana kalırsa o noktada aldatma olgusu da işleniyor. Eşit sevilen iki insandan biri kaybedildiğinde mutluluğun hatrı sayılır düzeyde azalması gerekir çünkü. Ama böyle bir ayrım yok. Adam hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyor. İlişkilerdeki doyumsuzluk ve bu doyumsuzluğu beslemeye çalışırkenki yapaylık esas taşlanan şey bence filmde. Çünkü tamamen bencilce ve yalnızca birinden beklenecek mutluluk öteki kişiye de o kişi hiç önemsenmeden servis ediliyor. “Birbirimizi seviyoruz, birlikte mutlu olalım.” gibi bir düşünceden ziyade “Beni seviyorsan beni mutlu edersin.” düşüncesi ağır basıyor. Ataerkil topluma yönelik bir eleştiri de var bana kalırsa. “Erkeğini mutlu et.” mesajıyla büyümüş kadınların bu durumu nasıl da sindirmiş oldukları da bir gerçek çünkü.
İlişkilere yönelik çokça sorgulama ve alttan alttan da biraz eleştiri var filmde bence. Gerçekten üstüne düşünüp konuşmalık bir film o açıdan.
Görüntü yönetmenliğini acayip beğendim filmin. Gerçekten “mutluluk” temalı bir renk paleti oluşturulmuş ve çekilen tüm mekanlar çok güzel. Karaktere sinirinizden yastıkları kemirmeye başlamadığınız sürece huzur içinde izleyeceğiniz bir film.
Bence sinemayla ilgilenen biriyseniz izlemelisiniz.
8/10