1.bölüm AİLE MUTLULUĞU Öncelikle Oktay karakterini görüyoruz. Sıkıntılı ruh halini Öner Erkan çok iyi yansıtmış bu rol mizacına çok uymuş. Karakterde genel bir tepkisizlik hakim. Şimdiye kadar gerçek duygularını,tutkularını içine atmış arkasında durmaya çekinmiş bastırılmış bir karakter. Hiç sinirlenmiyor sanırsın…devamı1.bölüm AİLE MUTLULUĞU
Öncelikle Oktay karakterini görüyoruz. Sıkıntılı ruh halini Öner Erkan çok iyi yansıtmış bu rol mizacına çok uymuş. Karakterde genel bir tepkisizlik hakim. Şimdiye kadar gerçek duygularını,tutkularını içine atmış arkasında durmaya çekinmiş bastırılmış bir karakter. Hiç sinirlenmiyor sanırsın öyle sakin öyle kibar konuşuyor ki. Karşısında birisi küfretse de sakinliğini koruyor. Kendini yıllarca buna adapte etmiş. Belki de bu yüzdendir dokunduğu an eşini çarpıyor olması.
"Hani deniyor ya bunu alan bunu da alır diye meğer bütün hayatım öyleymiş benim. Maaş alan kredi de alır,kredi alan araba da alır,araba alan ev de alır. Ev alan bilmem ne de alır. En son artık bunu alan bunu da alır diye diye mezar yeri bakıyordum. Baya bildiğin aile mezarlığı alacaktım. 44 yaşında.
Bir şey olur insanlar imza toplar mesela,ben hayatımda hiçbir yere imza vermedim. Yürüyüşe falan hiç katılmadım,sokağa çıkıp slogan atmadım,pankart taşımadım. Hiç yapmadım böyle şeyler Fevzi ben,bu hayatta hiçbir şeyi protesto etmedim ben. Televizyonda seyrettim hep. "
2. Bölüm HAPİSHANE
Haluk Bilginer'in Berhudar karakteri çok orijinaldi. Çalışması zor biri, Oktay'ın sınırlarını oldukça zorluyor. Aşırı ve beklenmedik tepkileri beni baya eğlendirdi, bir yandan oyun isteyen çocuğu anımsattı. Oktay'la arasında geçen bir konuşmada son yirmi yıldır özellikle etkisini gözlemlediğimiz mega inşaatlardaki artış, sanat eseri şaheser şaheser diye lanse edilen görsellikten uzak çirkin yapılara ithafendi.
" İlham gerek ilham. Ben de bilirdim bu işi uzaktan halletmeyi. Giderdim sizin şirkete, projenin onayını verir çeker giderdim. Sonra en fazla açılışa gelirdim. Bir makas, bir kurdele, iki fotoğraf salla gitsin. Ben bunu yapamam oktay, benim mesleki ahlakım bunu kaldırmaz."
3.bölüm TAM GAZ'İNO
"Zaten iş hayatı dediğin nedir ki. Baksana bana,o Berhudar denen manyağın kölesi oldum. O kadar sene uğraş çalış didin geldiğim noktaya bak. Hapishane tasarlıyorum ya. Eskiden cellatlar olurmuş kafalarına çuval geçirirlermiş kim oldukları belli olmasın diye. Hapishane mimarlığı da aynı işte. Kimse bilmez mesela hangi hapishaneyi hangi mimar tasarladı."
" -Şu sis meselesi gibi. Tepemizde kocaman bir hava kirliliği var mesela. Kafamızın üzerine çökmüş, zehirlemiş hepimizi, orada öyle tabak gibi duruyor. Görüyoruz,kokusunu alıyoruz ama ona hava kirliliği demiyoruz. Sis diyoruz.
- Stephan King'te sis çöker korku hikayesi olur, bizde sis çöker politik gerilim olur. "
Bence burada sadece hava kirliliğinden dem vurulmuyor. Herkesin bariz gördüğü,gerçeğini bildiği şeyler bir kesim tarafından ısrarla olduğu gibi ifade edilmiyor. Günümüz TV programlarında da ateşli tartışmalar oluyor. Aklın almayacağı argümanlarla "güya profesörleri" tarafından şiddetle savunuluyor. "Bazı bilim adamları bu manzaranın sebebinin hava kirliliği olduğunu düşünse de, İstanbul ve hava kirliliği kelimelerini yan yana yakıştıramadığım için ben de sis olduğunu düşünüyorum" diyen haber sunucusu misali.
4. Bölüm ANAKARA
"Oktay ben ne yapacağımı bilmiyorum ki. Ne düşüneceğimi de bilmiyorum. Durmuyor kafam. Sabah 5'te almaya geliyorlar oktay. Sabah 5'te insan almaya gelinir mi? Ben her sabah 5'te uyanıyorum, beklemeye başlıyorum,dua falan ediyorum. Sonra gün doğuyor. Çiğdem uyanıyor. Diyorum ki bugün de almaya gelmediler. Napıcam ben ya?"
"Ne hayal ediyorum biliyor musun? Kimsenin kimseye hesap sormadığı bir yer. Yani kendiliğinden anlatmazsa kimseye soru sorulmayan bir yer."