“Ben vardım Alex ve yanımda da üç droogie’m yani Pete, Georgie ve Dim. Korova Süt Barı’nda oturmuş akşam ne yapacağımıza karar veriyorduk. Sütbar’da katkılı süt satılırdı. Bunu yudumladıktan sonra şiddete hazır olurdunuz.” girizgâhıyla başlayan Anthony Burgess’ın aynı adlı romanından uyarlanan…devamı“Ben vardım Alex ve yanımda da üç droogie’m yani Pete, Georgie ve Dim. Korova Süt Barı’nda oturmuş akşam ne yapacağımıza karar veriyorduk. Sütbar’da katkılı süt satılırdı. Bunu yudumladıktan sonra şiddete hazır olurdunuz.” girizgâhıyla başlayan Anthony Burgess’ın aynı adlı romanından uyarlanan film, Alex Delarge adlı antisosyal ve şiddet tandanslı bir gencin dışavurduğu şiddeti ve şiddet temalı eylemleri ile onun dolaylarında politik, sosyal ve kültürel düzeni kendisine mesele ediniyor. Otomatik Portakal, mevcut dünya düzenini yahut tabiri caizse dünya düzensizliğini ve her anlamda yozlaşmışlığı, korrüptasyonu oldukça sarih biçimde kritik süzgecinden geçirmektedir. İlgili fimde ahlâk, özgür irade, seçim yetisi gibi nosyonlar Alex üzerinden irdelenir. Dolayısıyla film, son derece derinlikli bir yapıyı haizdir. Filmin ana karakteri Alex Delarge ise antisosyal kişilik bozukluğu olan ve şiddet müptelâsı bir gençtir; zira kurallara riayet etme temayülünde değildir ve kural pratikerlerine de muhaliftir. Hareketleri doğaçlama olup ilkel tarafının yönlendirmeleriyle aksiyon alır. Kurduğu çeteyle birlikte diğer insanlara/gruplara şiddet uygular. Şiddet, âdetâ onun için bir oyundur. Sorumluluğu kapsamında olan okula gitme eylemini icrâ etmez. Yaptığı davranışları vicdan muhasebesinden geçirmez. Alex’in spesifik birtakım özellikleri vardır. Müzik dinlemek, bilhassa klasik müzik dinlemek onun için bir ritüeldir. Müziği, ayinsel bir hava içinde çeşitli şiddet imajinasyonları eşliğinde dinler. Popüler müziğe karşıdır. Beethoven, onun için kutsaldır; ancak böylesine nadide ve mümtaz bir sanatçıyı kötü amaçları için kullanmakta bir beis görmez. Yılanı vardır. (çeşitli filmlerdeki ve kitaplardaki “villain” tiplemelerin sui generis birtakım özelliklerinin olması klişesi kervanına bu anlamda Alex de icabet eder.)
Filmin ilk partitası, Alex ve çetesinin pratik ettiği şiddet ve bu şiddetten nasibini alan insan manzaralarından müteşekkildir. Arka plânda endüstri sonrası şehirden kesitler sunulur. (Filmin en başından en sonuna değin anlatıcı, Alex Delarge’tır. Dolayısıyla cereyan eden olaylara Alex’in perspektifinden bakılır. Bu husus, izleyiciyi oldukça zorlar; zira gidişat, izleyiciyi Alex’e hak verme noktasının tam orta yerine bırakır.) Biraz anlatıda bulunmak ve çeşitli göstergelerden bahis açmak gerekirse, Alex ve droogileri Korova Süt Barı’nda katkılı süt içerek şiddete hazır ve nâzır hâle gelirler. Katkılı sütün yarattığı hiperaktivite neticesinde Alex ve droogieleri, kişileri şiddete tâbi tutarlar, onlara tecavüz ederler. Bu yaşananlar, Alex ve çetesinin giydiği beyaz kıyafetlerin çağrıştırdıklarını lekeler. Ayrıca bu kıyafetlerin, 18.yy Fransası’nda burjuvaların giydiği kıyafetlerden bir esinlenme olduğu da dikkati celbedicidir. Alex ve çetesinin taktıkları şapkaları da Şarlo’ya atıfta bulunarak burjuvaziyi, aristokrasiyi yergiden geçirir. Alex ve çetesinin ayaklarına geçirdikleri botları ise militarizme bir gönderme olarak okunabilir. (Burada tasviratı yapılan Korova Süt Barı’na ayrı bir parantez açmak gerekiyor; zira bu yer her bakımdan çeşitli enteresanlıklar bünyesinde ihtiva ediyor. İlgili mekânda cinselliği ve saf şiddeti çağrıştıran nesneler bir arada bulunuyor. Bu durum aklığı, saflığı, püripaklığı, el değmemişliği ifade eden süt imgesinin şöhretine gölge düşürüyor.) Alex ve çetesinin şiddet uygulamaktan imtina etmediği kişilerden biri olan Billy boy ve grubunun giydiği kıyafetlerin nazi askerlerinin giymiş oldukları kamuflaj olduklarının altının çizilmesi gerekir. Bu tablo, diğer grupların da genel itibarıyla ilkel taraflarının etkisi altında olduklarına işarettir. Alex ve çetesinin konut dokunulmazlığını ihlâl ettikleri yazarın ve eşinin evine geldiklerinde “yuva” ibaresinin belirmesi, özel alanı vurgular niteliktedir. Alex ve çetesinin yazarın evine geldiklerinde kapıyı çalmaları ve kapıyı, eşin kapıyı kilitlenmiş olarak açması, şiddet olaylarının mutat bir hâl aldığının ve gece vakti şiddet yanlısı gençlerin sahne aldığının göstergesidir. Sonrasında Alex’in yalan söyleyerek eve uzun bir burna malik olan maskeyle girmesi, yalan söylediği vakit burnu uzayan pinokyoya göndermedir. Çetenin eve girdikten itibaren ortalığı yıkıp dökmesi, ev içinde mutlak iktidarı olan ev sahiplerinin iktidarlarını yapıbozuma uğrattıklarını gösterir. Alex’in yalan sıralayarak girdiği evde “Singin In The Rain” şarkısının delâletiyle yazarı ve eşini şiddetinden, hiddetinden mahrum bırakmaması ve böylesi bir şarkının bu suç teşkil eden eylemlere araç kılınması kültürel yapıya bir muhalefet olarak okunabilir.
İlk bölümde Alex’in cinsel ilişkide bulunduğu sahneyi de hususi olarak mevzubahis kılmak gerekiyor. İlgili sahnenin hızlandırılarak verilmesi, cinselliğin böylesine histen vâreste ve azâde bir şekilde yaşanması, filmde anlatılan toplum yapısının tam manâsıyla bir tüketim toplumu olduğunu vurguluyor.
Filmin ilk bölümü Alex’in bir kadını kasten öldürmesi ve bunun neticesinde polis tarafından zapturapt altına alınmasıyla son buluyor ve ikinci bölüm başlıyor.
İkinci partitada Alex ve kankalarının pratik ettiği şiddet el değiştiriyor ve devlet temelli şiddet sahne almaya başlıyor. Biraz anlatıda bulunmak ve göstergelerden bahsetmek gereksinimi icap ediyor. İlk olarak Alex’in yakalandıktan sonra polis merkezinde sorgusu yapıldığı esnada polisler tarafından şiddet görmesi, bir polisin Alex’e şiddet uygularken diğer polislerin sanki bu olması gereken, alışılageldik bir şeymiş gibi izlemeleri, devletin kolluk unsurlarının yöntem olarak şiddeti benimsediklerinin göstergesidir. Sonraki süreçte Alex, beklendiği üzere yargı makamı tarafından mahkûm edilerek hapse atılır. Hapisaneye girişi esnasında anal muayeneden geçirilmesi, devletin “artık her zerren benim” mesajıdır. Alex’e giriş sırasında refakat eden şef Barnes’ın ise bu süreçteki tavırları, nidaları Hitler’i hatırlatır. Alex, hapse girdikten sonra ise salt bir numaradan ibarettir. Bu, devletin yurttaşına olan bakışının bir tezahürüdür. Alex, hapis sürecinde tamamıyla iyiyi oynar. Bu bağlamda İncil okur. (İncil okuduğu sırada tahayyül ettiği şey ise sadece saf şiddettir.) Buradan telâkki edilmesi gereken şey, devletin arındırma noktasında hiçbir yararlığı olmayan böylesi bir yöntemi kullanması ve mahkûmun da buna mukabil riyakâr davranmak suretiyle sistemin üstesinden gelme çabasıdır. Daha sonra Alex, iktidarın seçim kazanmak adına ortaya koyduğu suçluların yeniden topluma entegrasyonu programına kendi iradesiyle denek olur. Bu program dahilinde Alex’e yönelik Klasik Koşullandırma niteliğini haiz Ludovico Tekniği uygulanır. Bu teknik çerçevesinde Alex’e Beethoven eşliğinde şiddet ve cinsel içerikli görüntüler izletilerek bunlardan iğrenmesi temin edilir. Hâl böyle olunca Alex, bunları tatbik etmek bir yana dursun tefekkür edemez hâle gelir. (Bu duruma hapisane rahibi sert tepki göstererek şu sözleri sarf eder: “Yapmacıklığı açıkça görülüyordu. Günahkâr olmaktan çıkıyor. Ahlâki seçme yeteneği olan bir yaratık olmaktan da çıkıyor.” Anthony Burgess da bu noktada bir söyleşisinde şunları ifade ediyor: Seçimde bulunmak, mühimdir. Tercih etme hakkımız, mahfuzdur. Seçim hakkımızı kötülükten yana kullanmak istemimiz insanidir; ancak iktidar aygıtı bizlere salt iyilik yapma yeteneği empoze ediyorsa bu husus, esasen kötüdür. Bu noktada kitabın adının da niye “A Clockwork Orange” olduğu daha rahat anlaşılacaktır; zira bu isim, İngilizce ve Endonezce karma edilmek suretiyle “mekanize insan”, “otomat hâline getirilmiş insan” anlamına gelecek şekilde oluşturulmuş.) Sonrasında Alex, salınır. (Devlet, gerek hapis sürecinde gerekse de tedavi sürecinde Alex’i detaylı bir şiddet burgacından geçirmiştir.)
Alex salındıktan sonra evine gider. Odasındaki eşyaların yerinde yeller estiğine, odasının bir başkasına verildiğine tanıklık eder. Annesi ve babası onu başından savmıştır. Sonrasında daha evvelden şiddet uyguladıkları yaşlı adam ve onun akranlarından şiddet görür. Olay üzerine gelen polisler, Alex’in eski çetesindendir. Bu durum, Alex’i şaşkınlığa gark eder. (Devlet, suçluları polis olarak kendi çıkarına kullanmaya başlamış ve bu kriminaller şiddete olan açlıklarını polis kisvesi altında bastırmaya başlamışlardır. Bu durum, yazarla karşılaşmadan sonra onun belirteceği üzere budalaca bir yöntemdir.) Alex, eski arkadaşları tarafından öldüresiye dövülür ve sonrasında Alex, kaderin de yansısıyla kendisini, eskiden şiddet uyguladığı yazarın evinde bulur. Alex, yazarın onu tanıyamayacağından emindir. Yazar ise buna karşılık deyim yerindeyse sonradan uyanarak Alex’in kim olduğunu idrâk eder ve Alex’e Beethoven dinleterek Alex’in daha evvelinde kendisini kötücül ziyareti neticesinde gelişen birtakım sebeplerden ötürü vefat eden eşinin intikamını almak ister. Alex, Beethoven dinlemenin bünyesinde yarattığı bulantılardan kurtulmak amacıyla kendisini öldürme tevessülünde bulunur. Alex, gözlerini hastane odasında açar. Alex, eski hâline döndürülmüştür. Alex, Ludovico Tekniği’nin uygulayıcısı bakan ile bir araya gelir. İkisi de gayet sıkı fıkı görünmektedir. İktidar, yaptıkları sonucunda kaybolan popülaritesini yeniden kazanmak ve kendini aklamak adına Alex’e reddemeyeceği teklifte bulunur. Alex ile iktidar en nihayet el sıkışırlar. Alex artık düzenin adamı olmuştur. İktidar aygıtı, benimsediği tedavi metodunu uygulamaktan cayarak şiddeti serbest bırakmayı tercihe şayan bulmuştur. İktidar, öz varlığını, çıkarlarını ve politik istikbâlini düşünerek bunu yapmıştır. Alex ise istihza ile karışık “şüphesiz iyileşmiştim.” der.
Yararlandığım Kaynaklar:
İpek Sevda Söğüt - Roma Hukukunda Lex Kavramı
Anthony Burgess - Otomatik Portakal ve Şiddet Üzerine
Serhat Ulağlı, Figen Emek ve Lâle Yücel - Postmodern Söylemde Dünya Düzeninin/Düzensizliğinin Anlatısı: Kara Film
Sakis Arsenoglou - Otomatik Portakal ve Birtakım Sorgulamalar
Kübizmin Sinemaya Etkisi: Otomatik Portakal Filminin Çözümlenmesi
Gilles Deleuze’ün Sinematografik İmgeleri Çerçevesinde Stanley Kubrick’in Otomatik Portakal Filminin Analizi