Aileye duyulan tüm o karmaşık hislerin daha iyi anlatıldığı bi film izlemedim sanırım. Çocuğun hislerini o kadar iyi anladım ki, bir şeyleri hiç acımadan, sansürsüz itiraf edişleri beni çok rahatlattı. Annesinin yemek yiyişinin, hakkında konuştuğu konuların, arkadaşlarıyla arasındaki ilişkinin bile…devamıAileye duyulan tüm o karmaşık hislerin daha iyi anlatıldığı bi film izlemedim sanırım. Çocuğun hislerini o kadar iyi anladım ki, bir şeyleri hiç acımadan, sansürsüz itiraf edişleri beni çok rahatlattı. Annesinin yemek yiyişinin, hakkında konuştuğu konuların, arkadaşlarıyla arasındaki ilişkinin bile çocuğa verdiği rahatsızlık çok gerçekçi. Bakışlarını, tavırlarını çok iyi anlayabildim. Annesine duyduğu öfke, annesi kendisini görsün ona şefkat göstersin diye çabalayışı ama annesinin manevi yönünün duvardan farksız olması… Neyden rahatsız olduğunu, neye ihtiyacı olduğunu anlatamadığı için sürekli bunu anlık öfke krizleriyle açığa çıkarması… Kadın bir yandan çocuğa yakın olmak istediğini dile getirip onla iletişim kurmaya çalışırken öteki yandan çocuğun zor anlarında yanında hissettirememesi ve kendine yönelik bir eleştiri olduğunda kaçması… Her şeyiyle muhteşem bir şekilde anlatmayı becermiş. Rahatlıkla empati kurabildim çoğu açıdan. Hatta “oha, bi tek bende böyle değilmiş..” şeklinde bir rahatlatma yarattığını söyleyebilirim.
Xavier Dolan’ın ilk filmi olmasının yanında bence 20 yaşında birinin kendi derdini bu denli iyi anlatabilmeyi başarması açısından önemli bi film.
Filmi izlerken birçok insanın karakteri çok şımarık bulacağını düşündüm bu arada. Ama film bu açıdan da kendini anlatabilmiş diye düşünüyorum. Bu duyguların üstünün kapatıldığını, bu konuda bir ikiyüzlülük yapıldığını söylüyor ve “Herkes annesinden nefret eder. Belki bir anlığına, belki bir yıllığına ama bir şekilde nefret eder.” diyor. Anne ve aile kavramlarının dinden tutun, kalıplaşmış toplumsal normlara kadar, beynimize zorla kazının her alanda “kutsallık” seviyesinde yansıtılması, insanları küçük yaşlardan itibaren duygularını bastırmaya itiyor bence. Bir şeyleri sevmediğimizde “Ben bunu sevmedim.” demek kadar basit şeyleri bile o kutsala söylemek sanki bi suçmuş gibi hissediyoruz. Çoğu zaman aile bireylerimize “Bunu yanlış yapıyorsun.” demek ayıp veya saygısızlık olarak yansıtılıyor bize. Açıkça söylenmese bile tüm kalıplar böyle bir alt metin taşıyor. Böylece içimizde büyüyen bir nefret oluyor bence. Kendi içimizde çözmediğimiz ve bunları anlayamadığımız sürece de tüm ilişkilerimize yansıyor bu bastırılan hisler. Film bunları anlatmak açısından başarılı işte bence. Bunları dürüstçe çarpmaya çalışmış. Sansürlememiş. Karakterin şımarık bulunabilme potansiyeli de burdan geliyor. Aileyi sevmemek, ona başkaldırmak, katlanamamak, daha fazla ilgi ve şefkat beklemek bir “şımarıklık”. Elbette küfretmesine, hakaret etmesine bir şey demiyorum ama bunların açığa çıkma sebebi zaten yukarda bahsettiğim tüm bu şeyler. Bir şeyleri cümlelerle ifade edemediğinizi düşündüğünüzde bağırmaya başlarsınız, aynı hesap.
Çekimleri de çok sevdim bu arada. Belki birinin ilk filmi olduğunu bilerek izlediğim içindir. Çocuk ne kadar başarılı ve yaratıcı diye düşündüm.
Filmin elbette eksikleri fazla, mesela erkek arkadaşıyla arasındaki ilişki konusunda sürekli tam anlatılacak bir şey varmış gibi bir konuya girilip yarıda bırakılmış. Bunun sebebi çocuğun yaşadığı ergenlik problemlerinin de sürmeye devam ettiğini gösterip ruh halini biraz daha gösterebilmek diye düşündüm. Ama yine de eksik sayılır elbette.
Xavier değişik biri.. Kendisine ısınıyorum gittikçe.
8.5/10
“Biz annelerimizi habersiz bir şekilde severiz ve yalnızca ayrılma vakti geldiğinde bu sevginin ne kadar derin olduğunu anlarız.”